1
- GENEL BİLGİLER
Eğitimin ham maddesi insandır, insanın eğitimi tekrar
insana dönen verimli bir yatırımdır. Bu amaçla insana yapılan
yatırımlar yatırımların en kutsalı olduğu ilkesiyle yola
çıkılmalı, ham maddesi tekrar insana dönecek bu yatırımlar
desteklenmelidir.Bu günümüzün çocukları, yarınlarımızın
gençleri, büyükleri olarak ülkemizin gelişimine katkıda
bulunacak gelecek neslin çocuklar olduğunu, her çocuğun bireysel
ayrıcalığı ne olursa olsun bir değer olduğunun bilincinde olan
Atatürk!..Günümüzden yıllarca önce, Cumhuriyeti geleceğimizin
yetişkinleri çocuklara, “ Ey Türk Gençliği” hitabesinde
ise gençlere emanet etmiştir. Geleceğimizin teminatı
çocuklarımızı eğitirken onların bizler ve ülkemiz için ne kadar
önemli olduklarını asla ve asla unutmayalım.Bu amaçla Lütfen!
Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşayan her insanın ülkeye yararlı
bireyler olarak yetişmesi için insan olmanın, insanca
davranmanın unsurlarını kavrayacak anlayış ve biçimde tüm
yönleri ile bilgilendirilip, eğitilmelerine özen gösterelim.
Şu anda bir şairin çocuklarımız, yarınlarımız ve geleceğimiz
olan çocukların, yaşantımızda ne kadar önemli olduğu ve
sağlıklı bir neslin yetiştirilmesinde çocukluk çağının ne kadar
önemli olduğu konusunda yazdığı aşağıdaki mısralar, zihnimde ve
tüm benliğimde canlandı !..
ÇOCUK
Çocuk bir mumdur, ışıktır; söndürmeyelim.
Çocuk bir güldür, çiçektir; soldurmayalım.
Çocuk bir müziktir, melodidir; susturmayalım.
Çocuk bir şanstır, lütuftur; harcamayalım.
En güzel yatırım,
Çocuğa yapılan yatırımdır; unutmayalım.
Bu
amaçla eğitim programları belirlenirken, insan hakları, çocuk
hakları T.C. Anayasasındaki eğitim hakkı ve değişmez temel
ilkeler, çağımızın bilgi,teknoloji ,iletişim, üretim ve bilinçli
tüketim toplumunun değişen sosyal değerleri esas alınarak,
programların küreselleşen dünya düzenine ve çağımızın
koşullarına uygun olarak acilen düzenlenmesi ve eğitim
koşulları buna uygun uyarlanması esas olmalıdır.Ancak, eğitime
yapılan yatırımın ülke gelişimi açısından düşünüldüğünde gayri
milli hasıladan eğitime ayrılan payın yetersiz olduğu ve
arttırılması gerektiği zorunluluk olmaktadır.Ancak ülkemiz
koşulları göz önüne alındığında, devletin küçültülmesinin ön
koşulu özel sektörü ve girişimciyi destekleyerek bu alanda
yatırımları özendirilmelidir. Devletin bu alanda görevi
özendirici düzenlemeler yapmaktır.Ancak özel girişimci okul
açıyor ülkemize katkıda bulunuyor diye genel ilkelerden asla ve
asla taviz verilmemelidir.Bu hususun ülkemiz açısından önemi o
kadar büyüktür ki bunu çok iyi bildiğiniz, Davranışçı Watson’
un bir sözü ile tekrar anımsatmak istiyorum. İleri ki
konularda değineceğim gibi Eğitim Kompleksi yapısı içinde yerel
yönetimlerin eğitimde katkı sağlayacak katkı payları oranı
arttırılarak, bazı eğitim fonları nüfusa göre eşit olarak yerel
yönetimlere aktarılarak tüm fiziki alt yapı yerel yönetimlerce
yapılmalıdır. Eğitim Kompleksi özerk ve demokratik yapısı içinde
kendine gelir oluşturarak, devletten alacağı bazı yardımlarla da
finansmanını sağlamalıdır.
“Bana iki
kardeş getirin, birini cani, diğerini bilim adamı yapayım.”
Kısacası eğitimde süreç içinde uygulamadan kaynaklanan sorunlar
çıktıkça gerekli düzenlemelerin yapılması için özel girişimciler
desteklenmelidir.Ancak bu maddi yönden devletçe kolaylıklar
sağlanarak yapılmalıdır.Devlet okulları için geçerli olan tüm
kurallar bu kurumlarda geçerli olmakla kalınmamalı daha da
önemlisi denetim arttırılmalıdır. Hatta kurum içinde MEB. ‘ne
bağlı oluşturulan denetim birimi o kurumun işlerini
kolaylaştırıcı, yardım edici bir rolü üslenebilir.Ancak bu
birimin personeli her yıl değiştirilmelidir.
Yetiştiren insan, yetişen de insandır .Bu amaçla her iki
kesiminde birbirleriyle sağlıklı iletişim kurma ve insan
ilişkileri konusunda yetiştirilip, eğitilmeleri
gerekmektedir.Temel amaç her düzeyde ve her meslekte topluma
yarar sağlayacak, verimli ve üretken bireyler yetiştirmek
olmalıdır.
Programların Aşağıdaki Eğitim Koşullarına Uygun
Düzenlenmesi Gerekir.
1- Eğitim süreci, sürekli değişim gösteren bir
süreçtir. Çağdaş değişimler, teknolojik ve bilimsel
değişmeler eğitimi etkiler. Çağa uygun düzenlemeler
yapılmadığında çağın gerisinde kalınır.
Çağdaş düzenlemelerin yapılmasının geciktirilmesi durumunda;
bir çok eğitim sorununun da yaşanılması kaçınılmaz bir
gerçekliktir.
Bu amaçla çağdaş,teknolojik ve bilimsel değişmeleri de dikkate
alacak şekilde programların düzenlenmesi gerekmektedir.Bu
değişimler eğitimin hizmetine geciktirilmeden sunulmalıdır.
Eğitimde başarıların,verimliliğin ve kalitenin arttırılması,
önündeki engeller zaman kaybedilmeden kaldırılmalıdır.Bir
ulusun gelişip, kalkınması için yenileşmelere sürekli açık
olmak, çağdaş teknolojiden yararlanmak, bilimsel yöntemleri
kullanmak ve her koşulda ve ortamda bireyin eğitiminin sağlamak
gerektiği unutulmamalıdır.
İnsanlar hep iyi özelliklerle dünyaya gelirler. Onları
kötü ya da iyi yapan başta aileleri, yetiştiği ortam
ve kendileridir.
2- Eğitime yapılan yatırım, yatırımların en
yararlısıdır. Bu amaçla yaşamın her döneminde ve her sektörde
bireyin kaliteli eğitimi sürekli ve devamlı olarak
gerçekleşmelidir.Eğitimde başarı, verimlilik ve kalitenin
gerçekleşmesi için yenileşmelere sürekli açık olmak,çağdaş
teknolojik gelişmelerden yararlanıp eğitimin hizmetine sunmak,
çağdaş eğitim yöntemlerinden yararlanmak ve bireysel,öğrenci
merkezli ve her türlü alt yapının düzenlendiği eğitim
ortamları oluşturulmalıdır.
3- Eğitimde diğer örgütlerde olduğu gibi karlılık
aranmamalıdır.Eğitimde kalite verimlilik,üretkenlik esas
olmalıdır.Karlılık düşünülmemelidir,verimlilik ön plana
alınmalıdır.
Kalite ve verimliliğin sağlanması kurumların çağın koşullarına
uygun kendilerini yenilemeleri,iyi ve sağlıklı organize
olmaları,personelin memnun, mutlu ve işini severek yapacağı,iş
doyumuna ulaşacağı ortam ve koşulların oluşumu ile
gerçekleşir.
Bu
koşullar düzenlendiğinde eğitimde etkinlik, amaçlara ulaşma,
programı uygulama daha verimli olmaktadır.
Kaliteli eğitim ise sağlıklı ve demokratik yapılanma,insanın
değer olarak ön plana alındığı bir örgütlenme, toplumun ihtiyaç
duyduğu her alanda verimli nitelikli yetişmiş personel ,bireysel
çalışmalar yerine ekip çalışmasının ve her bireyin görev ve
sorumluluğunun ön planda olduğu,katılımcı ve paylaşımcı bir
anlayışın egemen olduğu, çağın teknolojik olanaklarından
yararlanarak düzenlenmiş eğitim ortamı ve öğrenci merkezli
çağdaş bir eğitimle gerçekleşir.
Tüm
kurumda çalışanların memnun olduğu,severek-isteyerek yaptığı
çalışmalar bireyi mesleki doyuma ulaştırır.işbirliği ve
koordinasyon içinde tüm çalışanların elbirliği-ekip çalışması
ile yapılan işlerde hem başarı sağlanır, hem de dedikodular
çıkmaz. Çalışanlar arasında güven ortamı oluşur.Kendi görev ve
sorumluluğunu mutlulukla yapma çabasına girişir.Tüm çalışanların
eğitime katkıları koordine bir şekilde yapılmalıdır. Örgütlerin
(eğitim kurumlarının) yapısı ekip çalışmasına uygun olarak
yeniden düzenlenmelidir.
4- Eğitimde, eğitim ders dışı zamanların ( eğitim sonrası
ders dışı sürelerin ) en iyi şekilde değerlendirmesi insanın
eğitiminin bir parçası olarak önemli bir etkendir.
Bu amaçla bu sürelerin en verimli ve yararlı bir şekilde
geçirilmesi için kültürel ve sportif aktivite ve etkinliklere
ağırlık verilmelidir. Bu amaçlara uygun mekanların
oluşturulması gerekmektedir.
5-
Bireyler yaşamlarının belirli dönemlerinde,belirli
koşullardan dolayı eğitim olanaklarından yararlanmamış
olabilirler. Bu bireylerin, yaşantısı süresince fırsat
bulduğu bir dönemde kendilerini geliştirebilmesine olanak
tanınmalıdır..Eğitimde bireylerin yaşantısı süresince
eğitimi yolu tüm bireylere sürekli açık tutulmalıdır.
6-
Dolayısı ile yaşamının her döneminde bireylere eğitimden
yararlanabilme sine fırsat verilmesi eğitimde fırsat
eşitliğinin gereklerindendir. Bu amaçla eğitim-öğretimin her
evre ve aşamasında (kademe-sınıfta) her türlü yatay-dikey
geçişler düzenlenmelidir..
Çağdaş eğitim modellerinde her bireyin bir değer olduğu
ilkesiyle yola çıkılmalı,her bireyin bireysel özelliklerine
uygun yaşantısının her döneminde kendisini geliştirme ve
yenileme fırsatı verilerek, topluma yararlı bir bireye
dönüşecek şekilde eğitimde yasal yapılanmalara ve sürekli
düzenlemelere gidilmelidir.
7- Bilhassa eğitim, bilgi çağı koşullarına göre
düzenlenmelidir. Bilgi çağı bireyleri ön plana çıkarmıştır
.Bilgiyi insanlar ,ürünü makineler üretir.
Bireylerin bireysel özelliklerine ve çağın koşullarına uygun
sürekli eğitilmeleri bilgi çağının bir gereğidir.Ayrıca
nitelikli bilginin üretilmesi için bireysel özelliklere uygun
insan yetiştirilmesi esas olmalıdır.
8- Eğitimde her bireyin eğitimde fırsat eğitliğinden
yararlanması için kurumların tek tip olması yetersiz
olmaktadır.Her kurum bireylerin başarı, yetenek, ilgi ve
potansiyelleri dikkate alınarak her bireyin eğitimden kendi
potansiyeline uygun yararlanmaları esas alacak tüm koşullar
düzenlenmelidir.
9- Eğitim sisteminde kazananın ve kaybedenin olmadığı,
tüm gençlerin potansiyellerine uygun ve bireysel
ayrıcalıklarını dikkate alan ve üst eğitime geçiş
koşullarının düzenlenmesi esas olmalıdır.
Bu
amaçla öğrenci yöneldiği alanla ilgili, mezun olacağı bir üst
kurumda eğitim olanağını, gece,hafta sonu eğitim programlarına
devam ederek ya da sınavlara girerek, evde,işyerinde Internet
ortamında vb. her koşulda ve ortamda kendini geliştirme olanağı
sağlanmalıdır.
10- Eğitim kompleksinin bünyesindeki kampus,amfi ve
eğitim kurumları çok programlı ve çok amaçlı okullara
dönüştürülmelidir.Bulunduğu ilin özelliğine uygun programlar
yaygınlaştırılarak; ilin her alanda üretime katkıda bulunacak,
ilin ve yörenin okullarına dönüştürülmelidir.
11- Eğitimin ürünü geç alınan ve belirli bir süreç
gerektiren bir yatırımdır. Eğitim 5 yıllık kalkınma planları
doğrultusunda düzenlenmeli; üretken bireylerin yetiştirilmesi
için eğitimin her seviyesini tamamlayan birey için istihdam
sağlayıcı tüm önlemler alınmalıdır.
Diğer deyişle çağa , yöreye uygun belirli bir eğitimi olan birey
topluma yararlı bir birey olarak üretime katlıda
bulunabilmelidir.
12-
Katılımcılık; tüm eğitimde söz sahibi olanların eğitime katkısı
sağlanmalıdır. Her bireye görevleri ile ilişkili sorumluluk
yüklenmeli ve sorumluluklarını yerine getirmesi konusunda
çabaları ekip çalışması anlayışı içinde
desteklenmelidir.Görevini kötüye kullanmaya kalkışandan hesap
sorulmalıdır.
13- Programlar yöresel olmalıdır.İlerde ayrıntılı olarak
açıklanacağı gibi yörelerin, illerin konumları, gelişme
durumları ve gerçekleri dikkate alınarak, öncelikli o yörede işe
yarayacak programlara ağırlık verilmelidir.
14- Programlar eğitilen bireylerin her dönemdeki
fiziksel duyuşsal, sosyal, bilişsel, psiko- motor ve
davranışsal özelliklerine uygun düzenlenmelidir.
15- Ülkenin, bölgenin ve bulunduğu ilin koşullarına
uygun, ihtiyaç duyulan meslek ler de ara gücü ve nitelikli
kalifiye elamanların yetişmesini hedefleyip,
gerçekleştirmelidir. İlerden, yörelere, yörelerden, ülkemizin
tüm bölümlerine doğru, ekonomik, istihdam, üretim gibi
sorunlarını çözücü, her bireyin üretken hale getirildiği ve
bunun sonucu illerden başlanarak,ülkemizin üst düzeyde
gelişimine katkı sağlayacak biçimde genel bir seferberliğin
başlatılarak, eğitim programlarının ihtiyaç, işe yararlılık
toplum yararı gibi üretkenlik gibi koşulları ön plana alacak
şekilde yeniden düzenlenmelidir .Programlar bu özelliği ile
bu güne ve geleceğe yönelik talepleri karşılayacak özellikte
olmalıdır.
16- Öğretmen yetiştiren kurumlar yeniden
düzenlenmeli,mesleki eğitimin lise bölümünde eğitim
programlarına yer verilmeli, bu meslek cazip hale getirilmeli,
öğret menlik mesleğinin bir statüye bağlanması, herkesin
öğretmen olması yerine eğitim programını bitirenlerin öğretmen
olması, ( Diğer mesleki ve teknik eğitim liselerinde olduğu gibi
sınavsız üst öğrenime geçişlerinin yolu açık tutulmalıdır.)
branşlar içinde uzmanlaşmaya gidilerek, bu yolla nitelikli
eğitimcilerin yetişmesi sağlanmalıdır.
17- Öğrenme teorilerini dikkate alacak şekilde
düzenlenmelidir. Çağdaş eğitim teorileri ile uygulama
bütünleştirilmelidir. Çağımızın koşulları bireylerin
yeteneklerini, yaratıcı düşüncesini, toplumun gelişen
koşullarına, ihtiyaçlarına ve yararına yöneltmeyi
gerektirmektedir.
18-
Çocukların gelişim dönemlerinin; duygusal, sosyal, zihinsel,
psikolojik ve davranışsal özelliklerine uygun programlar (
Genel eğitim programı ) yörelere ve illere göre düzenlemeler
yapılarak,ilin koşullarına ve ihtiyaçlarına uygun
eğitim-öğretim programları oluşturulmalıdır. (Kurum Program
Komisyonu)
19- Programlar, öğrencinin işine yaramayan,
yaşantısında ve gelecekte kullanamayacağı, lüzumsuz bilgilerden
arındırılmalı ; öğrenciyi bıktırıcı, soğutucu yıldırıcı ve ağır
müfredatlar bakımından,topluma yararlı birey olmanın gereklerini
çağdaş insanı profilini oluşturucu,temel bilgi ve kültürün
aktarıldığı insani özelikleri kazandırmaya yönelik bilgiler
dışında gereksiz bilgilerden arındırılıp, sadeleştirilecek,
şekilde gerekli içerik ve süre düzenlemeleri yapılmış
olmalıdır.
20- Dünya ile entegrasyonun sağlanmaya çalışıldığı ve
ülkemizin AB’ ye geçiş sürecinde yaşadığımız, ulusların
globalleşmeye çalıştığı bir çağda yaşıyoruz .Bu çağa
geçişte , globalleşen dünyada yerimizi almamız gerekmektedir.
Bu amaçla insanlarımızın kendi yakın çevresinden
başlayarak,ülkemizde,Avrupa ülkelerine ve dünyaya uyum
sorunlarını yaşamaması için eğitim sistemimizi, bugün
İskandinav ve Avrupa Topluluğu ülkeleri ile ( özellikle
Almanya’da) uygulanan yönlendirme boyutu ve ABD ’de
uygulanan bireysel-yerel boyutu da dikkate alarak, ülkemiz
koşulları ve yörelerimize uygun bu boyutlarda düzenlemeleri
gerçekleştirmenin gerekliliğini ön plana
çıkarmıştır.Ayrıca bu günkü eğitim sistemi ve eğitim
şekli bireylerin kendilerini her zaman geliştirip,
yenilemesine olanak tanımamakta ve bu nedenle topluma
yarar getirecek, üreterek üretime katkıda bulunup
ülkesini geliştirmeyi sağlayacak bireyler topluma
kazandıramamaktadır.Bunun yerine diplomalı işsizler
ordusunu yetiştirmektedir.Bu durum ülkemizde büyük sorunlar
yaşamamızla kalmamakta, dünya ülkelerince yanlış tanınmamıza
Avrupa ve Dünya ile entegrasyonda güçlükler yaşamamıza neden
olacaktır.
Dünyadaki eğitim birliğine geçişte, her yörenin ve ilin eğitim
koşulları uygun programlar Bireysel özelliklerine uygun çok
değişik programlardan mezun olan bireyler, yetiştiği
programlarla ilgili mesleklerde istihdam edilmelidir.Üretken
ilin üretimine katkıda bulunacak kalifiye elemanlar
yetiştirerek, toplumun ülkenin kalkınmasına çalışarak,daha çok
çalışarak; ancak her bireyin çalışması ile ülkemiz
kalkınacaktır. Atatürk’ün de belirttiği gibi Türk Milleti
çalışkandır.Bizim insanımız kendilerine iş olanağı verildiğinde,
çalışarak ülkesine katkıda
bulunacaktır.
“Eğitimdir
ki; bir ulusu ya özgür , bağımsız , şanslı ve yüce
bir toplum halinde yaşatır, ya da onu esirliğe,
yoksulluğa sürükler.
‘
K.ATATÜRK
2
. EĞİTİMİN ÇAĞDAŞ TEMELLERİ
Bileneceği gibi , Öğrenci : “öğrenen kişidir.” Dolayısıyla
kendi öğreniminden kendisinin öncelikli olarak sorumlu
olması gerekir. Bu sorumluluğu kazanması için neleri ne
kadar, nerede , nasıl öğreneceğini de bilmesi yani
eğitimin bizzat içinde yer alması , katılması kendi
kendinin eğitiminden söz sahibi olması gerekir. ( Tüm
bireysel özelliklerine uygun bir alanda isteği dikkate
alınarak, yönlendirilmesi gerekir.)
Öğrenciler dışında eğitim kurumlarında görevli olan her
düzeyde ve kademedeki eğitimcilerin (Sınıf öğretmenleri,
branş öğretmenleri, rehber- psikolojik danışmanlar,
ilköğretim müfettişleri , idareciler, yöneticiler, öğretim
üyeleri, Asistanlar, Yardımcı Doçentler, Doçentler ve
profesörler gibi eğitim işini bizzat yürütenlerin,
eğitimde birinci derecede söz sahibi olmaları
gerekirken; eğitim sistemlerinin nasıl olması gerektiği,
hangi sistemin uygulanması gerektiği konularında başta
MEB. ‘nın başındaki siyasi bakanın görüşü ve ağırlıklı
bu görüşteki görevli kadrolar, çarpık ilişkilerle bağlı
bürokratik mekanizma ; sürekli masa başında eğitim
teorileri ve ısmarlama eğitim sistemleri doğrultusunda
kararlar almışlar; bazı eğitim sistemlerinin daha önce
denenmesi sonucu ortaya çıkan sorunlar ilgililerce
bilinmesine rağmen siyasi ve politik çıkarlar ön plana
alınarak bilinçli ve kasıtlı olarak gerekli önlemler
alınmadan, sorunlar ortadan kaldırılmadan, ülkemizin
kültürel yapı sına ve diğer koşullarına uygun olup
olmadığı bile dikkate alınmadan, eğitim sistemleri yarar -
zarar, ülkemize uyup-uymama, koşulların ve alt yapının
yeterli- yetersiz, uygulanıp – uygula namayacağı vb.
koşullar oluşturulmadan uygulanmasına geçilmiştir. Daha
sonra kaçınılmaz sonucun gereği ; sistemden
kaynaklanan sorunlar çıkmış, bu sorunları çözmeye
yönelik köklü olmayan yasal düzenlemelere gidilmiştir. “
Tüzük, Yönetmelik, Yönerge, Genelge vb. değişiklikler “
Bu düzenlemeler çoğu zaman göstermelik olarak
yapılmış ve genelde düzenleme yapılıncaya kadar, geçen
uzun sürelerde eğitimimiz derin ve tamiri olanaksız
yaralar almıştır. Bu yaralanmalardan en çok eğitimde söz
sahibi olan ve bizzat eğitim işini yürüten uygulayıcılar,
( İdareci ve öğretmenler, her kademedeki eğitimciler vb.)
ikinci söz sahibi olması gereken, o günlerin çocukları ve
günümüzün gençleri ve yetişkinleri olan ülkemizin
geleceğinde söz sahibi olan bireyler, üçüncü olarak, eğitime
yıllarca yatırım yapan devletimiz ve aileler büyük
yaralar almışlardır.
Bilineceği gibi canlı olmayan maddeler yara aldığında
onarılabilirler ayrıca bu etik kurallara uygundur .
Ayrıca maddeye verilen zarar fazla önemli değildir ve
her zaman düzeltilebilir. Oysa biz canlılara ,
çocuklarımıza ve gençlerimize verilen zarar ve tahribatın
onu yaralayıp, iz bırakır. Ayrıca düzelmesi belirli bir
süreyi içerir ve de tahribatın etkisi yıllarca bazen
ömür boyu , onu olumsuz etkileyebilir. İlerdeki
yaşantılarını , kişiliğini, geleceğini karartabilir. Onun
üzerinde bıraktığı duygusal, sosyal, bilişsel ve
kişisel etkiler yaşantısı süresince etkilemeye devam
eder.. Ayrıca eğitim sektöründe davranışta oluşan
değişiklik, eğitim - öğrenimle kalıcı ve sürekli hale
gelmiştir. Bireylerdeki davranış değişikliği ve açılan
yaraların ve verilen zararların; bireyler üzerindeki olumsuz
etkilerinin telafisi olmadığı gibi bireyin kişiliği,
düşünceleri, yaşama bakışı ve geleceği üzerinde büyük
olumsuzluklar ve hayal kırıklığı yaşaması ile
sonuçlanır. Bu durum eğitim alanında bireylere verilen
zararların önce kendisini , yakın çevresini ve daha
sonra zincirleme olarak tüm toplumu olumsuz etkiler.
Ancak şu unutulmamalıdır. Eğitime verilen zararın,
yapılan tahribatın hiçbir koşulda telafisinin mümkün
olmadığı bilinmelidir. Bu durum göz ardı edilmeden
eğitim sistemlerinde, bir sistemin uygulanması kararı
alınmadan, ülkemiz koşullarına uyup uymadığı konularında
sistemin denenmesi, deneme sonuçlarına uygun düzenlemeler
ise ancak eğitimde söz sahibi olan kişi, kurum,
kuruluşların birinci derecede katkıları ile gerçekleşeceği
unutulmamalıdır. Daha sonra, Sivil Toplum Örgütlerinin
kısaca eğitim sektörüne katkıda bulunacak tüm tarafların
görüşlerine başvurulup; bu görüşler dikkate alınarak,
eğitimde söz sahibi olan uygulayıcıların görüş, öneri
ve çözüm yolları ile beslenip, şekillendirildikten sonra
gerekli yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Aksi halde
yukarıda belirtilen şekilde ya da gerekli bilimsel
çalışmalar ve deneme uygulamaları yapılmadan, ortaya
çıkan sorunlar çözüme kavuşturulmadan , siyasi kararlarla
oldu bittiye getirilerek, masa başında bir anda alınan
kararlarla eğitim sistemlerini hazırlayıp, uygulanması
ülkemiz eğitiminde uygulamada sorunların çıkmasına neden
olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Uygulamayı yapan
kişilerin görüş ve önerilerine bile başvurma gereği
duyulmadan; eğitim sisteminin hemen uygulamaya
geçirilmesi kararını alanlar; alanların da ne kadar üst
düzeyde teorik bilgiye sahip bulunsalar, alanlarının
uzmanı, hatta alanlarında kariyer yaparak, unvan kazanmış ya
da tanınmış kişiler bile olsalar; hatta önerecekleri
ya da düzenledikleri eğitim sistemi, çağdaş ve gerçekçi
olmadığı gibi uygulamada bir çok sorunların çıkması doğaldır.Tüm
olası koşullar düşünülmeden ve bizzat eğitimcilerin katkısı ile
düzenlenmeyen sistemler, dünyanın en çağdaş en gelişmiş
eğitim sistemi olsa bile, sonuçta sistemin uygulanması
esnasında uygulamadan kaynaklanan sorunlar çıkacaktır.
Sorun çıkma olasılığı başlangıçta çok düşük olsa bile ,
teknolojik gelişmelerin baş döndürücü bir hızla gelişip,
değiştiği dünyada; değişim ve gelişmelere uygun
düzenlemeler, yörenin koşullarına uyarlanma sağlanma dan,
uygulanma olasılığı yüksek olamaz. Eğitimde söz sahibi
olan uygulayıcıların katkı ve düzenlemelerin yapılmadığı
bir eğitim sistemi; ülkelerin, bölgelerin, illerin hatta
semtlerin özelliklerine göre her zaman ve koşulda
sorunlar çıkması olasıdır ve doğaldır.
Tüm
bu nedenlerle her eğitim sistemi uygulamaya geçilmeden ;
yukarda belirtilen tüm koşular göz önüne alınarak gerekli
düzenlemeler yapılmalı ve uygulama okullarında uygulanıp;
daha sonra Türkiye genelinde uygulamaya geçilmelidir.
Diğer deyişle her sistemin bir geçiş dönemi olmalıdır.
Bu geçiş döneminde, en az kesim denenerek, en az zararla
atlatılması için, alt yapı dahil , tüm olumlu koşullar
önceden bilimsel araştırma verileri ile desteklenecek
nitelik ve nicelikte düzenlenmelidir. Bunlar hep hayal ve
uygulanması güç olan, uygulansa bile sonuç alınması
zaman isteyen çalışmalardır. Diyerek, görüşler ortaya atanlar
çıkacaktır. Ancak bir sistemin denenmesinde denek olarak
kullandığımız kişilerin insan olduğu, hatta bizim
çocuklarımız, bizim geleceğimiz olduğu unutulmamalıdır. Bu
nedenle bunun ihmal edilmesi hatta savunulması bile gereksiz
olan ve eğitici anlayışı ile çelişen tutum ve
davranışlardır...
Eğitim sistemi, tüm koşullar dikkate alınıp uygulamaya
geçilmiş olsa bile, her yerde ve süreçte
uygulanabilirliği farklı olabilir. Hatta bu gün tüm
koşulları ile uygun olup, yarın bu koşullar uymayabilir.
Bu nedenlerle, sistemin uygulanmasının her aşamasında
ortaya çıkan sorunlar kurumun ilgili komisyonlarında ele
alınarak, çözüm yolları üretilmeli ve gerekli düzenlemeler
bizzat uygulayıcılar tarafından yapılabilmelidir.
Uygulamada ortaya çıkan bu sorunlar il-ilçe
komisyonlarında çözümlenip, düzenlemeler yapıldıktan
sonra ya taşra birimleri yetkililerinin ya da MEB ‘ nın
onayıyla ilgili kurumlarda ivedilikle uygulamaya
geçilmelidir.
Bu
günkü eğitim sistemi, öncelikli olarak ülkemiz ihtiyaçlarına
uygun, üretken bireyleri yetiştirmekten uzaktır.Öğrencilerin
bireysel ayrıcalıklarına uygun alanlara yönelmelerini
sağlayamamaktadır.Her geçen yıl genç nüfusun artış gösterdiği
ülkemizde, çağdaş ülkeler seviyesine çıkmada yeterli sayısal
çoğunluğa sahip olmanın ayrıcalığını ülkemiz lehine kullanma
önem kazanmaktadır.Bu nedenle bu genç nüfusun önce ülkemiz
gerçekleri ve ihtiyaçları daha sonra dünya gerçekleri ve
ihtiyaçları dikkate alınarak; çeşitli sektörlerde çalışacak,
üretken bireylere dönüştürmek gerekmektedir.Bu amaçla her
öğrencinin bireysel ayrıcalıklarına uygun yetiştirilmeleri
hedeflenmelidir.Ya da yalnız ülkemiz gerçekleri ve ihtiyaçları
dikkate alınarak, eğitim komplekslerinin sayıları bu genç nüfusa
uygun arttırılması veya ilerde sorunlar çıkmaması için Aile
Planlamasına gidilmelidir.
Bu
gerçeklik sonucu çocuklarımızın,gençlerimizin, üretken bireyler
olarak toplumda yer aldıkları ve üretime katkıda bulundukları
oranda ülkemizin kalkınıp, gelişeceği; çağdaş ülkeler
seviyesine, hatta üzerine çıkacağı, bunun yolunun ise çağdaş
eğitimden geçtiği hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Avrupa Topluluğu’na “Avrupa Birleşmiş Devletlerine ”
ülkemizin girmesi, Onların bu topluluğa bizi kabullerinde ki
bahaneleri ortadan kaldırmak, kabulümüzü kolaylaştırmak; her
şeyden önemlisi kendi ülkemizin gelişip, kalkınması,
çağdaşlaşması ve dünya üzerinde hissedilir bir önemi olması (
Stratejik ve Jeopolitik önemi dışında da dünya ulusunun çağdaş
ve kalkınmış bir ulusu olması.) için insanlarımızın ,
hükümetlerin istekli bulunduğu ve çaba gösterdiği ülkemizde;
Avrupa Birliğine ve aşamalı olarak Dünya Devletleri Birliği ’ne
entegrasyon için Olmazsa olmaz koşulun eğitim olduğu, daha
sonra da eğitimin çağdaşlaştırılmasının gerekliliği kadar
zorunluluğu önem taşmaktadır. Dünya için değil kendi ülkemiz
için, ülkemizin çağdaş ve üretken dünya ailesinin bir parçası
haline gelmesi için ülkemizdeki tüm bireylerinin her alanda
ve sürekli eğitilmelerinin esas alınmasının
gerekliliğinden çok, olmazsa olmaz zorunluluk olduğunu,
gelişip, kalkınmamız da, çağdaş bir ulus olmamızda her alanda
çağdaş ve demokratik bir eğitime gereksinim duyulduğunu
satırlarımda sürekli vurguladım.... vurguladım...
Bu
nedenlerle, mevcut eğitim sistemimizde yeni, çağdaş
düzenlemelere ihtiyaç bulunduğu ; ancak, bu düzenlemelerin
yapılması için önümüzde bir çok engeller bulunduğu acı
gerçeği ile yüz yüze geldim. ”1995 Eğitim Şurası
üyeliğim ve sonrası eğitimde 8 Yıllık Kesintisiz ve Zorunlu
Eğitime geçiş dışında çağdaş gelişmeleri göremedim.” Bu
konuda düşüncelerimi satırlarıma dökerken: Olumsuz ve
umutsuz olmamın en önemli gerekçesini, daha önce bazı
gerçekleri sıralayarak,eğitim sistemimizde sürekli yaşanan
gerçeklerde belirttiğim; Türk Milli Eğitimi ’ nde ve
eğitim sistemlerinde hep siyasilerin egemen olduğu
anlayışıdır.
Yıllardan beri ülkemizde aynı yapının korunması, bende
olumsuz bakış açısı geliştirmemi ve bir o kadarda umutsuz
olmamı sağladı. Bu nedenle eğitimimizin başarılı olması
yönünde birinci engelin siyasi engel olduğuna
inanmaktayım. Çağdaş Bir Eğitim Sistemine, Milli ve
Evrensel Bir Eğitim Programına geçiş yolunda olmazsa
olmazlardan birisi MEB ‘ Siyasetten arındırılıp, Özerk
bir yapıya kavuşturulması Milli Bir Devlet Politikası
olmalıdır. Bakanlığımız, siyasi bir bakanlık olmaktan
çıkarılıp; Atatürk’ ün Cumhuriyetin kuruluş yıllarında
hedefleyip, belirlediği; çağın ve ülkenin koşullarını
karşılayan milli ve çağdaş bir yapıya tekrar
kavuşturulmalıdır. Böyle bir yapıda devletin denetim
yetkisi ilgili mercilerde bırakılmalıdır. Eğitimimiz ve
ilgili kurumlar, siyasetten arındırılma ile yetinmemeli ,
illerin , yörelerin koşullarına uygun taşra birimlerine
görevlerin büyük bir bölümü aktarılarak ; eğitim işi
eğitimde söz sahibi olan eğitimcilerin yetki ve
sorumluluğuna bırakılmalıdır. Uygulayıcılar “ Milli Programı”
ülkemizin , çağımızın ve yörelerin - illerin koşullarına
uygun: Demokratik, laik, insan, hak ve özgürlüklerine
bağlı, bireysel ayrıcalıkları, çevresel koşulları, değişim
ve gelişmeleri vb. çağdaş gelişmeleri dikkate alan ve
ülkemizin gerçeklerine uygun temel ilkeleri içeren, her
kademedeki eğitimcilerin işbirliği ve katılımı oluşturulan;
karınca kararınca eserimdeki genel görüşlerden
yararlanılarak düzenlenen, yepyeni demokratik çağdaş,
bireysel bir eğitim sisteminin oluşturularak daha fazla
zaman kaybedilmeden, en kısa sürede geçişin zorunlu olduğu
ancak bir o kadar da gerçekleşme sinin ne kadar güç olacağı,acı
gerçeği ile bir defa daha yüzleşmemi sağladı...
Okumakta olduğunuz bu eserimin, her bölümünde bu
umutsuz tutumumla; sürekli yenilemeler yapmamın gerekçesi ,
eğitici okuyucularımın daha iyi anlayacağı gibi...
Çağdaş yapılanmalara, MEB. da siyasetin egemen olması ve
siyasi bürokrasi çarkının ; devlette süreklilik, devlette
devamlılık, kamu yararı, ülke çıkarları vb. evrensel
devlet ilkelerini, koltuğunu bırakmamak uğruna siyasi ve
maddi çıkar hesaplarının üzerinde tutmaları. Bu anlayışın
yıllarca egemen olması nedeni ile bürokrasinin sürekli
yeniliklere ve değişimlere ve çağdaş düzenlemelere karşı
çıkarak direndiği acı gerçeğidir. Kurulan bu çark değişip,
yenilenmeden, çağdaş eğitim sistemlerin oluşturulması ve
uygulanmasının eğitimin her kademesinde uzun yıllar görev
yaptığım ve edindiğim acı deneyimlerim sürekli bu endişe,
bu kaygı ve olumsuz tutumları geliştirmeme neden
olmuştur.
Ancak bu kişiler mevcut yerlerini korumak için çağdaş
bazı projelere yeşil ışık yakmışsalar da eğitim kurumları
olanakları ve altyapı yetersizliği gibi nedenlerle; çağdaş
yapılanmalara kapısını kapamak zorunda bırakılmış, kendi
kaderleri ile baş başa bırakılmışlardır.Bu nedenlerle, bu
projeler gerçekçi bir şekilde uygulanamamış tır. Her
kademedeki eğitimciler, zorunlu olarak üst düzeydeki
amirlerini örnek almışlar sürekli yapılan bu yeniliklere
direnmiş ve karşı çıkmışlardır.
Tüm bu nedenlerle öncelikle MEB ‘ nın siyasetten
arındırılarak,görevlerinin büyük bölümünü yörelere, illere
ve Eğitim Komplekslerine devrederek,eğitim kurumlarımızın,
özerk,demokratik, çağdaş ve milli bir yapıya
kavuşturulması, eğitimin olmazsa olmazlarından olmalıdır.
Daha sonra özel girişimciye bazı kolaylıklar sağlanarak
desteklenip, teşvik edilmelidir. ( Ancak özel girişimciyi vergi
yükünü azaltma,alt yapı ve yerel vergi kolaylıkları gibi maddi
kaynaklar bakımından belediyeler ve devletçe kolaylıklar
dışında; Bu vakıf,dernek,girişimci,kuruluş ve insanlar okul
açarak devletin yükünü azaltmıştır diyerek, bu gün olduğu gibi
yönetmeliklerde bulunmasına rağmen, yönetmelik dışı keyfi
uygulamalar yapmalarına izin verilmemelidir.)
Özel
Eğitim Kurumu’ da, diğer eğitim kurumlarının bağlı olduğu kanun
hükümlerine tabii olmalıdır. Çünkü eğitim diğer sektörlere
benzemez ve her sektörün üstünde, her sektöre gerekli olan ve
katkı sağlayan, hayati bir önemi vardır.Yetiştirdiği insandır.
Bu nedenle ulusların, iyi bir insan,iyi bir vatandaş ve topluma
yararlı olacak üretken bireyler yetiştirmek, eğitimin en temel
işlevlerindendir. Devlet eli ile ya da özel girişimci
tarafından finanse edilsin, eşitlik ilkeleri, yasa ve
yönetmelikler gereği, her kuruma eşit mesafede olunmalı, hatta
çifte standartlara fırsat sağlayan, bu olumsuz alışkanlığı
ortadan kaldırmak, hastalığı ortadan kaldırıcı uygun tedavi için
etkin bir denetim yapısı oluşturulmalıdır.
Tüm bu
koşulları da dikkate alan, çağdaş-demokratik bir eğitim
sisteminin yeniden yapılanmasında; uygulamada aksaklıklar
çıkmaması için bir geçiş sürecinin yaşanacağı bu geçiş
sürecinde, uygulayıcıların ortaya çıkan sorunları çözücü,
ortadan kaldırıcı çağdaş yapılanmalara ihtiyaçları
bulunduğu, bu yapılanmaların ne kadar gerçekleşmesinin
güç olduğu, aksaklıkların nedenleri, ne gibi düzenlemelere
gerek sinim duyulduğu, bunların neler olabileceği,
kararların nerelerde ve nasıl alınması ve nelerin
uygulamaya konulması vb. görüşlerimi eserimin çeşitli
bölümlerinde açıklamaya çalıştım. Ancak tüm bu olumsuz
koşulların önündeki tek ve en büyük engelin siyaset
olduğu, bu nedenle ilk adım olarak, Milli Eğitim
Bakanlığı’nın siyasetten arındırıldığında çözümün
kolaylaşacağı ortadadır.
Tabii ki eğitimimizde bu yeni fakat tüm eğitimcilerin
ortak görüşü olarak düşündüğüm eğitimi bizzat
uygulayıcıların yerinde düzenleyip, uygulaması, katılımcı ve
ekip çalışması anlayışı ve demokratik bir yapı ile
yürütülmesi vb. koşullar Eğitim Komplekslerinin genel
yapısını oluşturmalıdır. Gelecekte, eserimdeki
görüşlerimden yararlanılması gururu bana
yaşatılırsa...Genelde alışılmış bir gerçeklik vardır kişilerin
değeri genelde kaybedildiğinde anlaşılıyor. o günleri
göremezsem... Bu konuda tek ve son isteğim. Lütfen
eserimdeki bu görüşlerimi olduğu gibi almayınız, ancak
ondan yararlanabilirsiniz.Yararlanacağınız konuların çağdaş,
bilimsel ve teknolojik gelişmelere uygun ve evrensel
olarak, tüm eğitimcilerin katkısı ile geliştirilip en
mükemmel şekilde uygulanabilecek koşullarda düzenlenmesinden
asla taviz verilmemesi ve geçmişten ders alarak
geleceğimizi yönlendirebileceğimiz gerçeği hiçbir koşulda
unutulmamalıdır.
Ayrıca ülkemiz ve dünya koşulları ile örtüşen bir eğitim
sistemi düzenlenmesi düşünüldüğünde: “Çağdaş yeniden
yapılanmalarda “ bu eserden de karınca kararınca
yararlanılması; öğretmen, uzman, yönetici, akademisyen
(Çeşitli kademede ki üniversite öğretim üyeleri) müfettiş
vb. eğitim alanında birinci derecede söz sahibi olması
gereken, tüm eğitimcilerin katkılarıyla yeniden
düzenlenmelidir. Denenerek, geliştirip; uygulanabilecek en
sağlıklı bir yapıya kavuşturulması.Tüm bu sonuçlara ve
ülkemizin gerçeklerine uygun, “ Çağdaş, Demokratik bir
Eğitim Sisteminin” ülkemizin hizmetine sunulacağına
inanıyorum. Türk Eğitim Sistemine yapacağım en küçük bir
katkı bana mutlulukların en büyüğünü kazandıracaktır. Bu
amaçla bu görüşlerimin çoğunun eğitimcilerin ortak görüşü
olduğuna inanıyorum . Çünkü ben bir eğitimciyim . Eğitimin
sorunlarını en iyi eğitimciler bilirler, eğitimin doğruları
tüm eğitimciler için geçerlidir,aynı doğrulardır. Bu anlamda
ben tüm eğitimci arkadaşlarıma güveniyorum...
Bu görüşlerimi dile getirirken, başta Ulu Önder M. Kemal
Atatürk’ün eğitim alanın da yaptığı devrimlerle ; çağımıza
uygun yapılanmalara her zaman ve her yerde ihtiyaç
duyulacağı gerçekliği hep bana ışık tutmuş ve yol
gösterici olmuştur. Daha sonra ülkemizde bu güne kadar
uygulanan, tüm eğitim sistemlerinin olumlu ve olumsuz
yönleri, eğitimimizde yapılacak yeniden yapılanmalarda
nelere dikkat edilmesi gerektiği konusunda geçmişten
dersler çıkarmama ve bu olumsuzluklara artık ülkemizin
tahammülü kalmadığını daha gerçekçi bir gözle görmemi
sağlamıştır. Bununla da yetinmeyerek, gelişmiş ülkelerin
eğitim sistemleri ile ülkemizde bu alanda yapılan
bilimsel araştırmalar ve kendimin uygulamadaki
araştırmalarım ve Atatürk’ün eğitime bakışı bu
eseri yazmamda en büyük rehber olmuştur.
Atatürk Cumhuriyeti’nin Gençleri ! İlke ve
Devrimlerinin Yılmaz Bekçileri ! Geleceğimizin Teminatı
Türk Çocukları ! Gençler !
Atatürk’ün kutsal emanetlerinin her zaman yılmaz
savunucuları ve takipçileri olarak ; ( Atatürk ‘ün
Gençliğe Hitabesi, Nutuk, Eşsiz İnsan , Tüm Yönleri ile
Atatürk, Atatürkçülük vb. Atatürk ile ilgili kaleme
alınmış eserler ) bizi aydınlatarak, yol göstericimiz
olmuştur. Onun, Anıt Kabirde rahat uyumasını ve ilelebet
kalbimizde ölümsüzce yaşamasını istiyorsak ! Çağdaş bir eğitim
sistemine en kısa sürede geçmemiz, olmazsa olmaz bir
koşul olmalıdır.
Eğitim sistemimizde yeniden yapılanma söz konusu olduğunda.
Sistemin bu günkü durumunu tekrar, tekrar inceleyip,
irdelemenin ; bu konuda gerekli dersler çıkararak,
olumsuzlukların tekrar yaşanmaması için değerli okuyucularıma
aşağıdaki anımsatmaları yapmanın yararlı olacağını
düşünüyorum.
Bilineceği gibi bugün, 3797 sayılı Milli Eğitim
Bakanlığı Teşkilat ve görevleri ile ilgili kanun gereği:
Milli Eğitimin Merkez ve Taşra Teşkilatları oluşturulmuş;
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu, 222 sayılı
İlköğretim Kanunu vb. kanunlarda Anayasa gereği hukuki
düzenlemelere ve yeniden yapılanmalara gidilerek tüzük
ve yönetmelikler düzenlenerek; bu günkü eğitim sistemi
oluşturulup, uygulamasına geçilmiştir. Milli Eğitim
Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri ile ilgili kanunda da
belirtildiği gibi, Merkez Teşkilatı Müsteşar ve
yardımcılıkları, Ana Hizmet Birimleri... Genel Müdürlükler
ve bunlara bağlı Genel Müdür Yardımcıları, Yardımcı
Hizmet Birimleri ... Daire Başkanlıkları ve bunlara bağlı
Şube Müdürlüğü - Müdürlükleri, Diğer uzman kadrolar,
Talim Terbiye Kurulu üyeleri ve diğer personelleri
ile ( Memur-hizmetliler) şişkin ve hantal bir
yapılanmaya sahiptir. Bu durum Milli Eğitim Bakanlığı
Merkez Teşkilatında görev yapan tüm bakanlıkların
birimlerindeki kadrolar dikkate alındığında ; Devletin nasıl
bir hantal yapıda bulunduğu ve bu durum bürokrasinin
genel yapısı da dikkate alındığında ; kalkınmanın önünde
en büyük engelin bu hantal devlet yapısının olduğu;
bununla da kalınmayarak, her hükümet değişikliğinde bu
kadroların siyasilerce belirlenmesi, siyasi bazı hesaplar
içindeki kişilerin, siyasi emellerini gerçekleştirme
çabalarını ön plana alıp eğitimimizi yeterince
önemsememeleri; hiyerarşi kademeleri arasında siyasi ve
zaman içinde maddi çıkar ve işbirliğinin oluşturulmasını
sağlamıştır. Ancak yönetsel işbirliğinin, işlerliğin ve
verimliliğin ortadan kalkması gibi büyük bir sorunu da
beraberinde taşıdığı bir gerçekliktir. Bu yapı içinde
sorunlar çözümlenemediği gibi bürokrasi çarkının çok ağır
dönmesi her geçen gün sorunları büyütmüştür. Bu sorunlar
büyüdükçe çözümlenememiş; Türk Milli Eğitiminin ve ülkemiz
insanlarının büyük yaralar alıp, olumsuzluklar yaşamalarına
neden olmuştur.
Böyle bir yapı içerisinde kalkınmadan, gelişmeden, devlet
de birlik ve devamlılıktan uzaklaşmıştır. Bu koşullarda
gelişmiş ülkeler seviyesine gelmeden söz etmemiz, tamamen
hayal ürünüdür, ütopyadır. Çağımızda böyle eğitim
sistemlerinin uygulanmasında ve eğitimimizi maddi ve
siyasi çıkarları uğruna kullanmakta direnenler... Türk
Toplumuna karşı en büyük insanlık ayıbı en büyük
haksızlıkların ve saygısızlıkların baş mimarlarıdırlar.
Kutlamak lazımdır onları...
Bu gün gerek 3797 sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri ve l739 sayılı Milli Eğitim Temel kanununa, gerekse
diğer kanunlar ve eğitim alanındaki projelere baktığımızda çok
güzel düzenlemelerin yapıldığını görüyoruz.Ancak iş uygulamaya
gelince bunlarla ilgili Milli Eğitim Bakanlığının düzenlemeler
yapmasını bir tarafa bırakalım, olumlu politikalar
oluşturamadıklarını, bunların yazılı metinler halinde kalmaya
mahkum edildiğini görmekteyiz.
Bu
durum yüksek öğretimde de pek farklılık göstermemektedir.Oysa
Atatürk’ün Cumhuriyetimizi koruma ve kollama, ülkemizi çağdaş
uluslar seviyesine, hatta daha ilerisine çıkarma görevine
verdiği gençlik ! Bu köhne ve yazılı metinlerde kalıp
uygulanamayan, çağdışı eğitim anlayışı ile mi ? Gelişip,
kalkınacak...
Bu
konuya girmişken, Yükseköğretim Kanunu ile Milli Eğitimin Genel
Amaçları ile çakışan hatta ortak olan bir maddeyi irdeleyerek;
değerli okuyucularımın bu konularda düşünmelerini,
düşünmelerini, bir defa daha düşünmelerini rica ediyorum.
“Türk milletinin tüm fertlerini, hür ve bilimsel düşünce gücüne
ve geniş bir dünya görüşüne sahip......insan haklarına
saygılı......topluma karşı sorumluluk duyan, yaratıcı ve
verimli.......
yetiştirmektir.”
Mevcut eğitim sistemimizin bu günkü yapısı ve yukarda olduğu
gibi eserimin bir çok bölümünde yenileyerek değindiğim koşullar
gereği, kuralcı, kısıtlayıcı,sınırlayıcı ve gelişimin önünde
engel teşkil eden, bireyleri kendi potansiyel güçlerine uygun
gelişmelerine olanak tanımayan, kendilerinin hazırlamış
oldukları program merkezli eğitim sisteminin ve yükseköğretimde
uygulamada olan kredili sistemin, başladığından beri hiçbir
düzenleme yapılmadığı gibi çağdışı uygulamalarla çağın gerisinde
kalmış yapısı ile bu amaçlara uygun insan yetiştirmek asla
olası değildir.
Bu
gün öğrenciler yönelmek istedikleri eğitim programlarını
yöneltilirken,kendi özgür düşünceleri ile seçememekte,
potansiyellerine yani bireysel ayrıcalıklarına uygun
programlara yönlendirilmeleri ve yönlendirildikleri bu
programlarda isteklerine uygun dersleri, hatta ders
öğretmenlerini ( Günümüzde, öğrencilerin seçmeli dersleri bile
seçmelerine olanak tanınmamakta, bu dersler okulun olanaklarına
göre yönetim ya da öğretmenler kurullarınca
belirlenmektedir.) seçmelerine olanak tanınmamaktadır. Bütün
bunların gereği öğretilmek istenen bilgiler, kalabalık
sınıflarda, fiziki donanımı yetersiz, çağdışı eğitim
araç-gereçleri, eğitim yöntemleri ve ezberci eğitim anlayışı
gereği öğretilmek istenenler, kuru kuruya bir bilgi olarak
öğrencilere yüklenilmeye çalışılmaktadır.
Bu
seviyelerinden çok ağır programlar ve bir o kadarda ezberci
bilgi yükleme anlayışı ile öğrenciler, bilgileri kuru kuruya
öğrenmekte; ancak anlama , kavrama ve öğrendiklerini aktarma
düzeylerinde bilgi kazanmaktadır.Bu şekilde öğrencilerin
öğreneceklerini, verilerle açıklama, gözlemleme,doğruluğunu
kanıtlama, tartışma, yorumlama, analiz ve sentez düzeylerinde
öğrendiğini kullanma olanakları olmadığı ya da yeterince
sağlanamadığı için; bilimsel ve çağdaş bir eğitim ve öğrenme
olanaklarından yoksun yetişmeleri nedeni ile sanırım
öğrencilerin özgür düşünce oluşturmaları bilinçli olarak
sürekli bastırılmaktadır.
Tüm
bu nedenlerle öğrencilerin bilimsel yöntemlerle, daha üst
düzeylerde öğrenmelerine olanak tanınmamakta, yalnız anlama,
kavrama ve bilgileri kuru kuruya aktarma düzeylerinde öğrenmenin
oluşturulduğu, bilindiği halde; daha sonra öğrencilerin bu
bilgileri ne derecede öğrendiklerini tespit etmeye yönelik
ölçme sınavı yapılarak, öğrenemediklerini niçin
öğrenemediklerine yönelik hiçbir araştırma ve ek çalışma
yapmadan , sonuçlar not ile değerlendirilmektedir.
Ayrıca eğitim sistemi, her bireyin bireysel özellikleri ve
farklı yönleri ile bir değer olduğu anlayışı ile yola
çıkmamakta, her bireyin yeteneklerine göre en üst düzeyde
gelişmesine katkıda bulunarak; üretken ve verimli bireyler
olarak üretim toplumu yetiştirmekten uzak olan bu eğitim
anlayışı,yalnız örgün eğitimde değil , okul öncesinde ailelerin
eğitim anlayışlarından ve toplumun eğitime bakış açısına kadar
bireyleri sürekli olumsuz etkilemektedir. Çocuk yakın
çevresinin kendine verdiği değer oranında yetişir ve gelişir.
Çevre çocuğun merak duyduğu, ilgi odağı olduğu konular ve
durumlarda onu destekleyeceği yerde engellerse,yeteneklerini
geliştirmesine olanak tanımazsa; çocuğun çabaları çevreye
bağımlı kalacak, çocuk özgürce kendinin güçlü yönlerini
geliştiremeyecektir.Hayır sen yapamazsın,sen beceremezsin, sen
çocuksun vb. tutum ve davranışlarla çocuğumuz hep çocuk olarak
kalır. Ya da aşırı korumacı tutumlarla, her şeye her istediğine,
koşulsuz, bedavadan, herhangi bir çaba göstermeden sahip olma
anlayışlı bir eğitim; bencil,doyumsuz,çıkarcı,sorumsuz,bir türlü
hoşnut olmayan,her şeyi maddiyatla değerlendiren, tüketici
bireylerin ve bununla da ilişkili olarak tüketici toplumun
temellerini kendi ellerimizle atarak ülkemize zararların en
büyüğünü vermiş oluruz.
Bazı ailelerin kolay yolla kazanması ya da çocuklarında
kendilerinin yaşayamadıklarını çocuklarına yaşatmak için aşırı
koruyucu tutumlara girmeleri sonucu, çocuklarının her
isteğinin koşulsuz yerine getirme anlayışı gereği, her
istediğini kolayca elde eden çocuk, kişiliğini koruyup, üstün
tutmada, hep maddiyat ön plandadır ve her şeyin bu güçle elde
edildiği anlayışı yerleşmiş ve egemendir. Bu koşullarda yetişen
birey, herhangi bir olumsuzlukla karşı karşıya kaldığında
kendi bildiği çözüm yollarını dener, başaramadığında
kendini sorumlu tutmayarak, bu olumsuzlukların sorumlularının
çevresi olduğunu düşünür. Kendisinin bu konuda bir sorumluluğu
olmadığı için o kişiler suçludur. Çünkü çevresindekiler onu bu
olumsuz durumlardan kurtarmak için hep bu yolu denemişlerdi ve
gerçek sorumlu olan bu kişilerdir.
Kendilik düşünce ve duyguları gelişmemiş birey, boş
vermişlik,vurdum duymazlık, umursamazlık vb. tutum ve
davranışlarını sürdürmeye devam eder. Ya da aşırı baskıcı ve
otoriter tutum ve davranışlarla sen yapamazsın, sen
beceriksizsin, sen yetersizsin, sen çocuksun, aptalsın vb. tutum
ve davranışlarla yetişen çocuk için; ben yetersizim, ben
değersizim,ben bir hiçim duyguları egemen olur. Toplumda
gördükleri,yaşadıkları olaylarla bağlantı kurarak; çalan,
çırpan, talan eden, soyan,vergi kaçıran vb. yanlış davranışlar
yapana daha çok değer veriliyor. O zaman toplum içinde değerli
olmam için tek amacım güç elde etmek, maddi gücü elde etmektir,
maddi güç elde edilince her şey yapabilirsin, her istediğini
gerçekleştirebilirsin, herkes sana önem ve değer verir anlayışı
kişiliğinin bir parçası haline gelir.
Artık
onun bu hedefini gerçekleştirmek için tüm engeller, ne olursa
olsun,kim olursa olsun önemli değildir.Onu hep horlayıp,dışlayıp
bu duruma getiren bu toplum olmuştu.Bu toplum kendisine ne
vermişti....
Belki
bu gücü elde ederken, bir çok olumsuzluklarla karşılaşacaktı. Şu
an ki durumu daha iyi bir nokta da değildi. O halde her sonuca
katlanıp, sonunda kendini kanıtlama fırsatını bulacaktı.
İşte
ailede başlayan, çevrede ve örgün eğitim sisteminde bireyleri
hep tüketim toplumunu dönüştürecek tutum, davranış ve
uygulamalar yaygın olarak görülmekte toplumumuz gittikçe yalnız
kendi egosunu tatmin etmekten başka bir şeyi düşünmeyen, kendi
çıkarlarını toplumsal çıkarların üzerinde tutan
bencil,çıkarcı,insanları ezen sömüren,onlara her kötülüğü
düşünmeden tereddütsüz yapan vb. davranışları kazanmış hatta
kişiliğinin bir parçası haline dönüştürmüş bireyleri
yetiştirerek, tüketim toplumunun temellerini atmaktadır..Bu
nedenle acilen ve en kısa bir sürede toplumumuzun bireylerinin
üretim toplumu haline dönüşmesini sağlayacak önlemler
alınmalıdır.
Bugün, ilgili kanunlar ve yönetmelikler gereği, öğrencinin kendi
özgür iradesi ile birey sel ayrıcalıkları oranında öğretmenin
anlattıklarını düşünmesi, tartışması, sorgulaması,yeni
düşünceler üretmesi,denemesi, yorumlaması, öğrendiklerini yeni
bilgilerinde kullanması, yeni denemelerde bulunarak yapıcı ve
yaratıcı bilgiler üretmesi; küçük yaşlarda (Okul Öncesi ve
İlköğretim Öğretim dönemlerinde çocuk olmanın gereği, oyun, çok
sayıda duyu organına hitap eden, uygulama ağırlıklı ve derslerde
birbiriyle bağlantılı eğitim programları ve çağdaş ders araç
gereçlerinden yararlanılarak ezberci bir anlayış değil çizgi
filmlerle, oyunlarla,seviyelerine uygun olumlu davranış
kazandıran film,dizi,yayınlarla hem yaşantıya hem de çok sayıda
duyu organına hitap eden araçlardan ve çağdaş yöntemlerden
yararlanarak her yaşa uygun,istendik olumlu tutum ve
davranışlar ezberci bir anlayışla değil öğrenmenin öğretilmeye
çalışıldığı bir yeni yapılanmanın egemen olduğu; Çağdaş
Demokratik , Bilimsel ve Bireysel eğitim- öğretim ile
sağlanamayacaktır.
Gerçi
ailelerin ve tüm yetişkinlerin eğitimine, Eğitim Kompleksleri
bünyesindeki tüm personelin sürekli hizmet-içi eğitimlerine de
ülkemizde önemli yer vermek gerekmektedir. ( Her yaşta , her
seviyede , her koşulda, her ortamda, tüm bireylerin
yasal,demokratik haklarını gözeterek;eşitlikçi anlayışla
insanların sürekli eğitimi ve hizmet-içi eğitimi,seminer panel
, etkinlik vb faaliyetler,hükümlü ve tutukluların bile bu süre
içinde bir meslek sahibi yapılması ve topluma yararlı bir bireye
dönüşmesi için her türlü önlem alınmalıdır.) Her koşulda her
zaman ve her yerde toplumun tüm fertlerini, ( Mevcut koşullar
gereği ailelerin ve çevrenin olumsuz etkilerini ortadan
kaldırarak.) sağlıklı kişilik sahibi üretken bireyler
dönüştürmek ve üretim toplumunu oluşturmak yolunda, birinci ve
en büyük görev eğitime düşmektedir.
Eğitim derken bu günkü eğitim sistemini kastetmiyorum. Bu günkü
eğitimin yalnız bir yönü olan ezberci eğitime değinmek
istiyorum. Bu günkü ezberci eğitim anlayışında ısrar edildiği,
”Tüm eğitimcilerce bilindiği gibi, ezbere öğretilen bilgiler
kısa sürede tekrarlanmadıklarında unutulmakta ve kalıcı
olamamaktadır. ” ,çağdışı eğitim anlayışları egemen olduğu
sürece; eğitimde ne kadar çağdaş ve gelişmiş eğitim araçları
(Video, Bilgisayar, İnternet, CD, VCD DVD vb.) ne kadar çağdaş
yöntemlerle yapılırsa yapılsın; bilimsel düşünce ve öğrenmeyi
öğrenme kendiliğinden oluşmaz ve kuru kuruya bilgi yüklemekle
hiç gerçekleşemez.
Öğretmen, şüphesiz bilgileri öğrencilere aktarmak için
yönlendirme işini yapan kişidir. Öğrenci ise öğretmenin
otoritesinden bağımsız olarak aktarılan bu bilgileri kendi
başına dinlediklerini, işitip,okuduklarını, daha önce
öğrendikleri ile kendi özgür iradesi ile ilişkilendirerek, parça
ve bütün arasında bağıntı kurarak ayrıştırıp, kavrayan,
anlayan,araştırarak, bilgi dağarcına katan, yorumlayan,
eleştiren, soru sorabilen ve sorgulayan, yararlanabilecekleri
bilgileri yeni bilgilerle ilişkilendirerek kullanabilen,yeni
şeyler düşünüp,üreten çok yönlü düşünmeye ve ayrıştırmaya açık
olan bir eğitim sisteminde; sağlıklı bir öğretmen öğrenci
ilişkisi ve yönlendirme sistemi ile gerçekleştirileceği
unutulmamalıdır. Ancak bu şekilde oluşturulmuş bir eğitim
sisteminde, öğrenciler okul öncesinden başlayarak yüksek
öğrenimine kadar, eğitimin her kademesinde özgür ve bilimsel
düşünce gücüne sahip bireyler olarak yetiştirilebilirler.
Eğitimde kazanılan bu davranışlar eğitim sürecinin sonunda,
bireylerin tüm yaşantılarında, insanlarla iletişim ve
ilişkilerinde, uluslar arası iletişim ve ilişkilerde insanları
birbirlerini daha iyi iletişim kurmalarında anlamalarında ve
paylaşımlarında yararlana bileceği bir süreçtir.
Ancak, bu düzenlemeler çoğu zaman göstermelik olarak yapılmış
ve genelde yapılmış olmak için yapıldıklarından; yazılı metinler
olarak kalmış, sürekli uygulanmak istense bile, çıkan sorunlar
ve engellemelerle uygulama olanağı bulunamamıştır. Bireysel ve
cesur çabalarla gerçekleşinceye kadar, eğitimimiz derin ve
tamiri olanaksız yaralar almıştır. Bu yaralanmalardan en çok
eğitimde söz sahibi olan ve bizzat eğitimin işlevini yürüten ,
uygulayıcılar; öğrenciler, her kademedeki eğitimciler ve
yöneticiler en büyük payı almışlar, yıpranmışlar, sürülmüşler,
kıyımlara uğramışlardır. Süreç içinde prestijleri sarsılarak,
tüm bu olumsuzlukların sorumlusu olarak lanse edilmişlerdir.
Toplumun kendilerine bakış açısı dolaylı olarak değişmiştir.
Konuyu öğrenci boyutu ile ele aldığımızda ortaya çıkan
olumsuzluklar daha da üzücü
boyutlardadır...
Oysa bilimin, bilime ulaşmanın tek yolu, “ Bilimsel Yöntem
ışığında bilimsel veriler ve uygulama sonuçları ile
desteklenen, çağdaş sistemleri olduğu gibi alıp, uygulamak
olmamalıdır.” Sistemler ülkemiz gerçeklerine,
koşullarına,ülkemiz insanlarının yararına olup, olmadığı
eğitimcilerce tartışılmadan, deneme ve uygulama sonuçlarına
göre düzenlenmeler yapılmadan; ülkemizin gerçeklerine uygun
planlama,istihdam,ülke yararı, öğrenci, öğretmen, fiziksel
altyapı ve her türlü koşulları oluşturulmadan uygulanan bir
sistemin yarar getiremeyeceği anlayışının ve bilincinin
kazanılmamış ya da eğitimin siyasal ve çıkar ilişkileri olan,
niteliksiz kişilerin yönetimine verilmiş olması gerçeğidir.
Ülkemizin kalkınıp, gelişmesinde ve çağdaş ülkeler seviyesine
gelerek; tüm yönlerimiz ve kurumlarımızla Kopenhag Kriterlerini
yakalamamız, hatta daha ilerisine ulaşmamız için önce işe,
kendi kendimizi ve düşüncelerimizi değiştirmekle başlamalıyız.
Ülkemizin bireylerini çağdaş eğitim yolu ile değiştirerek,
geliştirerek sağlıklı , üretken bireyler olarak yetiştirmek
için önce işe kendimizi değiştirip yenilemekle başlamak;
atılacak adımların başlangıcı olacaktır. Bu konuda tek yol
ancak, Atatürkçü düşünce biçimidir. Ancak burada başka
düşüncelerden yararlanmayın anlamı çıkmasın, her türlü görüş ve
düşüncelere açığız, ancak bu düşünceleri körü körüne savunmayıp,
bize yararlı olanları,bilimsel olanları,ülkemiz koşullarına ve
yararlarına uygun olanları,uymayanları ise uygun hale getirerek
almak; körü körüne getirip,olduğu gibi uygulamaya geçilmeden
daha çok yararlar getirecektir. Bu adımları atarken en büyük ve
tek rehberimiz , Atatürk ve onun ilke ve devrimleri olmalıdır.
Hazırladığım Çağdaş- Demokratik ve Bireysel Eğitim Sistemi tüm
bu koşullar düşünülerek düzenlenmiştir.Ancak bir çok
eksiklikleri vardır. Bu nedenle başta eğitimciler olmak üzere
toplumumuzun tüm kesimlerinin katkılarına ihtiyacı vardır!..
Eğittiğimiz, yetiştirdiğimiz insanın, çağa ayak uydurabilmesi,
bu gününe ve geleceğine güvenle bakabilmesi, üretken , verimli
ve nitelikli gelişmiş bireyleri ile çağdaş ve köklü bir toplum
yapısını oluşturabilmesi,mutlu ve barış içinde bir ülke; dünya
ulusu ve evrenin bir parçası haline gelebilmesi için önce
çağımızın ilim, eğitim, iletişim, teknoloji, siyaset, demokrasi
vb. alanlardaki gelişim ve değişimlerine ayak uydurması,
sürekli yenileyip, geliştirmesi ve bunların ürünlerinden en üst
düzeyde yararlanması ve bireylerinin hizmetine sunulması
sağlanmalıdır.
Bu anlamda geleceğimize güvenle bakmanın gereklerinden biri
çağdaş yeniliklere ve gelişmelere uygun eğitimimizde sürekli
düzenlemeler yapılmalı,çağdaş üretim araçlarının
bireyin,insanlarımızın hizmetine sunulup, günümüzün verimli ve
üretken insanını yetiştirerek,geleceğimiz insanını yetiştirmek
için tüm olanaklarımızı ve gücümüzü seferber etmeyi
hedeflemeliyiz.
İnsan unsurunun eğitiminde, insanın insan olma özelliklerinin
gerektirdiği ve insana yaraşır; sevgi, saygı, güven, özgüven,
yardımlaşma, dayanışma, kendisi ile barışık, yakın çevresinden
başlayarak tüm insanlık alemi ve evrenle barışık, hoşgörülü ve
olumlu tutumlar geliştirmiş, sağlam karakterli ve sağlıklı
kişiliğe sahip bireylerin yetiştirilmesi amaçlanmalıdır.
Üzerinde yaşadığı topraklardan başlayarak, özgür bir birey
olarak ülkesini seven, ülkenin vatandaşı olmakla gurur duyan,
ülkesini koruyan ve kollayan, gerekirse ülkesi için her türlü
fedakarlığı göze alarak,canını bile seve, seve feda edebilen,
temel hak ve özgürlükleri benimseyip, uygulayan, laik, demokrat,
kısacası Atatürkçü düşünce sistemini yaşam biçimine dönüştürmüş,
barışçı bir birey olabilmesi için oluşturulacak çağdaş bir
eğitim sisteminde “ Temel İlkeler “ olmazsa olmaz yer
almalıdır.
Çağın
gelişim ve değişimlerine uygun sürekli geriye değil ileriye
doğru düzenlemeler gelişmelere uygun eğitimcilerin önderliğinde
, katılımcılık anlayışı ve ekip çalışmaları ile düzenlenmelidir.
Çağdaş Eğitim Sistemi yukarda sayılan bu koşulları içerecek ve
tüm sorunları ortadan kaldırabilecek esneklikte tüm öneri, görüş
ve düşüncelere sürekli açık olmalıdır. Uygulamaların ilgili
illerdeki tüm kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin
katkısı ile her kademedeki eğitim kurumlarınca ve sürekli
olarak; çağdaş yenilikler ve düzenlemeler göz önüne alınarak, O
ilin koşullarına ve ihtiyaçlarına uygun düzenlenmesi gerektiği
sürekli belirtilmektedir.Her türlü düzenlemenin sağlayacak
biçimde düzenlenmesine özen gösterilmiş ve bunun yolu açık
bırakılmıştır. Ancak buradan her il kendi eğitimini kendisi
düzenler sözünden yanlış anlam çıkarılmasın. Ülkemiz koşul ve
gerçeklerine uygun eğitim sisteminin gerçek yapısının nasıl
olması gerektiğini sürekli vurguladım ve ana hatları ile
eserimde belirttim. Bu genel yapıyı koruyucu, tüm eğitimde söz
sahibi olan her kademe, düzey ve alanda yetişmiş,kendini
yetiştirmiş eğitimcilerin katkısı ile “ Genel Eğitim Sistemi
ya da Programı “ oluşturulur.Sistem hakkında diğer kurumların ve
sivil toplum örgütlerinin görüşleri,önerileri alınır. Uygulama
okullarında uygulama sonuçları; masaya yatırılır,
değerlendirilir.Daha sonra bu “ Genel Program” Türkiye
genelinde uygulamaya geçilmesi uygulayıcıların düzenlemeler
yapabilme olanağına da yer verilerek, uygulamaya geçilir.
Ancak sistemin mevcut yapısı ve her zaman, her yerde ve her
koşulda ; illerin koşullarına uygun düzenlemelere mutlaka açık
olmalıdır. Her sistemin belirli bir geçiş dönemi olmalıdır. Bu
geçiş döneminde en az kesim üzerinde (Az sayıda kurumda
denenerek) en az zararla atlatılması için, alt yapısı eğitime
başlamadan yerel yönetimlerce ve tüm olumlu koşullar ilgililerce
önceden düzenlenmelidir. Eğitim ve uygulama boyutunun
düzenlenmesi o ildeki eğitim kurumlarına bırakılmalıdır. Burada
sistem tüm yönleri ile düzenlendikten sonra, kamu,özel,tüzel
kurum,kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin
görüş,önerileri ile beslenip güçlendirilerek;Eğitim üst
kurullarında görüşülüp,gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. Daha
sonra uygulamaya geçilmelidir.Uygulamada ortaya çıkan sorunlar
sürekli çözümlemelere ve düzenlemelere açık olmalıdır.
Eğitim sisteminin uygulanmasının her aşamasında ortaya çıkan
sorunlar,eğitim kurumunun ilgili komisyonlarında ele alınarak
çözüm yolları üretilmeli ve çözüm yolları önerilmelidir.Alınan
bu kararlar üst düzeydeki il komisyonlarında görüşülüp MEB
Taşra
Teşkilatı ya
da Merkez Teşkilatı Birimlerinin ya da Eğitim Kompleksi
yönetimlerinin onayıyla uygulamaya konulmalıdır. Bu şekilde
yeni bir yapılanma ile bürokratik engeller ortadan kaldırılıp,
bazı görevler taşra ve yerinde yönetim birimlerine devredilerek;
en kısa sürede ilgili kurumda uygulama yolu açık tutulacak yasal
düzenlemeler yapılmalıdır.
3. EĞİTİMİN TEMEL AMAÇLARI
Türk Milli Eğitiminin temel amaçlarına, insani ve
evrensel değerlere uygun;
1-Eğitimin temel amacı, bireyleri gelişim dönemlerine uygun
temel ve sosyal becerileri kazandırmak,olumsuz davranışları
olumluya çevirerek; olumlu,istendik ve insan olmanın
gerektirdiği olumlu davranışları kazandırarak, topluma yararlı
bireyler olarak yetiştirmelidir.
2-
İnsanı yetiştirme işlevini yerine getirirken, dili,dini ve
mezhebi, ırkı, rengi, cinsi, düşüncesi,bireysel özellikleri ne
olursa olsun hiçbir kimseye,sınıfa ve zümreye farklılık
tanımadan, eşitlik ilkesi ve eğitimde fırsat ve imkan
eşitliğinin gereğini yerine getirecek; tüm yasal düzenlemeleri
gerçekleştirmeyi esas almalıdır.
3-İnsana yapılan bu yatırımın, tekrar insana ve topluma dönecek
bir yatırım olduğu bu amaçla yatırımların en önemlisi ve
kutsalı olduğu bilinci ile yola çıkarak; insan haklarının
gerektirdiği iyi bir insan,kendine,ailesine, topluma ve ülkesine
yararlı, verimli bir vatandaş olarak yetişmesini hedef
edinmelidir.
4-
Kendisi ile, yakın çevresi ile kısacası tüm insanlarla barışık
ve sağlıklı iletişim kurabilen, sorunlarını paylaşan, empati
ile yaklaşabilen kısacası insan olmanın gerektirdiği erdem
davranışlar kazanmış; Atatürk’ün miras bıraktığı demokratik,laik
ve sosyal bir hukuk devleti olan Türk toplumunun bir ferdi
olmaktan mutluluk ve kıvanç duyan bireyler yetiştirmeyi amaç
edinmeli ve gerçekleştirmelidir..
5-
İyi özelliklerle dünyaya gelen insanın, bireysel farklılıkları
oranında eğitimden optimum yararlanması ve insan olmanın
gerektirdiği hedef davranışları kazanmasına katkı sağlayarak,
çevresi ile uyum sağlayan sosyal bir varlığa dönüşmesini
sağlamalıdır.
6-
Çağın değişim ve gelişmelerine uyum sağlayacak, çocukluğunu,
gençliğini dolu, dolu ve mutlulukla yaşayacak,yetişkin yaşamına
sağlıklı ve güven içinde geçişine zemin hazırlayıp, kolaylık
sağlayan;ülkenin ve dünyanın ihtiyaçlarına uygun nesiller
yetiştirmeyi hedeflemelidir.
7-
Gelişim dönemlerinin, duyusal,sosyal,bilişsel, psiko-motor
,kişisel vb. özelliklere uygun yetişmelerini; hür ve bilimsel
düşünceye sahip; vatanını,milletini ve insanları seven, ülke
çıkarlarını kendi çıkarlarının üstünde tutan,çağdaş, demokrat,
laik ve Atatürkçü, sağlam bir karaktere ve sağlıklı bir
kişiliğe sahip; bireyler yetiştirmeği gerçekleştirmelidir.
8-
Kendine güveni, özgüveni gelişmiş, kendisi ile çevresi ve kısaca
tüm insanlarla barışık,onlara insan olmalarından dolayı
sevgi-saygı duyan, paylaşan, yardımlaşan,özveride bulunan,
sorumluluk alan,insanca insanca yaklaşımlarda bulunan,
eleştiren, öz eleştiri veren,yıkıcı değil yapıcı,sorun yaratan
değil, sorun çözücü , araştıran, soran, sorgulayan vb. insani
değerleri kazanmış; bilgiye ulaşan, bilgiyi kullanan, proje
geliştiren,insanlık yararına sunan,olumsuzluğu olumluya
çevirebilen vb. sağlıklı kişiliğe sahip, üretken ve verimli
bireyler olarak topluma kazandırmalıdır. |