|
|
|
||||||||||||||
|
III.Bölüm |
|
||||||||||||||
|
|
|||||||||||||||
|
1. EĞİTİM SİSTEMİNİN YAPISI GENEL İLKELER VE TANIMLAR |
|
||||||||||||||
|
|
|
||||||||||||||
|
A-.ÇAĞDAŞLIK VE
ÇAĞDAŞ EĞİTİM: Çağdaş eğitim, çağın koşullarına uygun
düzenlemelerle olasıdır. Bu amaçla dünyanın, ülkelerin ,
bölgelerin , hatta illerin koşullarına ve ihtiyaçlarına uygun düzenlenen,
üretken bireylerin yetişmesini gerçekleştiren eğitimin üretime, bireyin
ve toplumun gelişimine katkı sağladığı oranda çağdaş olabileceği tartışılmaz
bir
gerçekliktir.
Diyerek, kendilerinin cumhuriyetin ilk yıllarında çağdaş açılımlar
yapılmadığında, çağın gerisinde kalınarak, süreç içinde medeni ülkelerin
kuklasına dönüşerek, himayesi altına gireceğini yada gittikçe çağın gerisinde
kalarak fakirleşerek, gerileyerek, gelişmiş ülkelere muhtaç olup, boyun
eğerek yok olacağını belirtmekle kalmamıştır. Ülkemizin, uygarlıktan yararlanmadığı ve
çağın gerisinde kalması durumunda, gelecek de ne kadar büyük güçlükler,
zorluklar ve sıkıntılar çekeceğine dikkat çekerek; Cumhuriyet’in ilk yıllarında, tüm olumsuz
koşullara rağmen bunun önlemlerini alarak, çağdaş devrimleri çağın gerisinde
kalmamak için gerçekleştirdiğini belirtmektedir. Ayrıca modern, uygar ve
sosyal bir toplum haline gelmenin, uygar ülkeler seviyesine ulaşmanın
çağdaşlaşmadan geçtiğini vurgulamıştır. Çağdaşlaşmanın
yolu ise önce çağdaş ve demokratik eğitimden geçmektedir. Çağdaş
bir eğitim, demokratik, laik ve yasalara, çocuk ve insan haklarına dayalı,
eğitimin bizzat içinde olan bireylerin ilgi, istek, yeteneklerini,
gelişim dönemlerinin özelliklerini , bireylerin
ve toplumun ihtiyaç ve beklentilerini karşılayabilen;
eğitileninden, eğitenine kadar; birinci derecede eğitimde
söz sahibi olanlar ile eğitimle ilgisi bulunan sivil toplum örgütü
temsilcilerinin katılımı ile çağın teknolojilerinden en üst düzeyde
yararlanıldığı, bireylerin kendini sürekli yenileyip, geliştirdiği, hem
bulunduğu güne, hem de geleceğe katkı sağladığı, düzenlemelerin ülkemiz
koşullarına uygun düzenlenmesi, katılımcı ve ekip çalışmaları ile düzenlenip,
uygulandığı sürece çağdaş bir eğitim gerçekleşebilecektir. Bu amaçla
ülkemizde yaşayan tüm bireylerin ayrım yapılmadan demokratik
karaktere sahip olarak yetiştirilmeleri esas alınmalıdır.
Burada ülkemizde yaşayan tüm insanlar derken, şunu kastetmek istedim. Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşayan
herkes Türk’ dür. Irkı, rengi, cinsi, dini, mezhebi, görüşü, düşüncesi vb.ne
olursa olsun. Bu tanım ırkçılık olarak asla ve asla algılanmamalıdır.
Ayrımcılık, şovenizm ve ırkçılıktır, ayrımcılıktır, bölücülüktür. Bu
unutulmamalıdır. Kısaca örneklemek gerekirse; Bir ülke toprakları üzerinde
yaşayan birey, o ülkede yaşamını sürdürmektedir. O ülkede yaşamını sürdüren
birey o ülkeye karşı kendini borçlu hissetmeli ve vatandaş olarak kişisel
sorumluluklarını yerine getirmelidir. Çünkü bir ülkenin ülke olması için
atalarımız ne mücadeleler vermiş ve bu toprakları kanları ile sulamışlardır.
Aksini düşünmek onlara ihanettir. “Bu gün her ülkede birden fazla ulus,
düşünce ve inanç sahibi olan bireyler sonuçta o ülkenin milletidir.
İngiltere’de yaşayan bir kişi ben İngiliz’im ve dilim İngilizce diyor ise ;Türkiye toprakları üzerinde yaşayan her birey
Türk’tür. Dili Türkçedir. ” Ancak, buradan farklı bir ana dili olanlar, bu
ana dilini kullanamaz
anlamı çıkarılmamalıdır.
Eğitim
açısından dile getirdiğim yukardaki cümlede şu kastedilmektedir. Her ülkede
olduğu gibi “Türkiye’ de “ ülkemizde” yaşayan tüm bireylere Türk
denir. “Bu gün azınlık olan bazı uluslar ilerde çoğunluk olsalar bile…” Türklerin kullandığı
dil ise Türkçe’ dir. Yani her zaman birinci dil
olarak kalmalıdır. İkinci ve üçüncü diller olsa bile bunlar hiçbir zaman
eğitim dili olamaz. Olmamalıdır… Ayrımcılık getirir, bölünme getirir. En
fazla gelişmiş ülkeler örnek alınarak “ Serbestçe, konuşma, kültürünü yayma,
Seçmeli Ders, Üniversitede Kürsü, Bölüm vb”
düzenlemeler yapılabilir…….. Çocukluğun, ergenliğin her dönemin gelişim
özelliklerine uygun ve bu dönemler de kazanabilecekleri
davranışlarla ilişkili olumlu davranışları kazandırıp
geliştirecek şekilde
düzenlenmelidir.
Her
bireyin doğuştan getirdiği potansiyel ve sonradan
kazanmış olduğu hali hazırdaki özelliklerini ve
bireysel farklılıklarını; diğer değişle bireyin tüm
özelliklerini “Yetenek” dikkate alacak şekilde
düzenlenmelidir.
Çağdaş eğitimde, çağın bilimsel ve teknolojik gelişmeleri dikkate
alınarak, uygun düzenlemeler yapılmalıdır. Çağdaş
bireylerin yetiştirilmesi esas alınmalıdır.
İnsanın çağdaş yetiştirilip, çağdaş birey olarak davranış
kazanması için, demokrasiyi ve insan haklarına inanan, özümseyen
ve uygulayan, ülkesinin çıkarlarını kendi çıkarından önce sayan,
koruyup, gözeten, ülkesini seven,demokratik,
laik,sosyal ve hukuk devleti ilkelerini
benimseyen, Atatürk’ ü görüşlerini, ilke ve devrimlerini kendine rehber
edinen, bilimsel ve hür düşünce gibi erdem olan
davranışları kazanmış ve eyleme dönüştüren üretken ve verimli
bireyler olarak yetişmeleri hedeflenmelidir. Ancak
ve ancak, çağdaş ülkeler seviyesine; hatta daha üstüne çıkmamızı
engelleyen, iç ve ağırlıklı dış düşmanların tutum ve engellemelerinden kaynaklandığı…Bizlerin çağdaşlaşmanın yolunun batı
uygarlığından geçtiğini, bu amaçla öncelikli olarak insanlarımızın
eğitiminin çağdaş bir yapıya kavuşturulmasının gelişmemizdeki
gerekliliğini çok iyi bilmekteyiz. Bu konuda eğitimimizi çağdaş
ülkelerde uygulanan çağdaş bir yapıya kavuşturmak ve ilk adımı atmak;
çağdaşlaşmanın ilk ve en önemli adımı olacaktır. Uygar ülkelerin ve batının
gelişimlerini olduğu gibi almak yanlış bir davranıştır. Buradan ülkemiz
koşullarına uygun olanları alırken, uymayanları koşullarımıza uygun hale
getirmek gerektiği asla unutulmamalıdır. Bu konuyu, Atatürk’ün bir söylevi
ile vurgulayıp, kapatmak istiyorum. “
Biz daima, Doğudan batıya yürüdük. Eğer
bu son yıllarda yolumuzu değiştirdikse itiraf
etmelisiniz ki, bu bizim hatamız değildir.
Bizi siz zorladınız... Ülkemizi yenileştirmek istiyoruz. Bütün
çalışmalarımız Türkiye’ de modern, binaenaleyh batılı bir hükümet
meydana getirmektir. Uygarlığa geçmeyi isteyip’ de, Batı’
ya yüzünü dönmemiş ulus hangisidir.”
Atatürk o yıllarda çağdaşlaşmanın yolunun batı uygarlığından geçtiğini
vurgulamıştır. Batı ülkeleri gibi sürekli çağa uygun gelişmelere yeşil ışık
yakarak, çağın gerisinde ve dışında kalmamamız gerektiğini vurgulamıştır.
Yine sürekli çağdaş gelişmelere uygun düzenlemelerin yapılmasının gerekliliğini , çağdaşlaşmada kararlı olunmasını şu
sözleri ile belirtmektedir. “Türk
ulusunun kesin kararı, uygarlık yolunda durmadan, yılmadan
ilerlemektir. ”
B-DEMOKRATLIK–DEMOKRATİKLİK:
Demokratik rejim; siyasal, ekonomik ve sosyal eşitliklerin bulunduğu,
demokrasiyi tüm yönleriyle benimsemek, demokrasinin kurallarına uygun
davranışlarda bulunmak, özümsemek, düşüncede ve uygulamada
göstermek, “özellikle önce düşüncede değişiklik, devamında uygulamalarda” ;
ne derecede gerçekleşiyorsa; o derecede demokratik olunabilir.
Demokratlık, demokrat bireyler ülkesini sadece siyasi, hak ve özgürlüklere
kavuşturmayı yeterli bulmazlar. Ekonomik bakımdan, seçme ve seçilme, kanun
önün de, kendi düşüncelerini söz veya yazı ile ifade etmede vb. tüm kuralları
ile eşitliğini savunmaktır. Çıkarılacak yasalarda yer alması çoğu kez anlam
ifade etmemektedir. Asıl önemlisi herkese eşit olarak uygulayarak bütün
savunulanları hayata geçirmektir. Diğer değişle bunu sözle söylemesi,
savunması ve yasalarda yer alması yetmez. Her birey tarafından konumu,
statüsü ne olursa olsun yasalara uygun eşit uygulamalar ile o ulusun, o
toplumun tüm bireylerinin yaşam felsefesi ve biçimine
dönüştürmesi ile demokrasinin gerçekleşmesi olasıdır.
Atatürk, “Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” derken eğitimin sosyal,
kültürel gelişmelerde en önemli ve gerekli bir işlev olduğunu vurgulamakla
kalmamıştır. Demokrasiyi yaşam felsefesi haline getiren geleceğin gençlerinin
yetiştirilmesi ile çağdaş geleceğimizin şekillenebileceğinin önemini
vurgulamıştır.
En çağdaş yönetim biçimi demokrasidir. Bu nedenle bir ülkedeki tüm bireylerin
demokrat yada demokratik karakterli olabilmesi için öncelikle o ülkenin
siyasal sistemini çağdaş ve kendine özgü kültür değerleri üzerine
temellenmesi gerekmektedir . Demokratikliği
gerçekleştirmesi ise ancak o ülkedeki bireylerin çağdaş ve
demokratik eğitimi ile olasıdır.
Demokrasinin ve ulusal egemenliğin gerekliliğini ve önemini şu sözleri ile
dile getirmektedir. Atatürk aslında demokrasinin kalıcı olabilmesinin
yolunun, ulusal egemenliğin korunmasından geçtiği, demokrasinin var
olabilmesi, kalıcı olması için; ülkenin tüm bireylerinin, demokratik eğitimi
ile gerçekleşeceğini belirtmektedir. Demokrasi eğitimini ve demokratik yapıda
eğitimden geçen bireyler, demokrasiyi süreç içinde demokrasiyi düşüncelerde
değiştirmekle kalmayacak, yaşam biçimine dönüştürecektir.
“ Demokrasi ilkesinin en yeni ve akılcı uygulamasını
sağlayan hükümet biçimi Cumhuriyettir. Demokrasi ilkesi, egemenliğini
kullanan araç ne olursa olsun, esas olarak ulusun egemenliğine sahip olmasını
ve sahip kalmasını gerektirir.”
Çağdaş-demokratik, özgürlükçü toplumlarda, devletin temel görevi bireylere
hizmet etmektir.
Devletin temel görevlerinden birisi olan
bireylere hizmet etmek eğitim açısından ele
alındığında; ülkenin çağdaş uygarlık düzeyine
erişmesi, gelişip, kalkınması, evrensel değerleri kazanıp,
benimsemesi için bireylerin eğitimi olmazsa olmaz bir koşul olarak karşımıza
çıkmaktadır. Hasan
Ali Yücel’ in Hürriyet Gene Hürriyet adlı eserinde,
“Ben varım her şey bende var olacaktır.” Dediği
nispette devlet milletin olur. Milletin olmayan, olamayan devletler yıkılmaya
mahkumdurlar...“ Devlet milletin şahlanmış iradesidir.”
Sözlerini söylemesinden bir yıl önce Atatürk , kurduğu
hükümetin demokratik bir sisteme sahip olmasını söylemekten çekinmemiştir.
Çünkü kendisinin ana düşüncesi her şeyin milletten geldiği
gerçeğidir.
Türk Toplumunun sağlıklı bir yapıya kavuşması,
kalkınıp – gelişmesi için öncelikli olarak çağdaş
ve demokratik hukuk devleti özelliklerine tam olarak
sahip olması, insan hak ve hürriyetlerini bilip,
koruyup, uygulaması ve benimsemesi için ülkemizde
çağdaş-demokratik bir eğitim sistemine geçişle
olasıdır.
Eğitimde yeniden yapılanmayla ilgili direnmelere, tutuculuğa son
verilmeli, en kısa sürede yeniden yapılanma
yönündeki engelleri ortadan kaldırıcı yasal
düzenlemeler gerçekleştirilmelidir.
Avrupa Birliğine giriş sürecinde, Avrupa ile
entegrasyon için çağdaş yeniden yapılanmalara
gidilmesi kaçınılmaz olmuştur. Cumhuriyet ’e geçiş
sürecinde Atatürk ’ün eğitim alanında yaptığı devrimler ile
çağa uygun yapılanmalara ışık tutarak yol
göstermiştir. Bizler bu ilke devrimlerin
takipçileri olmalıyız !... Atatürk
Cumhuriyeti’nin Gençleri ! Ülkenin
yılmaz bekçileri ! Atatürk ’ün bize
emanet ettiklerinin takipçileri olarak; Onun ilelebet
kalbimizde yaşaması ve mezarında rahat uyumasını
istiyorsak, bize emanet ettiği T. C.’ nin
gelişmesini sağlayacak; çağdaş bir eğitim
uygulamasına daha fazla geç kalmadan yasal
düzenlemelerini gerçekleştirip, biran önce geçmemiz
zorunlu hale
getirmiştir.
Çağdaş yapılanmaya gidemeyen ulusların
, kalkınması, büyüyüp gelişmesi ve
gelişmiş ülkeler seviyesine çıkması olanaksız
hale gelmiştir. Demokratik
Yönetim: Siyasal, ekonomik ve sosyal vb. eşitliklerin
bulunduğu, uygulandığı, yaşandığı, korunduğu; demokrasinin tüm
kurallarını çeşitli yönleri ile benimsendiği
yönetimde, uygun davranışları yaşam felsefesine ve biçimine
dönüştüren herkes demokrattır. Demokratik davranıyordur...
Demokrat insanlar, ülkesini sadece siyasi hak ve
özgürlüklere kavuşturmayı yeterli bulmazlar. Seçme,
seçilme, kendi düşüncelerini söz ve yazı ile
ifade etme, kanunlar önünde eşit tutulma, ekonomik
açıdan ülke gelirlerinden eşit yararlanma
vb. ülkemizde yaşayan her bireyin
eşit olmasını savunup, uygulamada hayata
geçmesini sağlamak ister ve hedeflerler.
Demokratik karakter : İnsan için
erdem olan davranış ve özelliklere sahip olmak kendi
tekellerinde değildir. Her insanın hakkıdır. Bireyleri
değerlendirirken ırk, renk, dini inanç, yaş, milli yada
etnik köken, sosyal ve ekonomik
farklılıklardan dolayı ayrım yapılmamalıdır. Yalnız insan olduğu
için değerlidir koşulu gerekli ve yeterli koşul olmalıdır. İnsana insanca, insana
yaraşır gerekli önem ve değer; ayrım yapılmadan ve koşulsuz verilmelidir.
Demokratik karaktere sahip birey bu özellikler dışında her
eleştiriye açıktır. Her bireyin bireysel özelliklerine
göre öğrenebilecekleri bir şeyler olacağını kabul
ederler. (Empatik Yaklaşım) Savunucuğa
yol açan yargısal iletişimi değil, açık iletişimi
kullanırlar. Akılcı düşünürler, diğer deyişle bilimin
ilke ve yöntemlerini kullanırlar. Değişime kapalı değil,
açıktırlar. Geliştirici, sorun çözücü, uyum sağlayıcı, iş doyumuna ulaşıcı,
özverili, kararlı ve sabırlı üretime yönelik
düşünürler.
Bilimsel düşünmenin temelini merak, araştırma, inceleme, gözlem, deney ve
kazandığı bilgileri kullanma, sorgulama oluşturur. Gelişim dönemlerinde her
döneme özgü bu özelliklerin bilinerek olumlu davranışlara dönüştürülmesi esas
alınmalıdır. Ülkelerin geleceği demokratik yönetim biçiminden
“ Yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığı” ve demokratik eğitimden geçmektedir… Gelecekte,
demokrasiyi ortadan kaldırmak isteyenler, öncelikli olarak bu üç temel organı
yıpratmak yada kendi yönetimlerine almak
isteyeceklerdir… C- ATATÜRKCÜLÜK: Atatürk’
ün Türk Toplumunu esaretten kurtardıktan sonra, Cumhuriyet Yönetiminin
yerleşmesi ve ülkemizi çağdaş ülkeler seviyesinin üstüne çıkarmak için ortaya
koyduğu, düşünce, görüş, ilke ve devrimleri için gösterdiği çabaların
ve yaptığı uygulamaların tamamına Atatürk’ün düşünceleri
diyebiliriz. Atatürk bu düşüncelerinin ileriki zamanlarda hayata geçirilmesi
görevini Türk Çocuklarına ve Türk Gençliğine manevi miras olarak bırakmıştır.
Bizler Atatürk’ün bu yüce emanetlerine sahip çıkmak ve ülkemizin kalkınıp
gelişmesini sağlamak için önce cehaleti yenmemiz gerekmektedir. Toplumumuzun
ilerleyip kalkınmasına engel teşkil eden köleliği, bölünüp, parçalanmayı,
cehaleti, yobazlığı, bağnazlığı, geriye dönüşü vb. çağdaşlaşmanın ve
gelişmenin önündeki engelleyici unsurlarla hep mücadele etmeliyiz. Bu nedenle
çağdaş bir eğitim sisteminde Atatürk’ün düşünce görüş ve ilkelerinden mutlaka
yararlanmamız gerekmektedir. Geçmişte ve günümüzde ezilen ulusların
bağımsızlık ve gelişmesi yolunda esin kaynağı olan bu düşüncelerin en
büyük rehberimiz olması gerekmektedir.
Atatürk’ün ilke ve devrimleri, O Eşsiz İnsanın görüş ve
düşünceleri her zaman bizim aydınlanma ve kalkınma yolunda ışığımız ve
aydınlatıcımız olmuştur. Olmalıdır!...
Bu
amaçla eğitim sisteminin düzenlenmesinde ve eserimin her bölümünde onun
ilkelerini, düşüncelerini ve söylevlerini dile getirdim. Yine örnek almamız
gereken bazı konuları bu bölümde dile getirmek
istiyorum.
“ Hiçbir şeye muhtaç değiliz,
yalnız tek bir şeye ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak. Toplumsal
hastalıklarımızı tetkik edersek, temel olarak bundan başka, bundan mühim bir
hastalık keşfedemeyiz. Hastalık budur. O halde ilk işimiz bu hastalığı esaslı
suretle tedavi etmektir. Milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve onun
tabii sonucu olan refah ve saadet, yalnız çalışkanların
hakkıdır.”
Eğitim sistemimizde alınan kararların geciktirilmesi, çağdaş ülkeleri
gerilerden izlememiz, insanlarımızın bireysel ayrıcalıklarına uygun
yetiştirilmesi yerine, diplomalı işsizler ordusu yaratmamız vb. sorunlar hep
bu hastalığımızdan kaynaklanmaktadır. Bu hastalığımızın ortadan kaldırılması “Çağdaş
ve Demokratik Eğitim Dizgecine” en kısa
sürede geçerek üreterek ve çalışarak, ülkesine katkıda bulunacak
insanların yetiştirilmesi ilk adım olarak hedeflenmelidir. “
Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki
orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanın hayatını kurtaran asker
ordusu, diğeri milletin geleceğini yoğuran irfan ordusudur. Bu iki
ordunun her ikisi de hayatidir, kıymetlidir ve yücedir.”
Atatürk ülkemizin ilk öğretmenlerine ilk seslenişinde, ulusal
egemenliğimizin ve ülkemizin korunmasında birinci ordunun ,
ülkemizin gelişip, kalkınmasında ve geleceğinin şekillenmesinde ikinci
ordunun ne kadar önemli olduğunu belirtmektedir. Yine Atatürk 29 Ekim 1933
‘te Cumhuriyetimizin 10. yıl dönümünde gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmamak
ve ülkemizi çağdaş ülkeler seviyesinin üstüne çıkarmanın, birlik ve
beraberlikle yani katılımcılık anlayışı ile, azimle
çalışarak; herkesin üzerine düşen görev ve sorumluluğun bilinci ile
görevlerini yapmalarının ne kadar önemli olduğunu, çağın gelişmelerine ayak
uydurmamızın gerekliliğini ve gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmamızdaki
gerekliliğini ve önemini bundan 65 yıl önce belirtmiştir. Bu amaca
ulaşmak için ağır ve yavaş hareket ederek değil hızlı hareket etmek
gerektiğinin önemini vurgulamıştır.
“
Az zamanda çok büyük işler yaptık, bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk
Kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir.
Bundaki başarıyı, Türk Ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve
beraber olarak azimle yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla yeterli
göremeyiz. Çünkü, daha çok ve daha büyük işler
yapmak zorunda ve azmindeyiz. Yurdu muzu dünyanın en bayındır ve en uygar
ülkeleri seviyesine çıkaracağız. Ulusumuzu en geniş refah ve
kaynaklarına sahip kılacağız. Ulusal kültürümüzü, çağdaş
uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracağız. Bunun için,
bizce zaman ölçüsü, geçmiş yüzyılların gevşetici anlayışına göre değil,
yüzyılımızın sürat ve hareket kavramına göre düşünülmelidir.” Atatürk’ün
ilke ve devrimlerinin takipçileri olarak, onun ilke ve devrimlerini daha
ilerilere götürmek, çağdaş koşullara uyarlamak her Türk Aydınının görev ve
sorumluluğudur. Atatürk’ün Türk Gençliğine bıraktığı bu mirasın değerini
bilelim. Aksi takdirde Atatürk’ ü ışıksız ve karanlıkta bırakacağımızı, Onun
mirasına layık olmadığımızın bilincinde olmalıyız.Bu
nedenle Atatürk’ü karanlığa sokmak isteyenlerin, Atatürk’ün ilke ve
devrimlerinin, çok yönlü kişiliğinin takipçisi olmayarak bu ışığı söndürmek isteyenlere
tek panzehirin çağdaş bir eğitim sisteminden
geçtiği asla unutulmamalıdır.
Tüm bu nedenlerle, eğitim sistemimizde geriye doğru adımlar atmamak, hep
çağdaş gelişmelere uygun düzenlemeler yaparak, yeni ve çağdaş bir eğitim
sisteminin uygulanmasına, daha çok zaman kaybetmeden süratle geçmemiz
gerekmektedir...
Ç - YÖRESELLİK: Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili bir
yarımadadır. Jeopolitik önemi dışında, akarsuları, çeşit çeşit madenleri ve
iklimi vb. özellikleri ile dünyada ender özelliklere sahip bir ülkedir. Bu
değişik özellikleri dikkate alınarak; eğitim sistemimizde yapılanmaya
gidilmelidir. Çağın teknolojik ve bilimsel gelişmelerine uygun her bölgenin
özellikleri ile bütünleşen ve her bölgenin, her ilin sosyal-ekonomik
koşulları dikkate alınarak eğitimde yeniden yapılanmalara ve
düzenlemelere gidilmelidir. Yıllardan beri hükümetleri ve eğitim
politikalarını belirlemede etken olan dış güçlerin ve yerli temsilcilerin,
eğitim sisteminde yanlış ve ülke kalkınmasının yolunu tıkayan düzenlemelere
dur demenin zamanı gelmiş ve geçmektedir. Bu nedenle eğitim kurumlarının,
bizzat o eğitim kurumunda görev alanlarca belirlenmesi önem kazanmaktadır.
Hiçbir yabancı yapı, başka bir ülkenin gelişip ve kalkınmasını istese bile
nereye kadar isteyebilir…….. Burada bir gerçeklikle ilgili bir örnek vermekte yarar görüyorum. Ülkemizin
çevresindeki ülkelerin tamamında petrol çıkarılırken, tüm bu ülkelerin
ortasında kalan ülkemizde petrolün sınırlı sayıda illerde bulunduğu
varsayımı. Ne kadar gerçekle bağdaşmaktadır. Takdir değerli okuyucularımın… Ancak ülkemizin üç tarafı denizlerle
çevrili olması nedeniyle eğitim sistemimizde yapılacak düzenlemelerle, deniz
kıyılarında bulunan illerimizde mutlaka Denizcilik Meslek ve Mesleki Teknik
Eğitim Liselerinden başlanarak, Denizcilik Bilimleri ve Denizcilik Üniversiteleri acilen
kurulmalıdır. Ülkemizin gelişip, kalkınmasının en önemli ayağı bu
düzenlemeler olacaktır. Daha sonra her ilin koşullarına uygun programlara,
başlangıçta % 25 ile başlanarak, süreç içinde aksaklıklar giderilip,
gelişmelere ve açılacak yeni programlara yer verilerek daha yüksek
seviyelerde yeni programlar açılmalıdır. “Bu gün geçerliliğini yitiren
programların bir bölümü kapatılıp, sınırlı sayıda bırakılarak; bu yeni
programlar için kullanılabilir. Şimdi
bazı illerimizden kısa örnekler verilerek, diğer illerimizde benzeri
düzenlemeler için fikir sahibi olunmasını sağlamak istiyorum. Her Ülkenin Geleceği, ülkelerin koşullarına uygun eğitim
yapılanmasından geçmektedir… Ülkemizin geleceği ise ağırlıklı olarak, denizlerde ve denizcilikle
ilgili bilim dallarının arttırılmasından geçmektedir… Gaziantep ili
sanayide gelişen bir ilimizdir. Bu ilin ve yörenin koşullarına uygun olan
sanayiinin tüm birimlerinde ve gerekli meslek alanlarındaki ara gücü
elamanlarının ve diğer birimlerde her düzeyde istihdam edilecek personelin
yetiştirilmesini sağlayacak programlara yer verilmelidir. ( teknisyen,
tekniker, mühendis vb.)
Şanlıurfa ile tarım ve hayvancılık alanında gelişmektedir. Tarım, hayvancılık
alanında sektörlerin daha çok gelişmesini sağlamak için eğitim programları bu
alanlarda yetiştirilecek her kademedeki bireylerin yetiştirilmesini
esas
almalıdır.
İskenderun, turizm, konaklama, otelcilik, denizcilik gelişen bir il
ise bu sektörlerde sınırlı
kalınmayarak, denizcilik sektöründe yaygın ve geniş bir alanda gelişmeyi
sağlayacak ve üretimi arttıracak her seviyede elemanların” Turizm, Konaklama ve Otelcilik ile
kalınmayarak, Denizcilik ve Deniz Bilimleri alanlarında “Teknisyeninden,
Teknikerine, Mühendis ve Yüksek Mühendis’ ine kadar….” tüm elemanların yetiştirilmesini sağlayacak
programlara öncelikli olarak yer verilmelidir.
İstihdam alanları az ve sınırlı sayıda gelişimi sağlayacak
özel ya da devlet sektörü bulunan diğer illerimizde ve yörelerde tüm bu
koşullar dikkate alınırken, ham maddesi o yörelere yakın yerlerde
bulunan ya da her ilin koşullarında açılabilecek nitelikteki, bazı
sanayii alanları, sektörleri ve kurumları ya da fabrikalar özel sektör ve
girişimcilere kolaylık sağlanarak, teşvik edilerek, bu yörelerimizde de istihdam
yaratacak şekilde bir yapılanmaya gidilmelidir. Yani teori ile
uygulama, bir arada yapılanmayı gerçekleştirecek yapılanmaya
gidilebilir. Bunun yanında tüm illerde
küçük ve orta boy işletmeler devletin düşük faizli kredi ya da daha farklı
desteği ile desteklenmelidir.
Ülkemizde bu amaçla yapılan bilimsel araştırmalardan
yararlanmalı, gerekiyorsa daha detaylı araştırmalar değerlendirilerek; o
bölgenin, o ilin koşullarına uygun (Sanayii, turizm, ticaret, hayvancılık,
denizcilik, endüstri vb. işkollarında )
araştırmalar o ildeki ve ülkemizdeki Eğitim Komplekslerinin ve
Kampusların bilimsel araştırma sonuçları dışında diğer
illerin Eğitim Komplekslerinin ve Kampuslarının araştırma sonuçların
dan da yararlanılmalıdır. Ayrıca ( Bilim adamları,
araştırmacılar, ekonomistler, sanayi-ticaret odaları, Eğitim Kompleksleri,
sivil toplum örgütlerinin vb.) katılımı ile oluşturulacak
kurullar ve yapılacak toplantılara bu kesimlerinde
görüşleri doğrultusunda kararlar alınmalıdır. “ Gerektiğinde
yabancısı olduğumuz iş kollarında yabancılardan ve yabancıların
araştırmalarından yaralanarak, onları
olduğu gibi alıp, uygulamak yerine; ülkemizin gerçekleri ile
bütünleştirilebilir.” Geleceğimiz,
tüm bilimlerin evrensel gelişmelerini, ülkenin gerçeklerine ve koşullarına
uygun hale getirilerek; düzenlemeler yapmaktan geçmektedir… Gelecekte
tarım ambarı olacak ülkelerden biri olarak, tarıma çağın teknolojik
koşullarına uygun gerekli önem vermek de önem kazanmaktadır. “Bölgelerimizin
iklim koşullarının zenginliliği ve çeşitliliği, her
türlü bitki örtüsünün yetiştirilmesine uygun olduğu
unutulmamalıdır.
Bu toplantılarda alınan kararlar doğrultusunda 5 yıllık il
kalkınma ve ülke kalkınma planları oluşturulmalıdır. Bu planın, (Devlet
Planlama teşkilatı ) iller ve ülke genelinde hayata
geçirilip, noksansız uygulanması için gerekli
düzenlemeler tüm mevcut olanaklar seferber
edilerek yapılmalıdır. Eğitim- öğretim durumuna göre
istihdam edilecek iş alanları önceden
belirlenmelidir.
Geçici olarak uygulama için eğitim kompleksleri belirlenerek uygulamaya
geçilmelidir. Daha sonra tüm illerde ya da bölgelerde bu
kompleksler yaygınlaştırılabilir. Aynı model den yararlanılabilir.
Kalkınma planlarında o ilde hangi iş kollarının oluşturulması gerektiği ,planlaması, ilin koşullarına uygun ağırlıklı
programlar ve ülke genelinde geçerli olacak belirli sayıda programlar
belirlenmesi ve açılması, istihdamı, kontenjanlar, programlarla ilgili her
türlü düzenlemelerin yapılması ve yeniden yapılanmaya uygun geliştirme
ve verimliliği arttırıcı çalışmalar, istihdam vb. tüm koşullar
oluşturulmalıdır.
Örnek: Tekstil iş kolunda
Gaziantep ilinde lise düzeyinde olacak(mesleki eğitimde uygulamaların 3308
sayılı çıraklık eğitim kanununa uygun uygulamalı eğitim ağırlıklı ve ücret
karşılığı iş yerinde, iş başında eğitim koşullarına uygun olması) ne kadar
tekstil teknisyenine ihtiyaç olduğu (5 yıl içinde), 2 yılık M.Y.O mezunu olarak ne kadar tekstil teknikerine ihtiyaç
olduğu ve Mühendislik Fakültesi mezunu tekstil mühendisine ne kadar ihtiyaç
olduğu, Türkiye’de tüm bu sektörler Gaziantep gibi il il
belirlenerek; 5 yıllık planlama doğrultusunda Türkiye’de tekstil sektöründe
ne kadar elemana ihtiyaç var belirlenir. Bu doğrultuda ihtiyaca göre
kontenjanlar açılır. Bu kontenjan belirlemesinde uyulması gereken en önemli
kural, her sektörde ve kademedeki ihtiyaç duyulan kontenjan
sayıları, eğitim komplekslerine bağlı her kademedeki kurum için belirlenen
sayıyı geçmemelidir. Daha sonra dikey geçiş, açık öğretim ve benzer alanlara
geçişler kontenjan fazlalıkları da bir sonraki 5 yıllık il ya da ülke
kalkınma planlarına dahil edilerek kontenjan fazlalığı, elamanın mezun olması
önlenmelidir. Ayrıca aynı şekilde fakültelerde mastır ve doktora yapacak
öğrencilerin de kontenjanları belirlenmelidir.
Bu amaçla tek merkezden (MEB.) alınan kararlarla değil, MEB ’ nca hazırlanan Genel Program, Eğitim Komplekslerinin
bünyesindeki komisyonlarca ( Eğitim Komplekslerine
bağlı, kampuslardaki fakülte, kampus
ve amfilere ayrılmış her kademedeki eğitim kurumları,
bünyesindeki çeşitli kurumların ilgili eğitim komisyonlarında
alınan kararlar ve hazırlanan programlar eğitim üst kuruluna gönderilir.
Onaylandıktan sonra o ildeki Eğitim Komplekslerinde uygulamaya konulur.
Hukuki ve yasal yönden bazı sakıncalar yaratacağı kanaati oluşanlar MEB’nın taşra birimlerince onaylanır. Onayda
sakınca görülecek ya da tereddüt edilen durumlarla ilgili MEB Merkez
Teşkilatının ilgili birimlerine gönderilerek en kısa sürede onay alınarak
yürürlüğe girer.) O ilin ve
Eğitim Komplekslerinin koşullarına uygun
gerekli düzenlemeler yapıldıktan sonra, Eğitim
Komplekslerinin Yönetim Kurullarının onayından sonra,
uygulama oluru alınmak üzere İl Milli Eğitim
Kuruluna gönderilir. Gelecekte,
Üniversitelerin Özerk yapılanması;
çalışanların katılımı ve söz sahibi olması, olmazsa olmazlardan olmalıdır…
İl-İlçe Program Komisyonunda değerlendirilip son şekli verildikten sonra
(Milli Eğitim Üst Kurulu yetkililerince düzenlenmelidir).
Bu kurulun ya da MEB onayından sonra yürürlüğe girer ve
uygulamaya konulmak üzere ilgili Eğitim Kompleksinin yönetimine
gönderilir. Gelecekte,
gelişmenin ve kalkınmanın ölçütlerinden biri de illerin koşullarına uygun
Mesleki ve Mesleki Teknik Eğitime verilen önemle; yetiştirilecek kalifiye
elaman oranı ile ilişkilidir. Gelecekte,
kalkınma ve çağdaşlaşma; yerinde ve yerel yönetimler biçimi ile halkın söz
sahibi olmasından geçmektedir…
D - BİLİMSELLİK:
Bilgi Üretme: Bilgiyi araştırma, bulma, öğrenme ve yararlanma; bu amaçla
bilgisayar- Internet, bilişim teknolojileri gibi çağın yeniliklerinden
yararlanma, bireylerin kendilerini ve çevrelerindeki varlık ve
olayları anlama, takip etme aralarındaki ilişkileri görmek, farkına
varmak, önemini sezmek, araştırmak, tartışmakla doğru ve
gerçekçi bilgilere ulaşılır. Kısaca çağın
teknolojilerinden yararlanıp, bu bilgiler,
çağdaş araç ve yöntemlerle öğrenilip,
kullanıldığı ölçüde bilimsellik anlamını taşır.
Çalışmaların bilimsel olabilmesi için deneysel
yöntemlerle doğrulanmış belirli olgu, olay ya
da konuların bütünün bir araya
getirilmesi dışında yani Bilimsel
Yöntem dışında geçerliliği olan başka bir
yöntemden yararlanılmamalıdır. Çünkü gerçek veriler bilimsel
yöntemle ve bilimi rehber edinerek gerçekleştirilebilir. Üniversitelere,
devlet yada kurumlarca, müdahale edilmeden; özel , bağımsız,
özerk, demokratik, katılımcı, araştırmacı vb. kimliğine kavuşarak, Bilimin
Merkezlerine dönüşmelidirler. Bu koşulların sağlanmaması durumunda,
üniversiteler, çağdaş bilimin merkezlerine dönüşemezler… “ Uygarlık yolunda
başarı, yeniliğe bağlıdır. Sosyal yaşamda, ekonomik yaşamda, bilim ve fen
alanında başarıyı sağlamak için tek gelişme ve ilerleme budur. “ Bilim ve
toplumsal bir süreç olan bilimsellik, çağımızda yeni enformasyon
teknolojileri, evren bilim ve genetik, iletişimde yeni gelişmelerdeki hedef
evrensel bilimleri oluşturmak çabalarından kaynaklanmaktadır. Bu gün
teknoloji ile ekonomi birleşerek, bilgisayar destekli tasarım ve otomasyon,
bilgi iletişimle birleşerek, bilişimi, bilgisayar eğitimde yer alarak
bilgisayar destekli eğitimi vb. teknolojileri ortaya çıkarmıştır. Yani
çağımız, bireysel üretim ve kişisel projeler yerine ekip çalışmaları ile
kitlesel ölçekte projeler üretilmesini sağlamaktadır. Sibernetik Uzay
Çağını yaşadığımız günümüzde, bütün dünyadaki insanlar gibi bilgiyi aramalı,
ulaşmalı, paylaşmalı, yararlanmalıyız. Bu amaçla Internet, campusevre vb. bilgisayar ağlarının insan yaşamına
girmesi gerekir.
Eğitim-öğretimde, bütün bu teknolojilerden yararlanarak, bilimsel düşünmeyi
ve bilgi üretmeyi, bilginin insan oğlunun yararına kullanılmasını sağlayacak
tüm yasal düzenleme ler yapılmalıdır.
Atatürk ilke ve devrimlerini ,
kısaca Atatürkçü düşünce sistemini ön
plana alan, çağın teknolojik bilimsel değişim
ve gelişimlerine açık ve içinde yaşanan çağın
koşullarına uygun eğitim sisteminde de çağdaş -
bilimsel ve ülke koşullarına uygun düzenlemeler
gerçekleştirilmelidir. Gelişmemiz, kalkınmamız için, çağımıza uygun
üretken ve verimli insan gücü yetiştirmemiz,
eğitimde çağdaşlaşmadan ve çağdaş teknolojiler den yararlanmaktan
geçmektedir. Bu amaçla çağdaş ülkelerin seviyesine
erişmekte tek rehberimiz Atatürk’ ün gösterdiği
gibi bilim olmalıdır. Bilime erişmenin yolu ise
öncelikli olarak, çağdaş ve bilimsel bir
eğitim sistemine geçişle gerçekleşebilir. Bu
gerçeklik hiç bir zaman unutulmamalı ve
savsaklanmamalıdır...
Atatürk akıl ve bilimin önemini, bilimsel gelişmelere uygun düzenlemelerin;
vazgeçilemeyecek manevi miras olarak bizlere bıraktığını şu sözleri ile
vurgulamaktadır.
“
Ben manevi miras olarak hiçbir nas’ ı katı hiçbir dogma, hiçbir
donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim
manevi mirasım ilim ve akıldır... Böyle bir dünyada asla değişmeyecek
hükümler getirildiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişmesini inkar etmek
olur. Benden sonra beni izlemek isteyenler bu temel eksen
üzerinde akıl ve ilmin kılavuzluğunu kabul
ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar. “
Günümüzde, toplumsal, ekonomik ve üretim etkinlikleri vb
üst yapı alanlarına da yansıyan hızlı değişiklikler, din, sanat, hukuk,
politika, eğitim vb. toplumsal alan dediğimiz alt yapıları da
değiştirerek al aşağı etmektedir. Yalnız herkesin bildiği bir gerçeklik
vardır. Üst yapıdaki değişiklikler sürekli olarak, altyapıdaki değişikliklere
kıyasla daha dirençlidir ve daha yavaş gelişmektedir. Bu nedenle gelecekte
insan oğlunun altyapının, diğer değişle bilimsel gelişme ve değişimler sonucu
ürettikleri nesnelerin köleleri haline gelme tehlikesine karşı sürekli uyanık
olmaları gerekir. İşte alt yapıyı oluşturan kurumlardan en önemlisi ve her
alanda gereksinim duyulan eğitim yani Bireysel Eğitim önemsenip,
düzenlenirse, insanın oluşturduğu güçlü ve sağlıklı bir kişilik sayesinde
gelecekte teknolojinin kölesi olmasını engelleyecektir. Çünkü her çağda
insani özelliklerin devam etmesi, sürekliliğinin sağlanması her bireyin bir
değer olduğu ilkesi ile hareket eden bireylerin bireysel olarak gelişimini
sağlayan Bireysel Eğitimle gerçekleşeceğine inanmaktayım.
Çağın koşullarına uygun eğitim, ülkemizde
okul öncesinden başlayarak, eğitim- öğretimin
her kademesinde yaygınlaştırılarak, aşağıda belirtilen
amaçları gerçekleştirebilmelidir. Eğitimin her
aşamasındaki bireylerin ayrıcalık tanınmadan
, bireysel özelliklerine uygun
optimum gelişmesini sağlayan; kendine güvenen
,özgüven duygusu gelişmiş ,kendi
kendisi ve başkalarıyla barışık, yakın
çevresinden başlayarak aşamalı olarak
toplumla ve tüm insanlarla
barışık ,olumlu davranışlara sahip , sağlıklı kişilik
ve karakter kazanmış, insanları ayrım
yapmadan ve karşılık beklemeden seven,
temel insan hak ve özgürlüklerini bilen –
savunan ve uygulayan, bağımsız, ,demokratik, çağdaş
ve hür düşünceye sahip, karşılaştığı güçlük ve
sorunları aşmada akılcı, çok yönlü ve
tarafsız düşünüp kararlar veren, yapıcı çözüm
yolları üreten, sağlıklı davranan, Atatürk ilke ve
devrimlerine bağlı olmakla yetinmeyip Onun
düşüncelerini her zaman savunan, kollayan, uygulayan,
ve takipçisi olan ; bizlere,
Bu gün ve gelecekte, Onun
eşsiz emaneti; laik, demokratik ve sosyal bir hukuk
devleti olan T. C. Devletini, her zaman
koruyup kollayan, ,vatanını ve milletini seven,
bu ülkenin vatandaşı olmanın ayrıcalığı
ve gururunu duyarak, her zaman ülkesini
yüceltmeye çalışan, çağdaş-teknolojik ve bilimsel
değişim-gelişmelerden yararlanıp ,düzenlemeler
yapmayı alışkanlığa dönüştüren , çalışkanlığı ulus
olarak amaç edinen ve olumsuzluklarda
yılmayıp hep mücadele ede bilen sağlıklı karakter
ve sağlam kişilik sahibi bireyler
yetiştirmek; amaç edinilmelidir.
“
Uygarlığın coşkun seli karşısında direnmek beyhudedir. Dağları delen,
semalara uçan, göze görünmeyen zerrelerden yıldızlara kadar her şeyi
gören, aydınlatan, etüt eden uygar lığın, bilimin karşısında, kudret ve
yürekliliğinde; eski zihniyetlere, ilkel hurafelerle yürümeye çalışan
milletler yok olma ya ve hiç olmazsa tutsak ve aşağılanmaya
mahkumdurlar. “ Diyen,
Ulu Önder M. Kemal Atatürk’ ün bu sözlerine, neden kulaklarını tıkıyorlar..! Halen
eskimiş ve geride kalmış, bir çok ülkede, ülkemizde denenmiş ve sonuçta bir
çok olumsuzluklara yol açan, bu çağın gerisinde kalmış ve çağ dışı eğitim
sistemlerinde direnmenin, bir sonuç vermeyeceği; verse bile, mutlaka bilimin
ışığı önünde direnen bu ulusların, bir gün yok olmaya yada
diğer ülkelerce dışlanmaya ya da tutsak edilmeye mahkum
olacaklarını neden göremiyorlar… Neden, kalkınıp gelişmenin tek ışığının
bilim olduğu gerçeğini neden anlayamıyorlar... Bilimin ışığı hep ileri, hep
daha da gelişmedir… Bilimde geriye gidiş olmaz ve olmamalıdır… Her hangi bir
alanda geriye gidişi savunanlar, bunun adını bilim yada gelişme, ilerleme koyamazlar…Bu ancak geriye gidiştir, sonu hüsranla, yok
oluşla biter…
“ T.C. ‘nin Halkı, yeni ve gelişmiş bir toplum olarak,
sonsuza dek yaşamaya karar vermiş, tutsaklık zincirini tarihte benzeri
görülmemiş kahramanlıklarla parça, parça edilmiştir.”
Diyen Atatürk, sonsuza dek yaşamamız ve tutsak olmamamız
için bilimi rehber edinmemiz gerektiğini ve ancak bilimi rehber
edinenlerin kendisinin manevi mirasçıları olabileceğini ise
aşağıdaki sözleriyle vurgulamıştır..
“
Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden
sonra beni izlemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve
ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevi
mirasçılarım olurlar.”
Yine “ Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. “ diyerek, çağdaş uygarlık
düzeyine yükselmemizde, bilimin ve bilimsel gelişmelerin, öncü ve yol
gösterici olduğunu; kalkınmanın ve gelişmenin
yolunun bilimden geçtiğini ise şu sözleri ile vurgulamıştır.
“ Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı
için en hakiki mürşit bilim ve tekniktir. Bilim ve tekniğin dışında doğru yol
aramak gaflet, cehalet ve doğrudan sapmadır.” İşte bu sözlerinden dolayı, gelecekte
bilime ve gelişmeye karşı çıkanlar, önce “Atatürk İlkelerini” ortadan
kaldırmaya çalışarak yada Atatürk’ü yıpratmaya
çalışarak; hedeflerine ulaşmayı deneyeceklerdir… Asla ve asla bu gerçeğe
kulak tıkamayınız… “Güneş balçıkla sıvanmaz…”
E- BİREYSELLİK:
Bilgi çağını yaşadığımız şu günlerde, bilginin
üretilmesi ön plana gelmiştir. Bilginin üretilmesi , bilgili bireylerin
yetiştirilmesinin önemini arttırmıştır. Çünkü çağımızda
ürünün çabuk, kaliteli ve seri üretimini
makineler, çağın makinelerini üretmek
için gerekli bilgiyi ise alanında nitelikli
yetişmiş insan gücü üretmektedir. Bilginin üretiminde,
nitelikli bilginin üretilmesi esas alınmalıdır.
Çağımızda insanlar edindikleri nitelikli
bilgilerle, ürettikleri makinelerden yararlanarak,
nitelikli üretimi gerçekleştirmektedirler.
Nitelikli bilgi, insanın nitelikli yetişmesi ve
yetiştirmesi ile gerçekleşir. İnsanın iyi yetişebilmesi,
kendini gerçekleştirip, kanıtlayabilmesi, bireysel
ayrıcalıklarına uygun hazırlanmış eğitim
programları ile gerçekleşir. Bu amaçla her
bireyin bireysel ayrıcalıklarına uygun yetiştirilmesi
ve eğitimi, çağımızın eğitim sistemlerinde hedeflenmelidir.
Her birey doğuştan kalıtsal, biyolojik, duyusal, zihinsel ve fiziksel vb.
özellikler bakımından farklı, farklı özelliklerle donatılmış olarak yani
farklı potansiyelle dünyaya gelir. Doğuştan biyolojik ve kalıtsal özellikleri
ile donatılmış olarak dünyaya gelen birey, çevrenin olumlu ya da olumsuz
koşullarından etkilenerek, belirli oranda değişimlere uğrar. Bilişsel alanda
( algılama, anlama, kavrama, hayal gücü, düşünce vb.), duyusal alanda
(hissetme, önsezi, sevinç, üzüntü, nefret, acı, olaylara karşı duyarlı ve
duyarsız oluşu vb.), psiko-motor ( İnsan
organizmasının olaylar ve durumlar karşısındaki verdiği tepkileri ve davranış biçimleri…..)
yetenek (Eğitim yolu ile bilgi ve beceri kazanma, neyi yapıp ve yapamayacağı
vb. gücünün belirleyicileri de diyebiliriz.), ve kişilik her bireyde farklı
farklıdır.
Her birey, bulunduğu çevrenin olumlu ya da olumsuz koşulları ile
etkilenir. ( Anne-baba yada ebeveyn eğitmenin özellikleri, yaşadığı ortam ve
koşulları, kitle iletişim araçları ve diğer tüm olanaklar.) Bu potansiyel
güçleri destekleyerek geliştirebileceği gibi azaltılıp, kısırlaştırıp yada
köreltebilmektedir. Bu nedenle her birey, doğuştan getirdiği potansiyel
güçleri oranında eğitim-öğretim koşullarından yararlandığında; yeteneği
ortaya çıkıp, gelişebilmektedir. Bireyin, örgün eğitime başlayıncaya kadar,
yaşantısının belirli dönemlerinde olumsuz koşullar sonucu bazı
yetenekleri keşfedilmemiş ya da ortaya çıkarılmamış olabilir. Eğitimin temel amaçlarından
biri bireyin bu durumuna uygun koşullarında düzenlenmesini gerektirmektedir.
Bu nedenle bireyin yaşantısının her döneminde bireysel ayrıcalıklarını ön
plana alan ve bireyin her dönemde kendini her seviyede geliştirmesine katkı
sağlayan bir eğitim modelinin oluşturulması, olmazsa olmaz bir koşul ve
zorunluluk olmalıdır.
Geleceğin eğitimi, bireylerin bireysel özelliklerine uygun eğitim
alarak, gelişmelerinden ve uzmanlaşmalarından geçmektedir… F–KATILIMCILIK: Her
ilin koşullarına uygun olan, Sanayii ,Turizm ,Tarım
,Ticaret ,Hayvancılık , Madencilik vb sektörlerde
eğitim alanında ne gibi planlama ve çalışmaların yapılacağını belirlemek
amacı ile İl Milli Eğitim Üst Kurulu toplanır. Bu toplantıya, Valilik-İl
Milli Eğitim Müdürlüğünün, Yerel Yönetimlerin , İlgili
Eğitim Kompleksi yönetici ve temsilcileri, Türkiye’de bu alanda
bilimsel araştırmalar yaparak kendini kanıtlamış akademisyen ve
araştırmacılar ve Sivil Toplum Örgütlerinin
(Odalar,birlikler,dernekler,sendikalar,konfederasyonlar,kuruluşlar vb.)
yönetici ve temsilcileri katılır. Bu kurulda her ilin 5 yıllık kalkınma
planları doğrultusunda eğitimle ilgili her türlü sorunu tartışılır ve
kararlar alınır. O ilde hangi alanlara ve iş kollarına ihtiyaç bulunmaktadır.
Bunların, planlanması, programların ,hangi alanda ne
kadar ve ne niteliklerde öğrencinin yetiştirilmesi ve bunların istihdamı vb.
her türlü düzenlemeyi kapsayan kararlar alınır.
Eğitim Kompleksi bünyesindeki, tüm kampus ve amfilerdeki her
kademedeki eğitim-öğretim kurum ve kuruluşları (
Okul öncesi eğitiminden yükseköğretime kadar,
yükseköğretime bağlı tüm fakülteler, tesisler vb. kampusun
tamamı.) ve tüm birimlerdeki yöneticiler, branş / bölüm
/ alanların zümre/ bölüm başkanlarının, öğrenci temsilcilerinin
katılımı ile tüm kararların alınması
gerekmektedir. “Kampustaki en alt eğitim
kurumundan en üst düzeydeki eğitim kurumundaki binalar alanlar ve tesisler
eğitim seviyeleri dikkate alınarak, farklı yapılandırılmalıdır. Ancak,
birbiri ile ilişkili olan eğitim kurumları birbirine daha yakın olmalıdır.
Kurumların yakın olması, birlik ve beraberlik içinde tüm yönetim ve
eğitimcilerin işbirliği içinde çalışmasına katkı sağlayacaktır.” Kampustaki , eğitim-öğretimin kaliteli
ve verimli olabilmesi, sorunlar çıkmaması, tüm kurum
ve kuruluşların bünyesindeki ilişkilerin
sağlıklı olarak yürütülmesi ; katılımcılık, eşgüdüm
ve koordinasyonun sağlıklı yürütülmesi ile
gerçekleşir.
Eğitim Kompleksi Yönetim Kurulunun projelerinin,
alınan her türlü kararın tüm kesimlerinin
katılımı ile görüşleri doğrultusunda belirlenip,
karara bağlanması katılımcılığın gereğidir. Ayrıca
açıklık ilkesi gereği, Eğitim Kompleksine
bağlı tüm bölümlerde dedikoduları önleyici
bir rolü bulunmaktadır.
Başlangıçta Milli Eğitim Üst Kurulunda, o ilin
koşullarına uygun meslekler, programlar, planlamalar,
istihdam ve finans alanları vb. eğitim-öğretimle
ilgili her türlü kararlar, katılımcılık esası
ile il valisi, kaymakamlar, il –ilçe milli eğitim,
yerel yönetim , sivil toplum
örgütleri, Eğitim Komplekslerindeki her kademedeki
birimlerinin başkan ve temsilcilerinin katılımı
ile toplanır. Bu toplantıda ilin
koşullarına uygun eğitim-öğretimle ilgili genel
kararlar
alınır.
Atatürk
katılımcılığın önemini, ulusal birlik ve beraberlikle her güçlüğün
yenileceğini, her sorunun çözüleceğini belirterek, birlik beraberlik
içinde çözülemeyecek sorunun olmaya cağını ve karanlıktan aydınlığa
çıkmamızda tek aydınlatıcı yolun bilim olduğunu; kalkınmamızın koşullarından
birinin bilim ve katılımcılık olduğunu, mesajını o yıllarda
veren ileri görüşlü bir lider olmuştur.
“ Türk Ulusu, ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilir. Çünkü, Türk Ulusunun yürümekte olduğu gelişme ve medeniyet
yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet bilimdir. Biz esasen ulusal
varlığın temelini, ulusal şuurda ve ulusal birlikte görmekteyiz. Türk Ulusu
ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. “
” Büyük işler, mühim teşebbüsler ancak müşterek mesai ile mümkündür.”
Sözü ile katılımcılık ve ekip çalışması ile güç sorunlar çözülür ve önemli
görevlerin ancak katılımcılıkla çözüme kavuşacağı, hayati önem
arz eden teşebbüslerin ekip çalışmaları ile çözümlenip, başarılı olunacağını
vurgulamıştır.
Eğitim kurumlarının çağdaş ve özerk bir yapıya kavuşması için, çağın gelişen
koşullarına ayak uydurması ve bilimin beşiği işlevini yürüterek, diğer
uluslara örnek olabilmesi için, tüm çalışanlarının kendilerinin özgür iradesi
ve demokratik usullerle seçilmesi, herkesin görev ve sorumluluklarının
bilinci ile hareket ederek, paylaşımcı,özveri
ve işbirliği içinde ve alınan kararlara katılması, oluşturulan kurul ve
komisyon kararları ekip çalışması ruhu ile alınıp, işbirliği ve koordinasyon
içinde hayata geçirilmelidir.Ayrıca ildeki eğitimle
ilgili sektörlerin ve sivil toplum örgütlerinin ve il komisyonlarında alınan
kararlar da dikkate alınarak gerekli düzenlemelerin yapılması, diğer değişle
herkesin görüş katkılarının sağlanarak toplumun bütünleşmesi, katılımcılık
ilkesinin gereklerindendir. Gelecekte gelişmenin
koşullarından birisi de, ekip çalışmaları ve katılımcılıktan
geçmektedir... Her
başarılı çalışmanın gerisinde bilimsellik ve ekip çalışmaları yani
katılımcılık esas alınmalıdır.
G-
AÇIKLIK VE SAYDAMLIK: Ülkemizin yolsuzluk,
talan ve vurgun cenneti olmaktan kurtulması,
insanlarımıza dürüst, temiz, güvenilir, sağlam kişilik
sahibi vb. insani özelliklerin kazandırılması
ile temiz toplum özlemimiz gerçekleşebilir. Bu
özlemin gerçekleşip ülkemizin kalkınmasında
açıklık ve saydamlık ilkelerine uyulması
olmazsa olmaz eğitim ilkelerinden biri
olmalıdır. Eğitimciler bu gibi örnek davranışları
göstererek öncü olmakla kalmamalı, eğitimci
misyonunun gereği geleceğimizin güvencesi olan
çocuklarımızı ve gençlerimizi dürüst, güvenilir,temiz, ülkesini
ve milletini seven, koruyan, kollayan,
Atatürk ilkelerini ve ülkemiz gerçeğindeki
temel ilkeleri rehber edinen bireyler olarak
yetiştirmek hatta bununla da yetinmeyerek; her türlü
eleştiri ve öz eleştiriye açık, saydamlık
anlayışına sahip, tartışan, sorgulayan, paylaşan, bilgi
aktaran vb. insan için erdem olan
davranışların kazandırılmasını sağlayıcı
olmalıdır.
Eğitim Komplekslerindeki ( Bünyesindeki Kampuslar,
Amfiler ve diğer birimler.) tüm
çalışmaların başarılı ve kaliteli olabilmesi
için yukarda belirtilen ilkelere uyulması, tüm
faaliyetlerin ekip çalışması anlayışı ile yürütülmesi
ve tüm eğiten ve eğitilenler arasında işbirliği, güven ve özgüven
geliştirilip, gerçekleştirmelidir. Bunun sağlanmasının ön
koşulu, tüm yapılan çalışmalar ve sonuçları; Eğitim
Kompleksinin Yayın-Basın Organlarında ve kurumlarındaki
duyuru panolarında Televizyonlarda,,
Internet sayfalarında, açıklık ilkesi ile
tüm kesimleri bilgilendirmek amacı ile
duyurulmalıdır.
Duyuru sonucu ortaya çıkacak sorunları
ortadan kaldırmak, bireylerin kafalarında soru
işaretleri oluşturmamak amacı ile önceden açıklanacak
bilgilerin tüm ilgili taraflarca hazırlanıp,
görüşleri ile beslenerek, düzenlenmesi ve
yönetimin onayı ile yayınlanması esas
alınmalıdır.
Ğ-
LAİK VE ÖZERK EĞİTİM :Cumhuriyet öncesi,
ülkemizde din ve devlet işleri daima tek kişilerin elinde kalmış, hem
dinsel hem de dünyasal sorunların yönetim mekanını belirli kişiler işgal etmiştir.Bu nedenle din ve devlet işleri çoğu zaman
birbirine karıştırıldığı için, tutuculuk bağlarından kopmayarak, özgür
,akılcı ve bilimsel düşünceye kapılarını sürekli kapalı tutmuşlardır.
Bilimsellik konusunda Atatürk’ün çeşitli sözleri ile bunu vurguladığını
görüyoruz. O yıllarda bu tehlikeyi gördüğü için, bilimin ,
gelişmenin ve kalkınarak çağdaş bir ulus olmanın önündeki bu engeli
ortadan kaldırmak için ancak laikliğin kabulü ile, bu iki işlevin
birbirinden ayrılacağının olmazsa olmaz bir koşul olduğunu görmüştür.
” Laiklik dine siyasetin karıştırılmaması yolunda verilmiş olan
bir hürriyetin adıdır. Bu devrim sayesinde Türk Milleti, yasalara aykırı
olmadan istediği fikre ve itikada inanabilmekte, fikir ve itikat ayrılığından
dolayı bir zümre öbürü üstünde üstünlük iddiasında bulunmamaktadır. Kim ne,
mezhepte bulunursa bulunsun, Türk Vatandaşı olarak eşit bir hürriyetin
sahibidir. Hürriyet yine Hürriyet adlı eser.”
“ Mukaddes ve tanrısal olan, inanç ve vicdani kanaatlerimizin karışık ve
dönek olan, her türlü çıkar ve tutkusuna sahne olan politikacılardan ve
politikanın bütün organlarından, bir an evvel ve kesinlikle kurtarmak, ulusun
dünya ve uhrevi saadetinin emrettiği bir zorunluluktur.”
Din işleri çeşitli çıkar çevrelerince, devlet işlerine ve özellikle eğitime
alet edilecek bir araç haline getirildiğinde din, yurttaş ve devlet bundan
zarar görür; zararın en büyüğü iseönce geleceğimiz
olan gençlere ve bununla ilişkili olarak, ülkeye verilen zararda görülür.
Laikliğin kabulü ile okullarda laik eğitim verilmeye başlanmıştır. Atatürk
bilim ve kalkınma kadar eğitimde laikliğin ne kadar önemli olduğunu 24
Ağustos 1924 yılında “Öğretmenler Birliği Kongresinde” şu sözleri ile
dile getirmiştir.
“ Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli
koruyucular ister.... Cumhuriyet sizden fikri hür,
vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar ister.Ulusal
ahlakımız uygar esaslarla ve hür fikirlerle geliştirilmeli ve
desteklenmelidir. “
Atatürk bu amaçla Anayasamızdan başlanılarak, laik esaslara uygun
düzenlemelerin yapılmasını gerekliliğini, gerçek laikliğe ancak bu suretle
ulaşılacağını belirtmiştir.
Türkiye’de laiklik sadece din ve devlet işlerinin ayrılmasını tek ve dar
kapsamlı bir ifade eden bir nitelik değil; aynı zamanda din ve vicdan özgürlüğüne olanak tanıyan
ve bu özgürlüklerin kullanılmasını sağlayan ve akılcılığı savunan temel
kurallar bütünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu amaçla dini devlet işlerine alet
etmemenin yanında inanç özgürlüğünü savunan temel bir kuvvet olarak ortaya
çıkmıştır. Atatürk, “ Din gerekli bir
kurumdur. Dinsiz ulusların devamına olanak yoktur. Din Allah ile kul
arasındaki bağlılıktır.” Diyerek, din konusundaki olumlu görüşlerini
belirtmiştir. Devamla, ” Bizim dinimiz en makbul ve en doğal bir dindir.
Ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için
akılcı, fenne, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara
tamamen uygundur. Hangi şey ki akla, mantığa, kamu çıkarına uygundur, bilin
ki o bizim dinimize de uygundur.” Laiklik,
aynı zamanda din, vicdan ve inanç özgürlüğünün ve bireylerin bu
özgürlüklerini serbestçe kullanmasını teminat altına almıştır. Laiklik
ortadan kalktığında din, inanç ve vicdan özgürlüğünde ortadan kalkarak,
kişilerin çıkarına uygulamalara kapı aralayacağı yada yol açacağı asla ve
asla unutulmamalıdır. Böyle bir uygulamanın başlaması bile o kadar
ürkütücüdür ki… Peşinden demokrasi ilk yarayı alarak demokrasi dışı
uygulamalar başlamış olur. Bu şekilde ele aldığımızda Laiklik, yalnız vicdan, inanç ve din
özgürlüğünün değil demokrasinin ve temel hak ve özgürlüklerin devamının da
güvencesidir. Yasalara
aykırı olmadan herkes ibadetini, ayinini, dini törenlerini ve kanaatlerini
açıklamaya ve yapmaya zorlanamaz. Bu inançlarından dolayı kınanamaz.
Dinsel duyguları ve inançları özgürce kullanırken, inancımız gereği
ibadetlerimizin Allah ile kul arasında olacağını unutmadan; politik
çıkar hesapları için kullanmamak ve dinin sömürülmemesi için laiklik bir
engel değil, varlığı dinin güvencesidir. Laikliği ortadan kaldırmayı düşünen
bir görüş yada siyasetin asıl amacı da bu olduğu
asla unutulmamalıdır. Devletin
sosyal, ekonomik politik ve
hukuk vb. temel yapılarının kısmen de olsa din kurallarına dayandırmayı
reddeder. Bu amaçla başta eğitim sektöründe, olmak üzere tüm kurumlarda
laik görüş egemen olmalıdır. Özellikle, insanın eğitimi hedeflendiği için
eğitimin temel ilkeleri olarak laiklik zorunlu olmalıdır. Bu yönü ile ele
aldığımızda herhangi bir kurumda laik düşünceyi ortadan kaldırma düşüncesinin
altında,” Laiklik aynı zamanda vicdan, inanç ve din özgürlüğünün teminatı
olduğuna göre…” bunu ortadan kaldırmak isteyen bir düşünce biçimi, , bazı
hurafe ve batıl inançları bahane ederek, aslında bu özgürlükleri ortadan
kaldırmak isteyen, bilinçaltı etmenler ve faktörlerin etkisi ile baskı altına
alınmış, kendi kişisel düşünce, görüş ve çıkarlarını kullanmak ve karanlık
emellerini gerçekleştirmek amacını hedeflediği; asla ve asla
unutulmamalıdır.
Laiklik, karanlığın ve bağnazlığın düşmanı aynı zamanda
aydınlığa açılan yolun başlangıcıdır. Cahillikten kurtulup, karanlığın
girdabında boğularak yok olmak istemiyorsak, demokrasiye, çağdaşlaşmaya,
gelişip, kalkınmamıza ışık tutan ve tek güvencemiz laikliğe insan olarak,
sahip çıkmamız gerekmektedir. Din
işleri kesinlikle devlet işlerine yani demokrasi yönetimine
karıştırılmamalıdır. Gelecekte, geriye dönüşü hedefleyenler;
Atatürk İlkeleri’nden öncelikli olarak, laikliği ortadan kaldırmakla, din
işlerini ve devlet işlerine alet ederek işe başlayabilirler… Bununla da süreç
içinde sonlarını hazırlayacaklarını düşünemezler ve sonuçta günü geldiğinde
mutlaka, yarattıkları eşitsizlik ve ayrımcılık canavarının ateşinde yada karanlık ve geriye gidişin girdabında; boğulur ve yok
olurlar… Her
Eğitim Kompleksi merkezi yönetime bağlı olarak görev yapabilir. Merkezi
yönetim devlette devamlılık ilkesi ile yasalara uygun denetleme ve
koordinasyon görevini yürütür. Ancak hiçbir zaman siyasi ya da keyfi
davranamaz. Ancak bu eğitim kurumları kendi içinde yasal özerk bir yapıya
sahip olmalı, kendi yöneticilerini demokratik esaslarla seçebilmelidir.
Çözülemeyecek sorunları, her eğitim kompleksince seçilip, temsil yetkisi
verilen Eğitim Kompleksleri Üst Kurulu vasıtası ile çözebilmelidir.
H-KALKINMA PLANLARINA
VE İHTİYAÇLARA UYGUNLUK
Her yörenin, ilin eğitim koşullarına uygun Mili
Eğitim Üst Kurullarında alınan kararlar
rapora bağlanarak ilgili mercilere gönderilir.
Bu kararlar 3 veya 5 yılı kapsayacak
şekilde belirlenir. Tüm illerden, yörelerden gelen
raporlar doğrultusunda ilgili birimler
Türkiye’deki 5 Yıllık Kalkınma Planlarını ve
Eğitim Politikalarını oluşturur. Karşılıklı işbirliği
ve koordinasyon içinde her türlü kararlar
alınıp, yasal düzenlemeler bu doğrultuda hedeflenir.
Diğer değişle kararlar yukardan hazırlanıp,
uygulanması istenmesi yerine, illerin somut uygulanabilir
kararları tek merkezde toplanarak, illerin öncelikli
ihtiyaç, beklentileri ve koşullarından başlanarak, ülkenin ihtiyaç
ve koşulları belirlenir. Belirlenen ihtiyaçlar
doğrultusunda ülkemiz gerçeklerine en uygun
MEB. Genel Eğitim Programı uygun gerekli yasal
düzenlemeler yapılarak hazırlanır. Gelecekte, illerin
nüfusları arttıkça; Merkezi Yönetimler, Yerel Yönetimlerin sorunlarını
bilemeyeceği gibi tüm sorunları TEK ELDEN çözmede yetersiz kalabilir...
Çözüm, Yerel Yönetimlerin kendi sorunlarını kendilerinin çözmesinden ve
yönetime katılımından geçmektedir… Bilineceği
gibi bir programın sağlıklı uygulanabilmesi
için koşullardan biri de programın
ilin aynı zamanda öğrenecek, kaliteli
yetişecek öğrencinin koşullarına ve
ihtiyaçlarına uygun olması öğrencide öğrenme
isteğinin oluşmasında ve ilin üretken ve
verimli bireyler yetiştirerek gelişip,
kalkınması yolundaki misyonunu
gerçekleştirecektir. Diğer değişle her
iş kolunda, en küçük yerleşim biriminden başlanarak, köy, nahiye, ilçe, il ve
bölgedeki ihtiyaç duyulan alanlarda Meslek Lisesi’nden başlanarak, Lisans
Eğitimine kadar , “Teknisyen’ den, Mühendis’ ine” personel belirlenerek, il
ve bölge ihtiyaçları tüm iş kollarında belirlenir. Bu şekilde Ülke
ihtiyaçları, 5 yıllık kalkınma planlarında yer alır. Bu planlar doğrultusunda
en alt kademedeki eğitim biriminden üniversitesine kadar kontenjanlar belirlenir.”
Örnek: Mesleki Teknik Eğitim Lisesi Bilgisayar Programı mezunu bir Teknisyen,
mezun olunca istihdam edilmiş ve Teknisyen olarak çalışıyorsa, bu kişiye Açık
Öğretim Üniversitesi’nde Bilgisayar Yüksek Okulu “Tekniker” yada Bilgisayar
Mühendisliği programına doğrudan kayıt yaptırarak, lisans tamamlamasına
olanak tanınmalı ve 5 yıllık kalkınma planlarında bu durumdaki öğrenciler
belirtilmelidir.” Buradaki amaç hangi
programdan mezun olursa olsun, her öğrencinin arz talebi karşıladığı için
sınava gerek duymadan istihdam edilmesinin yolunun açılmasıdır. Günümüzde
mezuniyet sonrası yapılan uygulamalar hem iş gücü kaybına hem de devletin ve
velinin yaptığı masrafların boşa çıkarak, ülkenin ekonomik kayıplarına neden
olduğu unutulmamalıdır. I– ÜRETKENLİK VE YARARLILIK:
Öğrenilecek her bilginin, hazırlanan
her eğitim programının, bireylerin ve toplumun
yararına olacağı, toplumu üretken hale getirip
, kalkındırarak; insanlara mutluluklar
getireceği ilkesi temel ilke olarak ele
alınmalıdır. Yalnız insanlığa, topluma yararı
kadar o ildeki tüm kurum ve kuruluşların
üretime kazandıracağı katkı ve yarar
ön planda tutulmalıdır. Bu amaçla eğitim
programlarında gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Hazırlanan Eğitim Programı, bireylere ve toplumun
tüm fertlerine eşit şekilde yararlı olduğu , üretime ve ülkemizin gelişip,
kalkınmasına katkı sağladığı derecede iyi ve
geçerli bir program olacaktır. Gelecekte
kalkınma, illerin koşullarına uygun eğitim yapılanmasından, özellikle üretime
yönelik eğitim düzenlemeleriyle gerçekleşecektir… İ –
SÜREKLİLİK VE SÜREKLİ YENİLEYİCİLİK : Eğitim
Kompleksi, ( Bünyesindeki kurum ve kuruluşlar,
programlar, planlama tesisler, araç-gereçler vb.) çağın gelişen
koşullarına uygun olarak sürekli düzenlemeler yapılmalı ve
çalışanların da sürekli hizmet-içi eğitimlerle
kendilerini yenilemeleri sağlanmalıdır. Ayrıca insanın
değişen koşullara sağlıklı uyumu ve
direncini azaltıcı ve yenilikleri sağlıklı
kabul etmesini sağlayıcı çalışmaları yapmalıdır. ( Türk toplumun ve insanın
doğası gereği yeniliklere direnme karşı
çıkma kabullenmeme, kendini açık tutmama
tutum ve eğilimleri egemendir. Bu daha
çok karşılaştıkları güçlükle mücadele ve
yeni duruma uyum güçlüğünden çok ataerkil aile
yapısının gelenekçi bağımlılığından kaynaklanabilir. ) Gelecekte
çağa ve çağdaş gelişmelere uygun düzenlemeler yapmaya geç kalan toplumlar,
çağın dışına itilmeye ve gerilemeye mahkum
olacaklardır… J –
HER YERDE- HERZAMAN KARMA EĞİTİM : Eğitim
okul çağındaki çocuklara ve gençlere
belirli mekanlarda örgün eğitim yolu ile
verilen eğitimle sınırlandırılmamalıdır. Türkiye Cumhuriyetinin
her yaştaki bireylerine, yaşantılarının her döneminde
yeteneklerine uygun istedikleri programlarda ki dersleri alıp,
belirli dönemlerde (Gece, tatil süreleri, mesai
dışında, Internet ortamında vb. Eğitim komplekslerinden yönelebilecekleri
programlarını almaları. ) eğitim-öğretimlerini örgün ya da
yaygın eğitim yolu ile tamamlamalarına olanak tanınmalıdır. Diğer
değişle öğrenim görmek isteyen her bireyin öğrenimine eşitlik
ilkesi ile açık olmalıdır. Yaygın eğitimde, (Zorunlu eğitim çağı dışında)
okul çağı olsun olmasın her yaşta ve her mekanda ( Ev de, ceza evinde,
iş yerinde, İnternet ortamlarında çağın iletişim araç ve olanaklarından
yararlanılma yolu ile mekan sınırlanması yapılmadan uzaktan
eğitim modeli) gerekli eğitimi almaları,
kendilerini geliştirip, yenilemeleri sağlanmalıdır. Karma eğitim ise
kız erkek ayrımına gidilmeden sınıf ve dersliklerde birlikte eğitim
yapısıdır. Pedagojik yönden ve bireylerin sosyalleşmesi, insan ilişkilerinin gelişimi , ayrımcılık ve farklılık duyguları yerine
eşitlik duygularını geliştirdiği için çok sayıda yararı bulunmaktadır. Kız ve
erkek ayrımcılığı bir çok konuda olumsuzlukla birlikte ayrımcılığa yada dışlanılmışlığa da kapı aralamakla
kalmaz, cinsel ayrımcılığı, sosyalleşmeyi, sağlıklı aile yapısı vb. bir çok
olumsuzlukları tetikler. Bu durum göz ardı edilmemelidir. Sosyalleşme ve sağlıklı bir toplum yapısı,
karma eğitimden geçer… Bu nedenle, bu gün olduğu gibi
gelecekte de kız
ve erkek öğrencilerin bir arada eğitim aldığı; karma eğitim, esas
alınmalıdır. K – SORUN ÇÖZÜCÜLÜK:
Eğitim-öğretim ortamında ortaya çıkan sorunları
çözmek yerine sorunun bir parçasına
dönüşen klasik eğitim yaklaşımlarından vazgeçilerek,
ortaya çıkan sorunları tüm tarafların
katılımı ile oluşturulan komisyonlarda ;
bilimsel, akılcı ve gerçekçi yaklaşımlar
ve ekip çalışması anlayışı ile anında
çözümler üretilmelidir. Bu çözüm yolları anında , kararlılıkla sorunu
ortadan kaldırıcı yaklaşım modeli ile
uygulamaya konulmalıdır. Sorunların anında
çözülmemesi eğitim kurumunu zora sokup
, dedikodulara yol açmakla kalmayacak,
bireylerin güvenini sarsarak, acizlik içine düşmesine ve sorunların
büyümesine ve çözümün güçleşmesine yol
açacaktır. Eğitim Komplekslerinde çözülemeyen sorunlar İl Üst Eğitim Kuruluna
ya da Eğitim Kompleksleri Üst Kuruluna götürülür. Her aşamada amaç sorunun
yasalara uygun ve bilimsel yöntemle geciktirilmeden çözümü ve sorunun ortadan
kalkmasını sağlayıcı olmalıdır. Gelecekte, çıkabilecek her sorunda,
sorunun parçası olmak yada çözümsüzlük yerine;
sorunu çözmek için çaba gösterilmelidir. L –
MÜKEMMELLİ HEDEFLEME VE YAKALAMA : Eğitim, bir
ülkenin gelişip kalkınmasında ve çağdaş ülkeler seviyesine
gelmesinde; Atatürk’ün çeşitli söylevlerinde belirtip, tahlil ettiği gibi çok
önemli bir unsurdur. Çünkü her türlü sektör kurum, kuruluş ve alandaki
bireylerin yetişmesi, verimli, sağlıklı, üretken, kişilik sahibi, yararlı
bireyler olarak topluma kazandırılmaları eğitimle;
gerçekleştirilmektedir. Bireylerin bu anlamda eğitimi
gerçekleştirilmeden demokratiklikten, çağdaşlık tan ve kalkınıp,
gelişmeden söz etmek olası bile değildir. Eğitim her alandaki bireyin
yetiştirilme sinin temel taşı olduğuna göre,
Türk toplumunun fertlerine en kaliteli en uygun
ve en yararlı olan eğitimin en mükemmel olanını
vermek gerekmektedir. Çünkü bizim insanımız da her
şeyin en mükemmeline layık olduğu gibi eğitimin en
mükemmelini ve en çağdaş olanını hak
etmektedir. Bu amaçla, eğitim kurumları kendi
eğitim koşullarına ve işlevlerine uygun,
verilecek eğitimin en mükemmeli hedeflenmeli,
mükemmele ulaşmak, mükemmeli bulup, uygulamak
için bireylerin kişiliğini ve sağlığını tehlikeye atmadan azami
gayret tüm taraflarca gösterilmelidir. Gelecekte
mükemmeliyetçilikten çok mükemmeli yakalama, mükemmele ulaşmak için çaba
göstermek amaç edinilmelidir.
M- ÇOK AMAÇLILIK : Eğitimin
yörelerin koşullarına, ihtiyaçlarına uygun ve eğitimciler tarafından
düzenlenmesi olgusu; programların birden çok amacı gerçekleştirme ve
birden çok amaca uygun nitelikli ve üretken
bireylerin yetişmesini hedeflemektedir. İl merkezine
uzak küçük yerleşim birimlerinde bile
farklı amaçlara uygun bireylerin o yörede bir meslek
edinecek şekilde yetiştirilmesi gerçeğini gündeme
getirmektedir. Eğitim Türk toplumunun bireylerini
vatanını ve milletini seven, koruyan ve
gözeten, laik, insan haklarını ve
özgürlüklerini benimseyen, güven ve özgüven
duygusu gelişmiş vb. istendik niteliklere
sahip kişilik ve karakter sahibi
davranışların kazandırılmasını hedeflemekle yetinmemelidir.
Her zaman kendini geliştiren, yenileyen
,üretime katkıda bulunarak, üretken ve
yararlı bireylere dönüşmesini de hedeflemelidir.
İlin koşulları gereği oluşan mesleki ve teknik eğitimin, iş
alanlarının ; her basamağındaki (
Ortaöğretim, Ön lisans,Lisans, Lisans üstü, Doktora
vb.) insan gücü ihtiyacının ilin ve
bölgenin koşullarına uygun yetiştirilmesi, her sektör ve alanın
ihtiyaç duyduğu her alanda ve kademede personelin nitelikli olarak yetiştirilmesi
amaçlanmalıdır.
Diğer değişle Eğitim Kompleksi bünyesinde, genel,
mesleki, teknik, iş ve hayata hazırlayıcı her türlü
eğitim programları yer aldığı için her programın
amaçlarının farklı olması nedeni ile bu
kurumların hedefi birden çok amacı
gerçekleştirmeye yönelik programların hazırlanıp,
uygulanmasını esas almalıdır. İllerin
koşullarındaki çeşitlilik ve farklılık, eğitim düzenlemelerinde de birden çok
amaç edinmeye zorlamaktadır… Bu nedenle, bir sorunun çözümünde birden çok
faktör deneniyor ise çeşitli mesleklerde de, her mesleğe uygun çok amaçlılık
esas alınmalıdır. N– ÇOK PROGRAMLILIK : Bulunduğu
ilin ihtiyaç ve koşullarına uygun , belirlenen
amaçlarda insanın eğitimi söz konusu edildiğinde;
amaçlara uygun genel programların sayısı da bu
oranda fazla olması gündeme gelmektedir. ( Fen,
Matematik, Türkçe, Dil, Eğitim, Sağlık, Sosyal Bilimler, İletişim,
Bilgisayar, Sanat, Spor, Ekonomi vb.) Bu Programlar, her ilin Milli Eğitim
Üst Kurulunda ( Bu kurul, Vali, Kaymakam, Belediye Başkanı,
İl Milli Eğitim Müdürü, Milli Eğitimin her
alandaki yöneticilerin, Eğitim Kompleksinin her
kademedeki yönetici ve temsilcilerinin, Öğrenci
Kurulu temsilcilerinin, Sivil Toplum Örgütü
temsilcilerinin vb. eğitim ile ilgili tüm
sektörlerin temsilcilerinin katılımından oluşur.) o ildeki
çeşitli sektörlerdeki ihtiyaçlar, bu ihtiyaçları
karşılamaya yönelik yetiştirilecek insan gücü sayısı,
kontenjanlar, istihdam, eğitimin finansmanı, tesisler
ve yeri vb. konularda görüşler alınıp,
görüşlerin tartışılması sonucu alınan kararlar
rapor edilerek MEB ‘na
gönderilir. Bu
doğrultuda illerden gelen raporlar, Milli Eğitim
Bakanlığının ilgili komisyonlarında görüşülerek,
3 veya 5 yıllık kalkınma planları, Türkiye
Genel Eğitim Programı belirlenebilir. Bu doğrultuda
hazırlanıp belirlenen hedefler, planlama, genel
program uygulanmak üzere il Milli Eğitim
Üst Kurulu ‘na oradan da karara
bağlanarak Eğitim Komplekslerine uygulanmak üzere
gönderilir. Burada MEB.’nın onay
ve denetim dışında herhangi bir yetkisi
bulunmadığı gibi denetim birimleri ayrıca
bölgelerde ve illerde teşkilatlandırılmalıdır.
Mahallinde anında denetimler yapılabilmelidir. Ayrıca
bu genel kararlar ilin ve çağın
koşullarına uygu 3 veya 5 yıl için
hedeflenmişse, siyasi iktidarlar değişmiş bile olsa; devamlılık
ilkesi ile her hangi bir değişiklik ve
düzenleme yetkisi bulunmayacak şekilde yasal
düzenlemeler gerçekleştirilmelidir. Belirlenen yılın
sonunda bile düzenlemeler yapılması düşünülüyorsa bu
tepeden alınan kararlarla değil, illerdeki eğitim komplekslerinden
gelen raporlar doğrultusunda düzenlemeler yapılmalıdır.
Eğitim Komplekslerine gönderilen genel program,
planlama, kontenjan, finansman, bireylerin istihdamı
vb. doğrultudaki düzenlemeler, yönetim
kurulunca bağlı birimlere
gönderilir.
( Özellikle programlar, Okul öncesinden Yükseköğretim
Amfilerine kadar tüm bağlı birimlerin
Program Komisyonları tarafından genel programa
uygun ama ağırlıklı Eğitim kurumunun
koşullarına ve ihtiyaçlarına uygun düzenlenir.)
Bu kurumlardaki ilgili komisyonlarca
görüşülüp bu doğrultuda düzenlemeler yapılarak
son şekli verilir. Milli Eğitim Üst Kurulu ‘nun onayından sonra uygulamaya
konulur. Diğer değişle tüm kararlar merkezden
alınma yerine yerinde yönetim ilkesi ile
bizzat uygulayıcılar tarafından alınır. Tüm illeri aynı koşullara sahipmiş
gibi düşünerek, eğitim düzenlemeleri ve yapılanmalardan kaçınılmalıdır… Çünkü,
insana ve insanın eğitimine esas olan hataların telafisi mümkün olamaz….
O -
PROGRAM DEĞİL ÖĞRENCİ MERKEZLİLİK :Gerek Milli Eğitim Genel
Programı, gerekse Eğitim Komplekslerine bağlı kurumlarca
hazırlanan programlar; çevrenin, ilin öğrencinin özelliklerine
ihtiyaçlarına ve koşullarına uygun olarak yeniden
düzenlenir. Diğer değişle gelenekçi eğitim
sistemlerinde olduğu gibi öğrencilerin hazırlanan
programlara uygun yetiştirilmeleri yerine, hazırlanan
programların öğrencilerin hizmetine sunulması ve seviyelere
uygun sürekli eklemeler ve düzenlemeler genel program doğrultusunda
yapılması; zorunlu hale gerekmektedir. Öğrenciler
programlar için amaç değil, onların gizil güçler dediğimiz bireysel
ayrıcalıklarını geliştirici, güçsüz ve yetersiz yönlerini zorlamadan optimum seviyede geliştirici, güçlü yönlerini
alabildikleri kadar üst düzeylere çıkarıcı ve uzmanlaşmasını sağlayıcı
biçimde onların hizmetine sunulan, işlerine yarayan, ihtiyaçlarına uygun ve
zorlanmadan, germeden ve sağlığını bozmadan gelişmelerine katkı sağlayan
araçlar olacak şekilde düzenlenmelidir. Tüm eğitim-öğretim materyallerinden
öğrencilerin, bireysel ayrıcalıklarına uygun
yararlanabilmeleri hedeflemelidir. Her öğrenci
kendi eğitiminden söz sahibi olmalıdır… Eğitim bireysel özellikleri
geliştirecek biçimde ve eğitimde söz sahibi olan eğitimcilerce düzenlenmelidir… Ö – GELİŞİM
ÖZELLİKLERİNE UYGUNLUK : İnsan yavrusunun,
bebeklikten - çocukluğa, çocukluktan - ergenliğe ve ergenlikten -
yetişkinliğe kadar, gelişimlerinin her
döneminde belirli özelliklere sahip oldukları
ve çevresel faktörlerin etkisi ile
belirli davranış örüntülerini kazandıkları
bilinen bir gerçekliktir. Bu nedenle
eğitim-öğretimi gerçekleştirirken, bireylerin her
dönemdeki özelliklerinin, bireysel ayrıcalıklarının,
beklenti ve ihtiyaçlarının, eğitim-öğretimde nelerden ne derecede
yararlanabileceklerinin dikkate alınarak hazırlanan
programlarla; üretken, verimli, sağlıklı, kişilik sahibi bireyler
olarak topluma kazandırılmaları sağlanabilir.
Öğrencinin tüm koşullarını dikkate almadan
hazırlanan programlarda öğrenciler başarısız olmakta,
zorlanmalar, dışlanmalar, baskılar, hayal kırıklığı, yetersizlik,
güvensizlik vb. duyguları yaşayan öğrencinin sağlığı bozularak,
sağlıksız kişilikli bireyler topluma kazandırılmaktadır. Bu eğitim
güçlüğü nedeniyle, yaşantıların belirli dönemlerinde eğitimlerini
çeşitli nedenlerle yarıda bırakıp tamamlayamayanlara ya da kendini yeterli
bulmayıp daha üst seviyelerde geliştirmeyen kişilere eğitim olanağı
sağlanmadığında; hem eziklik yaşayarak, hem de kişilikleri zedelenip, yaralar
alarak,toplum içinde zararlı
bireyler olarak toplumda yer almaktadırlar. Gelişim Dönemleri ile ilişkili
aşağıdaki sözümü dile getirdim. İnsan
gelişiminin her döneminin ayrı bir
özelliği ve güzelliği vardır. Önemli olan her döneme uygun
davranmak ve yaşamaktır. Her bireyin bireysel özelliklerine uygun
verilen eğitimdir ki... Çağdaş, demokratik ve geleceğe uygun bir
eğitimdir…
P – SÜREKLİ
DEĞİŞİM VE GELİŞME: Atatürk, “
Devrimler yalnız başlar, bitişi diye bir şey yoktur.” Sözü ile
değişim ve gelişmenin sınırı olmadığı, süreklilik esas olduğunu, çağımız
değiştikçe değişimlere uygun gelişmenin devam edeceğini, bu gelişip,
değişmelere uygun gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini, bunu
gerçekleştirmeyen ulusların çağdaş uygarlıkları gerisinde kalmaya mahkum
olduğunu vurgulamaya çalışmıştır. “Uygarlık
yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal yaşamda, ilim ve fen alanında
başarı için yegane olgunlaşma ve ilerleme yolu budur.”
Uygar ,çağdaş uluslar seviyesine , hatta
üzerindeki seviyelere gelmenin; kültür alanında, insani ve sosyal
ilişkilerde, ilim ve fen alanında yeni icatlar ve keşiflerde bulunarak ülkeyi
geliştirip, kalkındırmada, kısaca çağdaş ve başarılı bir ulus olmanın
yolunun sürekli yenileşmeden geçtiğini vurgulamıştır. Türkiye’yi “Çağdaş
uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmanın.” Eğitimde, bilimde,
teknolojide, bilişimde vb. her alanda ve sürekli olarak değişim ve
gelişmelere açık olmamız, ona ulaşmak için çaba gösterip, uygulamaya koymamız
gerekmektedir. Her şeyin
başı eğitim olduğu anlayışı ile değişim ve gelişmelere ilk kapıyı eğitime
açarak başlatmamız, yeni nesilleri çağdaş, demokrat, laik ve insan haklarına
saygılı ve koruyan, kısaca uygar, çağdaş ve üretken bir insan olmanın
gereklerini kavratabileceğimiz bir eğitim felsefesi oluşturmakla ilişkilidir.
Bu felsefe ile yenileşmelere ayak uyduracak bireyler yetiştirerek, ülkemizi
geliştirip, kalkındırabiliriz. Gelecekte, çağdaş değişmelere ve
gelişmelere uygun düzenlemeler yapmakta geç kalan uluslar, çağın gerisinde
kalmaya mahkumdurlar… R – EĞİTİMDE
BİRLİK- GENELLİK VE DEVAMLILIK : Cumhuriyet
öncesi, birbirine kapalı olan, bireyin gelişimini engelleyen, yalnız belirli
kesimlere hitap eden ve üç ayrı kanalda yapılanmış ( Mahalle
Mektepleri-Medreseler, İdadiler-Sultaniler, Kolejler ve Azınlık Okulları)
dağınık yapıdaki eğitim kurumları, üç ayrı insan tipini yetiştirme görevini
üstlenmişlerdi. Atatürk’ün 1924 ‘de çıkardığı 430 sayılı, Eğitimde Birlik
Yasası ile ( Tevhit-i Tedrisat Kanunu ) yeni bir yapıya kavuşmuş ve eğitim
öğretim birleştirilerek, laikliğin ve demokratikleşmenin yaşam biçimine
dönüştürülmesi, çağın koşullarına uygun kültürümüzü yozlaşmadan geliştirerek,
koruyan, çağdaş gençler yetiştirilmesi hedeflenmiştir. Bu amacı
gerçekleştirme görevi Talim Terbiye Kuruluna verilmiştir. Süreç içinde bu
kurul siyasi yapılandırılarak, bilim ve uzmanlar kurulu olarak bu görevlerini
yapmaktan uzaklaşarak, siyasi ve çıkara uygun kararlar alan bir kurula
dönüşmüştür. Günümüze gelinceye dek eğitimde birlik ilkesinden
uzaklaşmakla kalınmamış ,benzer
öğretim kurumları arasında bile farklı yapılanmalara gidilerek,
eğitimde fırsat eşitliği ortadan kaldırılmış ve birlik ilkesi ihlal
edilmiştir.
Bilhassa Ortaöğretim Kurumlarında hiç bir ülkeye
nasip olmayan çok çeşitlilik ve bu
çok çeşitliliğin beraberinde getirdiği
olumsuzluklar ve eşitlik ilkesine aykırı
uygulamalar yaşanmaktadır. (
Ortaöğretimde Fen Liseleri, Anadolu Liseleri, Süper
Liseler, Genel Liseler, Mesleki Teknik Eğitim
ve Meslek Liseleri ‘ne kadar tüm bu ortaöğretim okullarına
yönelen öğrenciler farklı, farklı seviyelerde olmalarına, lise birinci sınıf
dışında farklı programları almalarına rağmen ÖSS sınavlarında aynı
sorular sorul maktadır. Eğitimde fırsat eşitliğine aykırı bu
uygulamalar yetmezmiş gibi ÖSS başarı durumları yukarıda sayılan
lise sıralaması ile ilişkili yukardan aşağıya doğru indikçe
verilen ek puanların düştüğü bir uygulama ile öğrenciler elenmektedir. Bu
standardı bir ilke olarak belirgin olmayan ve sürekli yeni düzenlemelere ve eşitsizlikleri
arttırmaya yönelik ÖSS öğrenciler arasında eşitsizliklerin uçurum
yaratmasına neden oluşturmaktadır.
Oysa tüm bu kurumlar, Bilgi çağının, bilgi
toplumunun özelliği gereği bireyleri, yani
insan denilen o yüce değerin eğitilip yetiştirilmesini ve topluma
yararlı, üretken bireylere dönüşmesi genel ve temel
hedef olarak almalıdır. O halde eğitimine yıllarını bir
o kadar maddi kaynak ayırarak, toplum içinde bir yer statü
edinerek kendini gerçekleştirmek, ailesine bağımlı olmaktan kurtulmak,
toplumda üretken bir birey olarak yer almak isteyen bu bireylerin bir anda
kendilerini sokakta bulmalarına ne dersiniz...Eğitimin
genel amacı bu mu olmalıdır. Bu delikanlılar, bu genç kızlar bu yaştan sonra
kendi kaderlerine terk edilerek, toplumda bir yer edinmeyerek, bütün kapılar
yüzlerine kapanarak, ne yapabilirler... Bunlara ülkemiz koşullarında ancak ne
yaptırılabilir...
Herkesin ayrı doğruları olamaz! Doğrular tektir ve herkes için aynıdır.
Bu yol bilimsel, çağdaş ve demokratik eğitimin yoludur.
Böyle bir eğitim yapısında tüm
bireylerin, bireysel ayrıcalıklarını dikkate alınarak,
yönlendirilecekleri, yönlendirildikleri programlar için seçeneklerin
sunulduğu, seçeneklere uygun programlara yönelmelerinin kendi istekleri ve
özgür kararları ile olduğu, yönlendirildiği programlarda zorunlu derslerde
bile başarısız olduğunda, bu dersi almaya zorlanmadığı, ağırlıklı ve isteğine
uygun seçmeli dersleri seçme fırsatı verildiği, ders alacağı öğretmeni kendisinin
seçtiği, kuru kuruya ezber bilgi değil bilimsel yöntemlerle, araştırarak,
deneyerek, gözlemleyerek, çağın tüm araç ve gereçlerinden yararlanarak,
öğrenebildiği oranda öğrenmesini ve kalıcı bilgiye sahip olması, daha da
önemlisi hangi seviyede ve hangi programı bitirirse bitirsin, üretken bir
birey olarak toplumda bir yer edinmesi ve kendini gerçekleştirmesi vb.
olanağı verilmelidir. Bu amaçla Cumhuriyetin ilk
yıllarında olduğu gibi hatta daha ileri gidilerek, okul öncesinden,
üniversitesine tüm eğitim kurumları yeniden yapılandırılıp,
aynı eğitim kompleksi çatısı altında
birleştirilerek, bu eşitsizlik ortadan
kaldırılabilir. Ulu Önder Atatürk, bu tehlikeyi
ileri görüşlülüğü ile yıllarca önce
görerek eğitimde birliği savunmuştur.
Bir ülkede eğitimin gereklerinden birisi,
bireyler arasında ırk, cins, renk, din, dil, mezhep, zeka,
yetenek, kişilik vb. ayrıcalık ve ayrım yapmadan
Türkiye üzerinde yaşayan her bireye, eşit mesafede
yaklaşılmalıdır. hatta dünyanın globalleştiği çağımızda, Dünya
devletleri ailesi içinde yer almayı hedefliyorsak! Çağımızda
yukarıda belirlenen koşullarda tüm insanların;
bireysel ayrıcalıklarına göre yararlanmak
istedikleri her derecedeki eğitimden yararlanmalarını
sağlamak, temel hedef olmalıdır. Eğitim tüm bireylere
yaşamlarının her döneminde, her zaman ve
her mekanda kendilerini geliştirme ve
yenileme yolu sürekli açık tutulmalıdır. Bu
amaçla illerin kendi özel koşullarına
uygun düzenlemeler saklı tutulmak koşulu
ile Program konusunda değindiğim gibi
nasıl bir birey , ne
özellikleri davranışa dönüştürecek bireyler yetiştireceğiz.
Bu çağın, dünyanın ve ülkemizin koşulları
dikkate alınarak bu günümüze ve geleceğimize uygun
genel bir program oluşturulmalıdır.
Bireylerin yaşantılarının belirli dönemlerinde
aldıkları eğitimin, başka dönemlerde ve
zamanlarda daha üst aşamalarda gerçekleştirmesi,
tamamlaması ve kendini geliştirmesi yolu, yani eğitimde devamlılık her
bireye sürekli açık tutulmalıdır. Bununla
kalınmayarak, bir programı tamamlayan
bireylerin farklı programların, farklı derslerini
alarak; farklı programları da tamamlama hakları
sürekli saklı tutulmalı ve isteyen bireylere birden
fazla programı bitirmelerine olanak sağlanmalıdır. Ayrıca
programlar arası yatay ve dikey geçişler
sürekli düzenlenip, uygulanmalıdır. S – GÖNÜLLÜLÜK
VE PAYLAŞIMCILIK :
Her eğitim kompleksinin bünyesindeki tüm
kampus, kurum ve kuruluş ve birimlerin bünyesindeki
personelin, ( Öğretmeni, öğretim görevlisi, akademisyen, uzman, teknik
kadrolar, yardımcı hizmetler vb. her kademedeki bireylerin)
zorlayıcı değil, gönüllülük ve katılımcılık anlayışı
ile görev ve sorumluluklara görevleri gereği katılıp, paylaştığı ve seçilerek
yönetimde yer aldığı katılımları esas alınmalıdır. Diğer değişle, her
bireye konumu ile ilgili görev verilirken
sorumlulukta yüklenmelidir.Bu
görev ve sorumluluklar açıklık, saydamlık ilkesi
anlayışı ile yerine göre bireysel ve ekip çalışmaları ruhu
ile herkesin katılımı ile gerçekleştirilmelidir.
Gelenekçi eğitim anlayışlarında olduğu gibi yetki ve
görevler tek elde toplanmamalıdır. Her birey konumu gereği
görev, yetki ve sorumluluk yüklenmeli, görevleri dışında
belirli oranlarda ve isteğe uygun görevler alarak özveride
bulunmalıdır. Tüm çalışanlar, paylaşım, katılım, işbirliği,
eşgüdüm ve koordinasyon içinde karşılıklı
güven ve özgüven içinde ferdi ve ekiplerce tüm görevlerinin
sonuçlarını açıklık ve saydamlıkla, gerçekleştirilmeli ve paylaşmalıdır. Ş – ARAŞTIRICILIK VE SORGULAYICILIK : Çağdaş ve
geleceğe yönelik ve insanın ihtiyaçlarına ve toplumun yararına olan,her türlü bilimsel araştırma desteklenmeli,geliştirilme
olanağı verilmeli ve yapılan bilimsel araştırma sonuçlarından mutlaka
yararlanılmalıdır. Kısaca Eğitim Kompleksleri bilimin merkezlerine
dönüştürülmelidir.
Yapılan tüm çalışmalar, düzenlemeler, alınan kararlar, sürekli
ilgili kurullarda ve komisyonlarda katılımcı ve paylaşımcı
bir anlayışla tartışılmalı, sorgulanmalı, yapılan bilimsel
araştırma sonuçları doğrultusunda aksaklıklar giderilip,
uygulanabilir olan düzenlemeler yapılmalıdır.
Her eğitim kompleksine bağlı kurumların bünyesindeki
kurullar ve komisyonların ( Bu kurul ve
komisyonlarda esaslara uygun,görevleri
ile ilişkili ya da demokratik usullerle seçilmiş her kesimden, her
kademede eğitimci ve eğitilen yer alır.) alanları
ile ilişkili araştırma ve geliştirme
çalışmalarına katkıda bulunacak, her türlü
çalışmalara katılımları ve bilgi,beceri,
çalışma ve deneyim ve ürünleri paylaşmaları
sağlanır.
T –PLANLILIK
: Planlama
illerden başlanarak, ülke genelinde yapılan bilimsel araştırma sonuçları
doğrultusunda, her ildeki ihtiyaçlar, meslekler,iş
alanları, her kademede istihdam edilecek personel belirlenir. istatistik
veriler elde edilir. Türkiye’nin koşulları, ihtiyaçları ve hedefleri
doğrultusunda illerdeki Eğitim Komplekslerine bağlı planlama
komisyonlarından raporlar istenir. Bu raporlar 5 yıllık bir süre için
hazırlanır. Eğitim Kompleksleri Üst Kurulunda görüşülerek son şekli
verilir ve Eğitim Kompleksleri Üst Kuruluna gönderilir.Üst Kurulca oluşturulan planlama
komisyonu, Türkiye koşullarına uygun Genel Planı hazırlamakla
görevlendirilir. Genel Eğitim Planı Türkiye’deki 5 Yıllık Kalkınma
hedeflerini gerçekleştirmek amacı ile planlama yapar.Her ildeki Eğitim Kompleksinin ve Kampusun,
bu komplekse bağlı her derecedeki eğitim kurumu, genel planlama
doğrultusunda “ Kurum Planlama Kurulunun “ hazırladığı planlamaları
yapar ve onaylanmak üzere üst kurula gönderir. Onaylanan İl 5 Yıllık
Kalkınma Planını, uygulamaya konulur. Yapılan planlamalar için 5 yıl
hedeflenir her yıl yapılan uygulamalar, yapılması gerekli değişiklikler ve
öneriler raporla üst kurula iletilir. Eğitim komplekslerince yapılan
planlamalar ve çalışmalar 5 Yıllık Genel Kalkınma Planları ve İl
Kalkınma Planları doğrultusunda yapılmak zorundadır. U- YETKİ DEVRİ
VE İŞBİRLİĞİ :
Eğitimde kalitenin ve verimliliğin sağlanmasının
koşullarından biri her kademedeki bireye belirli sorumlulukların verilmesi
yani yetki devridir.Bireylere yalnız sorumluluk
verildiğinde yetki karmaşası yaşanmakta ve çalışanla, daha az çalışan
arasındaki fark bilinse bile, bireyin kendi yetkisinde olmayan görevler
istenerek yapılmamakta ve savsaklanabilmektedir.Daha
doğrusu çalışmalar bireye bağlı olarak yürütülmekte ve bireysel çabalardan ileri
gidememektedir. Çağdaş sistemlerde her bireye yaptığı görevle ilişkili görev
kadar yetki verilmelidir.Bu
yetkilerinin ve sorumluluğunun gereklerini de yapması istenmelidir. Böylece o
kurum içinde herkesin yetkileri gereği sorumluluklarını yerine getirmesi
beklenirken, tüm çalışmalar ekip çalışması anlayışı içinde, karşılıklı
eşgüdüm ve koordinasyon içinde kurul ve komisyonlarda aktif görevler alarak,
aldığı görevin sorumluluğunu paylaşarak işbirliği ve koordinasyon içinde
yürütülmelidir. Bireyler herhangi bir yetki karmaşası yaşamadan ekip
çalışmasının gereği işbirliği ve paylaşımla kendi sorumluluğundaki görevleri
yerine getirmelidir.
Merkez teşkilatı birimleri, taşra teşkilatı
birimleri arasında sürekli işbirliği, eşgüdüm ve koordinasyonu sağlayıcı,
yetkilerin tek elde toplanması yerine, görevleri ile ilişkili en üst
birimden en alt birime kadar yetkilerin dağıtıldığı, paylaşıldığı
bireyler arası iletişim kadar çalışanların iş doyumu ve mutluluğunu
sağlayıcı, görevlerini yapanların ödüllendirildiği vb. yasal ve idari
tüm düzenlemeler önceden yapılmış olmalıdır. Ayrıca her eğitim
kampusundaki birimler arasında iletişim ve işbirliğinin sağlıklı yürütülmesi
için oluşturulan, kurul ve komisyonlarda alınan kararlar ve yapılacak
çalışmalar konusunda bilgi aktarımı ve işbirliği, paylaşım
gerçekleştirilmelidir. Yapılan çalışmalar alınan kararlar açıklık ilkesi ile
duyurulmalıdır. Aynı
şekilde bir yapı eğitim kompleksi içindeki kampus, kurum ve birimlerin
arasında önce görevleri ile ilişkili adil bir dağılım; daha sonra her kurumun
ilgili yönetmelik, mevzuat alacağı kararlar doğrultusunda tüm görevlilerin
yetki, görev ve sorumlulukları belirlenmiş; en üst birimden en alt birime
kadar yetki devri ve paylaşımı yapılmış olmalıdır. Ü – EKİP ÇALIŞMASI
VE KOORDİNASYON :
Çağımızda bireysel çabalarla
başarı sağlanamayacağı, sağlansa bile çevresine fazla katkı
sağlayamayacağı için gelişme, kalite ve verimlilik için yeterli
olmayacağı bilinen bir gerçekliktir. Bireysel çalışmaları gerektiren görevler
dışında kalan tüm görevler mümkün olduğu kadar ekiplerce yürütülmeli,
bireysel çalışmalar bile, çalışmalarla ilgili olan birimleri bilgilendirmek
amacı ile paylaşılmalıdır. Eğitim kompleksinin tüm bağlı kurum ve birimleri
arasında başarı, kalite ve verimliliğin sağlanması, şüphesiz ekip
çalışmalarının sağlıklı bir yapıda oluşturulması ile gerçekleşir. Alınacak
her türlü kararlar, yapılacak her türlü çalışmalar ;
oluşturulacak kurul, komisyon ve diğer ekiplerin katılımı ve
çalışmaları ile gerçekleştirilmelidir. Bu çalışmalar, karşılıklı güven,
işbirliği, eşgüdüm ve koordinasyon içinde katılımcı, paylaşımcı
ve açıklık ve saydamlık ilkesi ile yürütülmelidir.
Görev, ürün ve başarıların paylaşımı tüm kesimlerin katılımı ve çabası ile
gerçekleş tiği unutulmamalıdır. Eğitimde istendik
hedeflere ulaşılmasında, herkesin belirli oranda payı olduğu ve nimetlerinden
de herkesin eşit yararlanması gerçeği unutulmamalıdır. V – KALİTE VE VERİMLİLİK : Eğitimde
kalite ve verimliliği gerçekleşmesi için öğrenmenin oluşmasını
sağlayan ön koşulların gerçekleştirilmesi gerekir.
Kalite ve verimlilik adına,uygulanmayacak
ve öğrenci merkezli olmayan uygulamalara yer verilmemelidir. Öğrenciler
yeteneklerine uygun, istek ve ihtiyaçlarını karşılayan programlarda, uygun
eğitim ortam ve koşulları oluşturulduğun da her öğrenci başarılı
olabilir. Ancak öğrenci merkezli, Çağdaş ve Demokratik Eğitim Dizgesine uygun
programlarda, tam öğrenme kolaylıkla sağlanabilir ve öğrenciler
öğrenmeyi öğrenirler. Bu
koşulların düzenlenmediği klasik program merkezli eğitim
sistemlerinde kalite ve verimlilik çabaları sonuçsuz kalır. Öğrencilerin
isteklerine, ihtiyaçlarına, bireysel ayrıcalıklarına ve yararlarına uygun
olmayan programlarda ; kuru kuruya bilgi aktarmaya
yönelik, ezberci ve yararsız bilgi aktarmaya yönelik
yaklaşımlarla, programları öğrenmelerini sağlama uğruna kişilikleri,
sağlıkları ve insani ve sosyal değerleri dejenere olmuş, makine gibi duygusuz
bireyleri topluma kazandırarak, üretime katkıda bulunmayan verimsiz bireylerin
yetişmesini sağlayabiliriz.Böyle bir yapıda kuru
bilgi yükleme uğruna eğitim verme işlevinden söz etmemiz olası olamaz.
Y – ÇALIŞANLARIN
İŞ DOYUMU VE MUTLULUĞU : Eğitim
kurumlarında görevli her personel kendi alanında yeterince ihtisas sahibi olmalıdır.Yetersiz olanlar hizmet-içi eğitimden geçirilmelidir.Ayrıca çağın teknolojik ve bilişsel
gelişmelerine uygun sürekli personelin eğitimi ve uyumunu sağlayıcı
çalışmalar yapılmalıdır.
Tüm yönetim kademelerindeki kişiler ilgili kurumda demokratik usulle ,seçimler yapılarak belirlenmelidir. Her düzeydeki
eğitimcinin rahatlıkla ders verebileceği her türlü çağdaş donanımı
düzenlenmiş bir mekanı olmalıdır. Öğrenciler derslerini bu mekanda
alabilmelidir.(Derslik ilerde değinileceği gibi her öğrencinin rahat bir
şekilde eğitim-öğretim görebileceği çağdaş fiziki donanımı düzenlenmiş,küçük bir çalışma
odası ile bölünmüş bir mekan.) Her
personelin konumları ile ilişkili görev ,
sorumluluk ve yetkileri yönetmeliklerle belirlenmiş olmalıdır.
Diğer değişle klasik eğitim sistemlerinde olduğu gibi yalnız sorumluluk
verilmekle kalınmamalıdır. Her bireyin görevi ile ilişkili yetkisi olmalı,
bunun sorumluluğu yüklenmeli ve her bireyden sorumluluğunun gereklerini
yapmalarını sağlayıcı kurallar belirlenmelidir. Diğer değişle her kademedeki
birey ekip çalışması anlayışı içinde belirli bir görev alarak, bu görevini en
iyi şekilde yerine getirme çabası içinde olmalıdır. Bunu gerçekleştirici
ağırlıklı ödül, bazı hallerde caydırıcı ceza kullanılmalıdır.Ödül için bir fon oluşturulmalıdır. Bir öğretmen ya da öğretim
görevlisi, kafasında bazı soru işaretleri ile derse girdiğinde; zil çaldı
ders sona erdi…
Mesleklerin içinde yaptığı görevi vicdanı ile baş başa kalarak istediğince
yerine getiren ve bu konuda sorumluluk yüklenilmemiş mesleklerden biri eğitimciliktir.İşte eğitimde
kalitenin önündeki en büyük engellerden biri ! Eğitim çalışanları geçimini
sağlayacak standart da maaş, ekonomik ve sosyal haklara sahip olmadığı,
kafasında bazı soru işaretleri ile derse girdiği zaman derste verimli olmak
istese bile bunun gerçekleşmesi çok güç olacaktır. Kalitenin verimliliğin
koşullarından biri bireyin mesleğini sevmesi, işini severek ve isteyerek
yapması, bundan mutluluk ve haz duyması, huzuru, iş güvencesi, iş doyumu vb.
unsurlar olduğu asla unutulmamalıdır. Eğitimci bu gün, gelecek korkusu ve
kaygısı taşımamalıdır. Bireylerin mutlu olmadığı bir kurum ya da kuruluşta
kalite ve verimlilikten söz etmek olası değildir. Z-) FIRSAT EŞİTLİĞİNE UYGUNLUK : Eğitimin
başlıca işlevlerinden biri Türk Çocuklarını insan hak ve hürriyetleri, hukuk
devleti ve demokratik ilke ve değerleri tanımaları,öğrenmeleri,yaşam
şekline dönüştür meleri, yaşantısının her döneminde
seviyeye uygun olarak benimsetilmesi esas olmalıdır. Değişen ve gelişen
dünyamızda bu niteliklere sahip bireylerin yetişmesi fırsat ve imkan
eşitliğine katkı sağlayacaktır.
Eğitimde Anayasamızdaki eğitim hakkı, eğitimde fırsat ve imkan eşitliğinin
gereği tüm kurumlardan eşit şekilde, ülkemizde yaşayan tüm bireylerin
yararlanması esastır. Ancak isteyen veli çocuğunu özel okul olanaklarından
yararlandırabileceği gibi maddi koşulları uygun olmayan velilerimizin
çocuklarına yatılılık, bursluluk vb. olanakların da sunulması esastır.Devlete bağlı kurumlar dışında özel kurumlarda da
İl Eğitim Komisyonu kararları doğrultusunda belirlenen sayıda bu gibi
öğrencileri bu olanaklardan yararlandırmaları zorunludur. W- TÜRK DİLİNİN
GELİŞTİRİLMESİ VE ZORUNLULUĞU : Türkiye
Cumhuriyeti Devletinin, ana dili Türkçe’dir. Türk
Dilinin dünyadaki diğer diller arasında yerini alabilmesi,yabancı dillerden arındırılması, eğitim
dilinin Türkçe yapılması, yaygınlaştırılması, geliştirilmesi için
öncelikli olarak, Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumunun özerk ve siyasetten
bağımsız bir hale getirilmesi ve her Eğitim Kompleksinden bu alanla ilgili
seçilen üyelerden oluşan, başkan ve yönetim kurulunun üyelerin seçimi ile belirlenen
demokratik bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir.Diğer
değişle atanmışlar değil her eğitim kompleksinin seçtiği uzmanların,
katılımcılık anlayışı ile belirlediği üyelerden oluşmalıdır.
Ancak böyle bir yeni yapılanma ile bu kuruma işlerlik kazandırılabilir,alınan kararlar doğrultusunda
geliştirilebilir. Türk Dili, Eğitim Komplekslerinin bünyesindeki tüm eğitim
birimlerinde zorunlu olmalıdır.Ana
dilinde yeterli seviyede gelişmeyen ve ana dilini güzel,doğru
ifade edemeyen kişiler, başka diller öğrenmede güçlük yaşayacağı gibi
iletişim ve kültürümüzün gelişmesine de katkı sağlayamayacaklardır.
Türk Dilinin dışında yasalara uygun 2. 3.4. diller üniversitelerimizde
bilim dalı, okullarda seçmeli ders olarak konulabilmelidir. Bu dilleri
öğrenmek isteyen öğrencinin isteğine uygun olarak açılabilmelidir. Gerekirse
istekliler dikkate alınarak belirli bir merkezden almaları sağlanabilir. (
Kürtçe, Çerkezce, Abazaca, Gürcüce, Azerice, Afganca, Bulgarca, İngilizce, Uygurca, Almanca vb.)
Yükseköğretimde bile bazı bilim alanları dışında, dersler ana dillimizle
verilmelidir. Bu derslerden hangilerinin ana dille hangilerinin farklı
dillerle verileceği gibi hususlar bu alanın uzmanlarından oluşan ilgili
eğitim kompleksindeki komisyon ve kurul kararları
dikkate alınarak, Türk Dil Kurumunun mevzuat ve kararları doğrultusunda
yürütülmesi sağlanabilir.
Bu gün dünyada ve Avrupa Birliği Devletlerinde İngilizce ön plana çıkmıştır. Buna
rağmen İngilizce Ana Bilim dalı, özel ihtisas ve uzmanlık gerektiren, yabancı
dil koşullu bilimler ve bölümler dışında eğitim komplekslerinde
kesinlikle zorunlu olmamalı ve seçmeli olmalıdır. Hatta ayrı bir yapılanma
ile herkesin isteğine ve seviyesine uygun bu dersleri her zaman
almalarını sağlayıcı bir yapıya kavuşturulmalıdır. Dil Programları’nı
öğrenciler dışında öğrenmek isteyen tüm vatandaşlara belirli bir ücret
karşılığı açık tutulmalıdır. Seviyelerine uygun başarı sertifikaları buna
göre düzenlenebilmelidir. Yani yabancı dil dersleri, zorunlu bilim dalları
dışında eğitim kampusunun-kurumun müfredat programlarından bağımsız bir
yapıya kavuşturulmalıdır. Ayrıca zorunlu yabancı dil bulunan bilim dalları
bile öğrencilerini istenilen-belirlenen ölçüt ve seviyede yabancı dil
sertifikasının alınması koşulunu getirerek, bu dersin verilmesini kendi
bünyesine almayabilir. Yabancı dil sertifikası verme yetkisi o Eğitim
Kompleksi bünyesindeki Yabancı Dil Akademisinin bünyesinde
yürütülür. ( Bu şekilde Eğitim Kompleksine Bağlı her bilim dalı için
Ortaöğretim Programı, Yüksek Okul ve Akademiler oluşturulmalıdır.) Her ülkenin resmi
dili ülkesinin adı ile anılmaktadır… Türkiye Devletinin de resmi dili
Türkçedir. Şayet devlet içinde devlet üretmek istenmiyorsa, diğer diller
zenginliğimizdir kapsamında değerlendirilip, 2.,3. vb. diller olarak kullanılmasında sakınca
görülmemelidir… X – ELEYİCİLİK DEĞİL YÖNLENDİRİCİLİK : Eğitimimizde,
yönlendirme ve yöneltme kavramlarının her ikisi de birbirinin yerine kullanılmaktadır.Oysa her iki kavram arasında
farklılıklar bulunmaktadır. YÖNLENDİRME:
Öğrencileri çeşitli yönleri ile tanıyarak, güçlü ve zayıf yönlerini, bireysel
ayrıcalıklarını belirlemek.Öğrencilerin
ilgi,yetenek,kişilik,değer,zeka ve derslerdeki
başarı vb. bireysel özelliklerini dikkate alarak kendilerine en uygun
olan programlar arasından istediği bir programa geçişlerini sağlamaktır.Belirlenen ölçütler dışında bir programa
başlangıçta gidebilme yolu kapalı gibi görülüyorsa da, “ yönlendirme
Komisyonu karaları ile” yaşantısının her döneminde gitmek istediği programla
ilgili dersleri alıp, başarması, eşitlik ilkesine uygun ilgili programa
geçiş için belirlenen ölçüt ya da normları uygun olması halinde geçişleri
sağlanmaktadır. Yönlendirmede, öğrenciler kendi bireysel ayrıcalıklarına
uygun olsun olmasın belirlenen zorunlu dersleri almaları ve aldıkları bu
derslerdeki başarı durumları ölçüt alınarak, belirlenen programlara gitmeleri
zorunlu olmaktadır. Oysa yönlendirmede öğrenciler zorunlu
dersler dışında aldıkları diğer derslerdeki durumları ve diğer bireysel
ayrıcalıkları değerlendirilip, Yönlendirme Komisyonunun üyeleri tarafından
verilen puanlarla hangi programlara istekli oldukları, hangi programlar da
başarılı olacakları ve mesleki doyuma ulaşacakları konularında seçenekler
bulunmakta ve tercih ettiği bir programa geçişi ve bu programlarda
istedikleri dersleri ve ders öğretmenlerini kendi özgür iradeleri ile
seçmeleri olanağı verilmiştir. Bu yönü ile yönlendirme daha öğrenci
merkezlidir. Yönlendirme Öncesi Neler
Bilinmelidir: 1- Pedagojik olarak 15-16
yaşlar bireylerin yeteneklerinin kalıplaştığı yaşlardır 2- Yetenek doğuştan
getirilen potansiyel (soyağacına bağlı,irsi-kalıtsal
özelliklerle belirlenir).Yaşantısı sonucu edindiği bilgi ve deneyimlerle
pekişir ve o bireyin halihazır yeteneğini oluşturur. 3- Başarı her ne kadar zeka
bölümü (IQ) ile ilişkiliyse de çevre olanakları olumlu veya olumsuz
etkileyerek başarının şekillenmesini sağlıyor. 4- Bireylere ilgi ve yetenek
testleri uygulanarak özel,özgün,ayrıcalıklı
vb... Yetenek ve ilgileri belirlenmelidir.(sonra ayrıntıları yazılacak) 5- Yönlendirme 8.yılın
sonunda yapılmalıdır. 4,5,6,7,8.sınıf derslerindeki
başarı durumları ölçüt alınarak akademik başarıya göre üst programlara
yönlendirme yapılmalıdır. 6- İlgi ve yetenekler
belirlenerek (ölçme araçları ve sınıf öğretmeni,sınıf
rehber öğretmeni gözlemlerinden yararlanılarak) ortaya çıkan yetenekleri ve
başarı durumu dikkate alınarak farklı bir yönlendirme yapılmalıdır. 7- Başarı durumları ders
notları dışında öğretmen görüşlerine de yer verilerek belirlenmelidir. (Ders
içindeki etkinlikler konusunda alınan görüşler,öğrencinin
aktiviteleri ve performansı etkili olmalıdır). 8- Öğrencilerin her birinin
ayrı ayrı başarı ve yetenek ve diğer bireysel ayrıcalıkları objektif olarak
yönlendirme öncesi belirlenmiş olmalıdır. 9- Öğrenciyi tanımak, İlgi
ve yeteneklerini tespit etmek amacı ile gözlem, görüşme, yetenek ve
psikolojik ölçme araçlarının uygulanması yani rehberlik hizmetleri 3.
sınıftan itibaren seviyelerine uygun başlatılmalıdır. 10- Kesinlikle üst
programlara yönlendirme zorunlu eğitimin sonunda yapılmalı ve tüm bireysel gelişimleri,güçlü ve zayıf
yönleri dikkate alınmalıdır. 11- Bu amaçla 6,7,8.
sınıflarda üst programlara geçişi sağlayacak çok amaçlı ve çok programlı
dersler bulunmalıdır.Gerekirse
15. Eğitim Şurası toplantısında da belirttiğim gibi 9. sınıflar yönlendirme
ağırlıklı ders programların yer aldığı yönlendirme sınıflarına
dönüştürülebilir. 12- Yönlendirme, okul rehber
öğretmenleri, sınıf öğretmenleri, sınıf rehber öğretmenlerinin katılımı ile
oluşturulan Yönlendirme Komisyonu kararları ile gerçekleştirilmelidir. Bu
kararlar kesin olmalı ve ihlal edilmemelidir.
Bu gün gelişmiş ülkelerin eğitim sistemlerini incelediğimizde yönlendirmeyi
en iyi uygulayan ülkelerden biri Almanya’dır. Alman eğitim sisteminde bu
yönlendirmenin eksik bulduğum yönü bireylerin eğitim sürecinin herhangi
bir aşamasında belirli alanlarda başarılı olduğunda ya da gerekli performansı
gösterdiğinde geçişleri düzenlememiş olmasıdır.Yani
bireyin eğitim hakkının demokratikliği ve eşitliği tartışma konusu
olabilmektedir. Bu nedenle yönlendirme yapısı çok katı olduğu görüşleri ile
eleştiriler almaktadır. Oysa bireye yaşantısının her döneminde kendini
geliştirdiği belirlendiğinde, her türlü dikey ve yatay geçişlerin eşit
koşullarda düzenlendiği bir yapı bu sorunları ortadan kaldırıp,daha eşitlikçi,daha
demokratik, daha fırsat eşitliğine uygun ve daha adil ve daha esnek bir
yönlendirme yapısını oluşturacaktır.
Alman
Eğitim Sisteminde, zorunlu eğitim 6 yaşında başlar,12 yıl sürer.Bu 12 yılın 9 yılı tam zamanlı,
üç yılı ise yarı zorunludur ve mesleki eğitim yolu ile yapılır.Bu
on iki yıllık süre içinde ilköğretim ortaöğretimi de kendi kapsamına alır.
İlkokul 4 yıl tüm eyaletlerde zorunludur.Bu
nedenle 6 yaşında eğitime başlayan bir öğrenci 10 yaşında zorunlu
eğitimini tamamlamaktadır. Yine ilkokuldan sonra aşağıda adı geçen
okullardan birine gitmesi zorunludur. 1. Hauptschule : Temel
Eğitim Okulu 2. Realschule : Ortaokul 3. Gymnasium : Genel
Lise 4. Gesamptschule:
Çok Amaçlı Lise
Öğrencilerin 4. sınıfın ilk yarısından
itibaren, Hayat Bilgisi, Almanca, Matematik derslerindeki
başarısı, ilgi ve yetenekleri dikkate alınarak, sınıf
öğretmeni ve okul müdürü tarafından yukarda belirtilen okullardan hangisine
gidebileceği kararlaştırılır.
Yönlendirmede, üstün başarılı öğrencileri yükseköğretime hazırlayan Genel
Liseye, orta derecede başarı gösterenleri daha nitelikli olan mesleki eğitim
ortaokuluna ve başarı düzeyi düşük öğrencileri alt düzeydeki meslek
alanlarına hazırlayıcı bir eğitim veren Temel Eğitim okuluna
gönderilirler.
Alman Eğitim Sisteminde 4 ve 5. sınıflar deneme devresidir. Buradaki amaç
öğrencilerin yukarda sayılan eğitim programlarına uyumu ve verilen
yönlendirme kararının denenmesidir.6. sınıf sonunda durumu uygun olan
programlara geçişleri düzenlenmiştir.
Bana göre, ülkemizde yönlendirme esas alındığında; günümüzde ve gelecekte
yönlendirmenin aşağıdaki sakıncalarını ortadan kaldırıcı düzenlemeler
yapılmalıdır. 1-Yönlendirme
yaşı yetenekler kalıplaşmadan yani 4,5,6. sınıfların
sonunda yapılmaktadır. Oysa yetenekler bu yaşlarda da değişikliğe
uğramaktadır. 2-
Bu yaşlarda çocuklar gerekli sorumlulukları kazanacak yaşta değillerdir. Oyun
çağının çocukları ve ergenliğe girişteki sorunlu dönemleri yaşamaktadırlar. 3-
Deneme devresinde sınıfta kalmanın olmaması öğrencinin aleyhine olan bir
durum yaratmaktadır. 4-
Öğrencilerin yalnız derslerdeki başarı durumu dikkate alınarak yönlendirme
oluşturulmuştur. 5-
Öğrencilere bireysel ayrıcalıklarına uygun seçenekler sunularak istediğini
seçme şansı verilmemiştir. 6-
Öğrencilerin akademik başarılarının tespitinde, öğretmenlerin kullandıkları
ölçme araçları sonuçları ne derecede objektiftir. 7-
Farklı sosyal çevre ve koşullardan gelen farklı seviyede eğitim olanaklarından
yararlanan öğrencilerin yalnız akademik başarılarını ölçüt alarak
yönlendirmek ne kadar demokratik ve eşitlikçidir.
Alman eğitim sistemindeki tüm bu düzenlemeler, kişiler arasında ayrımcılık
oluşturmaya yatkın olması, ülkemiz koşullarına ve özellikle öğrencinin
yönlendirme yaşının yönlendirmeye uygun olmaması nedeni ile geliştirilmesine
ihtiyaç bulunmaktadır. Ayrıca yeteneklerin yönlendirme sonrası yıllarda da
değişikliklere uğrayabileceği düşünülerek, öğrencilerin her yılın sonunda durumları
yeniden değerlendirilerek; her türlü yatay ve dikey geçiş olanakları
düzenlenmiş olmalıdır.
Görüldüğü gibi, Alman Eğitim Sistemi benim ele aldığım eğitim sistemi ile
benzerlik göstermektedir. O da sadece yönlendirme açısından bir benzerlik
göstermektedir. Önerdiğim yönlendirme, öğrencilerin yeteneklerinin fazla
değişikliğe uğramayacağı 8.-9. sınıf sonunda yapılması, öğrencilerin tüm
bireysel ayrıcalıklarını dikkate alınarak komisyon kararları ile
yönlendirilmesi, öğrenciye üst programlara yönelmede seçenekler sunması ve bu
seçeneklerden istediği birine kendi özgür iradesi ile gitmesi koşulları
oluşturulmuştur. Bu günkü eğitim sistemimizde ise bu yönlendirme sınavlarla
ve yalnız başarı durumları ölçüt alınarak yapılmaktadır. Üstün
başarılı olanlar sınavlarla Fen, Anadolu, Mesleki ve Mesleki Teknik Eğitim
Liselerine, Not ortalaması belirli seviyede yüksek olan ve bu sınavı
kazanamayan başarılı öğrenciler Yabancı Dil Ağırlıklı ( Süper )
Liselere, bunların dışında kalan öğrencilerin büyük bölümü Genel Liselere ve
azınlıkta kalan bölümü ise sınavla ya da sınavsız geçişi sağlayan Meslek
Liselerine yönelmektedir. Dolayısı ile Alman Eğitim Sistemi, Şu anki
eğitim sistemi ve yeni önerdiğim eğitim sistemlerini irdeleyerek
hangisinin çağdaş ve demokratik olduğu konusunu okuyucularımın takdirlerine
bırakıyorum. Benim belirttiğim yönlendirmede, öğrenciler ilkokul birinci
kademede yaşlarının gerektirdiği temel bilgi, beceri ve davranışlar
zorlanmadan en uygun ve kolaycı yöntemlerle ve çağdaş teknolojinin
olanaklarının seferber edildiği, derslerin ilgi çekici hale getirildiği, her
seviye-düzey ve kademedeki gelişimsel ve bireysel özelliklerine uygun çok
sayıda duyu organına hitap eden araç-gereç ve yöntemlerle etkinliklerin
uygulama ağırlıklı programlarla yeteneklerinin geliştirildiği ve tüm bireysel
ayrıcalıkları dikkate alınıp, değerlendirilerek gidecekleri üst okullarla
ilgili seçenekler sunulduğu ve bu seçenekler doğrultusunda istedikleri üst
öğrenip programına yönlendirilmesi gerçekleştirilmiştir. İlköğretim
İkinci kademedeki ders programları üst programlar dediğimiz, üç tip liseye
geçişi sağlayıcı zorunlu ve seçmeli dersleri de aynı şekilde çağdaş
program, araç-gereç ve yöntemlerle almalarına ve mezuniyet durumu ile ilgili
belirlenen başarı düzeyleri ve bireysel ayrıcalıkları dikkate alınıp,
değerlendirilerek; “ Yönlendirme Komisyonları ”
kararları doğrultusunda yönlendirilmeleri gerçekleştirilmiştir.
Bu amaçla, İlköğretim 4. sınıftan itibaren mezun
oluncaya kadar, sınıf ve sınıf rehber öğretmenlerinin gözlem ve diğer
değerlendirme sonuçları, öğrenciyi tanımaya yönelik psikolojik ölçme araçları
sonuçları dikkate alınarak, ilgi, yetenek, kişilik, istidat, başarı vb. tüm
bireysel ayrıcalıkları dikkate alınıp, değerlendirilerek, yönelebileceği
uygun programlardan kendine uygun ve istediği bir programa yönelme
koşulları oluşturulmuştur. “Yönlendirme Komisyonu kararları” Yönlendirmede diğer bir
farklılığı, İlköğretim ikinci kademede üst programlara yönelmesini sağlayan
zorunlu dersler tüm sınıflara eşit dağıtılarak almaları sağlanmıştır. Yine
yöneldiği lise programından diğer liselere ve farklı programlara
sürekli geçişlerine olanak sağlayan zorunlu ve seçmeli dersler
bulunmakta, öğrenci ilerde geçmeği düşündüğü programa uygun dersler alarak,
yıl sonunda mevcut koşullar oluştuğunda, istediği uygun bir programa
geçebilmektedir. Burada önemli olan öğrencinin yaşantısının her döneminde
başarabildiği oranda başarısının ödüllendirilmesi ve istediği bir
programda daha başarılı ve mutlu olacağı düşüncesi ile kendini geliştirdiği
sürede her zaman ve her koşulda istediği programa yatay ve dikey geçiş
olanağının kendisine tanınmasıdır. Ancak kendisi ile aynı koşulları taşıyan
akranları ile aynı performansa ve başarı düzeyine sahip olduğunu kanıtlaması
yeterli olmaktadır. Yine her programda başlangıçta ilköğretim sonu,
ortaöğretimde her yılın sonundaki performansına uygun yöneleceği alanla
ilgili düzey sınıflarının oluşturulmuş olması hem öğrenci hem de öğretmen
yararına bir düzenlemeyi getirmiş olmasıdır ki bu sistemin diğer üstün bir
özelliğidir. Öğrenciyi sürekli zorlanmadan, psikolojisini ve kişiliğini
olumsuz etkilemeden, yeteneği oranında kendini geliştirmeye yöneltmekte ve
sürekli kendini geliştirmeye çalışarak, sağlıklı bir rekabet ortamının
oluşturulmasına katkı sağlamaktadır. YÖNLENDİRME NE ZAMAN NASIL
YAPILMALIDIR: 1- Sekizinci
sınıfın diğer deyişle zorunlu ilköğretim sonunda yapılmalıdır. Alternatif
olarak, Dokuzuncu sınıflar yönlendirme sınıfına dönüştürülebilir. 2-
Yönlendirme sınıfında çok programlı ve çok amaçlı programlara, öğrencinin
yönlendirilmesini sağlayıcı ders programlarına yer verilmesi zorunlu
olmalıdır..
3-
Yönlendirilme sınıfından çok ilköğretim sonu yapılan yönlendirmelerin daha
önce uygulandığı göz önüne alınarak, (Almanya vb. Avrupa ülkeleri)
belirttiğim şekilde bir yönlendirmenin “ Yönlendirme Komisyonunca”
yapılması daha sağlıklı ve verimli olacaktır. Her iki yönlendirmeden
hangisi kararlaştırılırsa, kararlaştırılsın; yönlendirmede ilköğretim
sonunda, aşağıda adı geçen ortaöğretim-lise programlarına
yönlendirilme
gerçekleştirilmelidir.
A- ORTAÖĞRETİM-LİSE TÜRLERİ
1.
Öğrencilerin akademik başarı durumları, yetenekleri ölçüt alınarak,
isteklerine uygun olan; Çok Programlı Liselere, 2.
Akademik başarıdan çok ağırlıklı ilgi ,yetenek ve
istidatları dikkate alınarak, isteklerine uygun, Çok Programlı Mesleki
-Teknik Liselere. 3. Başarı,
ilgi ve yeteneği yönlendirme için gerekli
ölçütleri tutmayan öğrenciler, isteklerine uygun, İşe-Hayata
Hazırlayıcı Lise Programlarına yönlendirilirler. Her Eğitim Kompleksi
bünyesinde bu üç tür lise programı dışından, ortaöğretim kampusları
oluşturulamaz. Özel girişimciler bunlardan bir veya birkaçını
oluşturabilirler. Bu kampuslarla ilgili ayrıntılı bilgi Ortaöğretim
Programları konusunda verilecektir. Her iki
programa yönlendirilmeye hak kazanan öğrenciler, isterlerse bir alt programa
yönelebilirler. Üst programlarda kesinlikle koşulları diğer öğrencilerin
girişi için gerekli olan ve İlköğretim sonu, Yönlendirme Komisyonu kararları,
Ortaöğretim de ise her yıl yada en az dönem sonu, yöneleceği programla ilgili
alan derslerinin başarı ölçütleri Ortaöğretim Yönlendirme Komisyonu
kararlarında dikkate alınır ve yönlendirilir. Bugünkü
Türkiye koşullarında çok değişik tür ve amaçta liseler bulunmaktadır. Bu liselere
başarı-yetenekleri çok farklı olan öğrenciler devam etmektedir.Bu öğrenciler yalnız 9.Sınıflarda ortak
programları görmekte ve bunun sonucu yüksek öğretim program sayılarının
yetersiz olması nedeniyle ÖSS sınavı uygulanarak başarı durumları ve yetenekleri
üst seviyede olan öğrencilerin yüksek öğretim programlarına yerleştirilmesi
ön görülmektedir. Bu
şekildeki mevcut uygulamalar eğitim-öğretimde ilerdeki bölümlerde,
belirteceğim bir çok sorunları da beraberinde getirmektedir.
|
İSELERİNDEN |
||||||||||||||
|
Halil
TÜRKMEN
|
|