|
Bu
güne kadar ülkemizde uygulamaya konulan üç tip eğitim dizgesini kısaca
özetlemek istiyorum. Klasik Sınıf Geçme Dizgesi ile Sınıf Geçme Dizgesinin
her ikisi de program merkezli, hazırlanan programlara uygun öğrencilerin
yetiştirilmesini, başarısızlık durumunda yıl kaybı, başarısızlığın tekrarında
eğitim-öğretim hayatının sonlandırılması gibi özellikler bakımından
benzerlikler göstermektedir. Her iki sistemin arasındaki farklılık, Klasik
sistemde öğrenci başarısız olduğu belirli sayıda dersten bütünleme
sınavlarına alınır, Sınıf geçme Sisteminde ise belirli yıl
sonu ağırlıklı ortalamasını tutturamayan veya Türk Dili
Edebiyatı dersinden en az geçer not almayan öğrenciye bir defaya mahsus sınıf
tekrarı yaptırılır. Her iki sistemde sınıf tekrarına rağmen tekrar aynı
koşullarda başarısız olan ya da sınıfta kalan öğrencinin eğitim-öğretimi
sonlanır. Ancak Sınıf Geçme Sisteminde yapılan farklı bir düzenleme il açık
öğretime devam edebilir denilmektedir. Fakat örgün eğitimde başarılı olmayan
bir öğrencinin “ Öğretmen, kaynak vb.” yaygın eğitimde “Açık Öğretim
Programı’nda” başarılı olması eğitim
ilkeleri ile ne kadar bağdaşmaktadır. Takdir sizlerin…..
Her iki sistemde de örgün eğitim dışına çıkarılan öğrenci, sokağa
bırakılarak, eğitimin temel amaçlarından biri “Topluma yararlı bireyler
yetiştirmek” çiğnenerek; yararlı bireyler yerine adeta zararlı bir birey
olması teşvik edilmektedir. Çünkü, 9. sınıfta iki
yıl okuyan bir öğrenci en az 16-17 yaşlarında bir delikanlıdır. Bu gencin,
ergenlik dönemi gibi bir çağda bulunması, hele hele insan gelişiminin 2.
Kritik dönemi dediğimiz Ergenlik Dönemi’nde “Gelişimin birinci kritik dönemi
4 yaşlarında başlar” kişilik oluşumu
için önemli bir
dönem ve çağdır. Ergenlik Dönemindeki bun yaşlardan sonra örgün
eğitim yolu ile bir mesleğe yönlendirme yaşı olarak, yaş süresi geçmiş olması
yetmezmiş gibi eğitim sisteminde geçişler, sağlıklı yer almamaktadır.
Eğitim sisteminde öğrencinin yönlendirmesi için uygun
koşullar düzenlenmediği, çevresel koşullar oluşturulmadığı, öğrencilere
gerekli bilgi ve bilinçlenme sağlanamadığı vb. olumsuz koşullar yetmezmiş
gibi pedagojik olarak, bireysel özelliklerine uygun olan “İlgi, istidat,
yetenek, kişilik, ihtiyaç, istek vb.”
bir meslek kazanması da bu yaşlardan sonra güç olacağına göre; bu
gencin örgün eğitim dışına çıkarılarak, sahip çıkılmadığında; sokak çocuğu olmaktan yani topluma zararlı
bir birey olmaktan başka bir şans tanınmamış olacaktır. Bunun sonucu,
üretken bir birey olarak değil, kendini gerçekleştirmeden uzak ve işe yaramaz
bir tüketici olarak, yaşamın zor koşullarında ne yapabilir!.....
Sınıf Geçme Sisteminin, Klasik Sınıf
Geçme Sistem’ nden, bir diğer farklılığı başarı
durumuna göre belirli sayıda alana yönelmelerinin yolu açılmıştır. Ancak
burada ölçüt olarak yalnız akademik başarı “Derslerdeki başarı durumu” durumu dikkate alınmaktadır. Çocuğun
bireysel özellikleri “Bireysel Ayrıcalıkları”
dikkate alınmadığı gibi duygusal zekası “EQ”
kişiliği ve istekleri önemli değildir. Temelde her programa uygun
belirlenen dersleri alıp, ( Seçmeli Dersler bile okul koşullarına göre
öğretmenler kurulunda belirlenmektedir.) bu derslerde belirlen derecede başarılı
olmaları beklenmektedir. Oysa herkesin bildiği gibi bırakın ülkemizin
koşullarını ve ihtiyaçlarını dikkate alan eğitim programlarını; öğrencinin
ilgi, istek, ihtiyaç, bireysel ve kişilik özellikleri “ Güçlü yada zayıf yönleri” vb. dikkate alan eğitim programları
“Ders programları” nda başarılı olacağı gerçeği göz
ardı edilerek; bireye uygun ders programları yer almadığı gibi derslerin
içeriği de öğrencinin yaşamında işine yaramayacağı gibi üst eğitime geçişinde
fazla katkı sağlamaktan uzaktır.
Kredili
Ders Geçme Dizgesi, her iki eğitim sisteminden en az iki temel konuda
farklılık göstermektedir. Bunlardan biri programlardaki
farklılıklardan değil, sistemin daha demokratik ve daha öğrenci merkezli
olması; yine okul koşullarına uygun derslerin açılmasına; illerin ve
yörelerin koşullarına uygun seçmeli derslerin yer alabilmesi ve öğrencinin
istenen krediyi tutturacağı seçmeli dersleri kendileri seçme yetkilerinin ve
haklarının olması; vb. koşullar düzenlendiği için daha çağdaş ve demokratik
eğitim sağlıyordu. Ayrıca seçmeli derslerin toplam kredi sayısı,
zorunlu derslerin kredi sayısından fazla olduğu için daha doğrusu alması gereken zorunlu
derler dışında, isteğine uygun ve yeteneklerine uygun istediği seçmeli
dersleri alarak, “başarılı olacağı dersleri alıp,” mezuniyet için yeterli
olan krediyi tamamlayarak. mezun olabiliyorlardı.
Ayrıca başaramadığı zorunlu dersleri de tekrar sonucu başaramazsa, ilgili
dersten muaf oluyorlardı. Mevcut krediyi, 3 yıllık eğitim süresinin, 4.
yılında değil, beşinci yılında da alabilme koşulu bulunmaktaydı. Ayrıca diğer
sistemlerde bir yılda alınacak ders saati kadar dersi bir dönemde
alınabiliyordu. Diğer değişle, 10 Dönemde mezuniyet için gerekli kredinin
alınması, uzun bir zaman dilimine yayıldığı için öğrencilerin gerekli krediyi
toplaması daha kolay oluyordu. Bu şekilde bu sistem, başarısızlığın,
öğrenciler dışında bir çok koşulun oluşturduğunu bir defa daha kanıtlıyordu .
Başarılı öğrenciler için de mezuniyet kredisini 2, 5 yılın sonunda tamamlayan
öğrenciler, 3 yıl değil 2,5 yılda liseden mezun olabiliyordu.” Başarısız öğrenci yoktur. Başarısız
dersler ve programlar , eğitim koşulları ve çevre
vardır” Ancak bu sistemin olumlu
özellikleri yanında Milli Eğitim Bakanlığınca alt yapı oluşturulmadan,
okul müdürlerinin görüşleri alınarak, acele geçilmesi sonucu; bir çok
sorunu beraberinde getirmiştir. Bu durumu eksi kabul etmemek gerekir, çünkü
aynı sorunlar tüm eğitim sistemlerinde de ortaya çıkmıştır. Çıkan sorunlara uygun illerde komisyonlar oluşturularak
“Sorunlar, çözüm yolları, düzenlemeler vb” yapılması
en akılcı yaklaşım iken ve sistem tam olumluya yönelirken; alt yapı da
gerekli düzenleme ile sorunun çözülmesi yerine, çok sayıda olumlu koşulların göz ardı
edilerek, bu çağdaş ve kısmen öğrenci merkezli eğitim sisteminin
kaldırılarak; tekrar eski sınıf sistemine dönülmesine bir anlam veremedim… “Geriye Dönüş” Bu sistemin uygulandığı yıllarda, uygulamaya
geçildiğinde çıkacak sorunlar bilindiği halde bu sorunların düzenlenmesi ve
çözüm bulunması, hatta ek düzenlemeler yapılması gerekirken……..
Bir ülkede gelişmenin ve kalkınmanın mimarı sayılabilecek, Mesleki ve
Mesleki Teknik Eğitimin en az % 40 seviyelerine çıkarılması ve
Geliştirilmesi, Desteklenmesi “ gerekirken….. İlerde ayrıntılı bilgi vereceğim. Özellikle, bölge ve
illerin koşullarına uygun ve o yörelerde geçerli olan programlar açılmasına
ağırlık verilerek yada illerin koşullarına uygun derslerin alınarak;
uygulamalar iş yerlerinde, fabrikalarda yapılarak, nitelikli kalifiye ara
gücü elemanı özendirilmesi yapılarak”
yönelmeyi sağlayacak ders programları yaygınlaştırılmış olsaydı yada
eğitim komisyonlarının raporları masa başında hazırlanma yerine, “Öğrenci, öğretmen, idareci,
üniversitelerin eğitim bölümlerinin, sivil toplum örgütlerinin vb.” geniş
kesimlerin görüşleri de eklenerek ,geniş bir
katılımla oluşturulmuş olsaydı. Bu şekilde objektif ve bilimsel düzenlenen,
İl Eğitim Raporları birleştirilerek;
Eğitim Şura’ sı toplantılarında görüşülüp,
üyelerce son şekli verilerek; gerekli yasal düzenlemeler gerçekleştirilseydi……. Daha çağdaş bir eğitim yolu tamamen açılacaktı…
Ayrıca, ilerde bahsedeceğim Eğitim
Programları: ”Yüksek Öğretime Hazırlayıcı Programlar, Mesleki ve Mesleki
Teknik Eğitime ve Yüksek Öğretime Hazırlayıcı Programlar, İşe - Yaşama ve
Yükseköğretime Hazırlayan Programlar” yapılanması asla
gerçekleştirilememiştir.
3.
ÖNERİLEN YENİ MODELLE BUGÜNE KADAR UYGULANAN
MODELLERİN KARŞILAŞTIRILMASI
Bugüne kadar uygulanan ve uygulanmakta olan eğitim
sistemlerin hepsinin ortak özellikleri:
I-Öğrencilerin bireysel farklılıklarına ve
özelliklerine uygun programlar oluşturulamamış,
öğrencilerin hazırlanan programlara göre yetiştirilmesi hedef
alınmıştır. Öğrencilerin başarı, ilgi, ihtiyaç, kişilik, duygusal zeka, kabiliyetleri ve isteklerinin
dikkate alınacak şekilde bir yönlendirme yapılmamıştır. “Yönlendirme, bazı özel programlar dışında
15-16 yaşları arası yapılabilir.” Sınıf geçme sisteminde
yalnız başarıyı dikkate alan bir yönlendirme;
ise ancak lise birinci ( Diğer
deyişle 9. sınıflarda) ve yalnız öğrencilerin
sınıfta aldıkları
ortak derslerdeki başarı durumlarını dikkate alınmıştır.
“Akademik Başarıya göre, alanlara yönlendirme yapılmıştır.” Öğrencilerin
kendi istedikleri alana yönelmelerini sağladığı,
ancak, bireysel özelliklerini
dikkate almadığı için uygulanmada yetersiz kalmıştır.
Kredili Ders Geçme sisteminde ise ortak dersler dışında, seçmeli
derslerden isteğe uygun dersler seçme olanağı verilmiştir. Bu durum, kısmen
de olsa klasik eğitim sistemine kıyasla; günümüze kadar eğitimde uygulanan,
daha demokratik ve daha çağdaş ilk düzenleme olmuştur.
II-Kredili ders geçme sistemi, kısmen de olsa öğrenci merkezli bir
sistem iken, “Her ne kadar program merkezli olmasına karşın en azından
öğrenciler kendi ilgi ve ihtiyaçlarına uygun dersleri belirleyerek seçme
şansları verilmiştir.” diğer iki sistem program merkezli olarak
uygulanmıştır.
III- İlköğretim dışında seviye gurupları oluşturulup, eğitimde
fırsat eşitliğinden her bireyin yararlanma olanağı sağlanamamıştır. Her ne kadar yapı olarak seviye guruplarına benzer öğrencilere
yalnız başarı testleri uygulanarak Fen Liseleri, Anadolu Liseleri, not
ortalamaları dikkate alınarak ‘Yabancı Dil Ağırlıklı
Liseler oluşturulmuş olsa da “Akademik Başarı Dikkate alınmıştır” genelde ‘ Genel Liseler, Anadolu ve
Fen liselerinin, Meslek ve Mesleki Teknik Eğitim
Liselerinin 9. sınıflarında görülen programlar ile
özellikle Ortak Dersler
hemen, hemen birbirinin aynı olması nedeniyle yönlendirmede başarı durumları
ile ilişkilendirildiği zaman; başarı durumları bakımından ayrıcalıklar
taşıyan bu öğrencilerin eğitimde fırsat eşitliği ve seviye gurupları
ile eğitim ilkeleri ve anlayışı ile çelişen uygulamalar yapılmıştır. Oysa
seviye gruplarının oluşturulmasının en önemli
gerekçesi farklı seviyelerde olan öğrenci gruplarının,
seviyelerine uygun ders programlarını uygulanarak; seviyelerinin çok
üst seviyesinde programlar yüklenmesini engelleyerek, aldıkları
programlarda, yetersiz yada başarısız olma yolundaki
engelleri ortadan kaldırmak amaç edinilmiştir. Diğer değişle, bireyleri
ortak ve özdeş gruplar haline getirerek “ özdeş gruplar oluşturmak” ;
seviyelerine uygun sağlıklı ve verimli bir öğretim programından, en üst
düzeyde yararlanmasını sağlamaktır.
Durum böyle olmasına rağmen, iş yönlendirmeye gelince; sanki bu
öğrenciler sınavlardaki başarı durumları ya da ilköğretim mezuniyet notları
aynı gibi düşünülerek; ÖSS ya da ÖYS sınavları veya birisi ile
sınava alınıp, sınav sonuçlarına göre yönlendirilmektedirler. Bu konuda
yapılan araştırmalar, öğrencilerin seviyelerine uygun hazırlanan
programlarda daha başarılı olduğunu göstermektedir. ( Başarılı olmanın koşullarından yalnız
bir tanesidir.)
Bu
nedenle öğrencilerin seviyeleri dikkate alınarak, ortaöğretime
yönlendirildiği günümüzde; yükseköğretime yönlendirmenin de bu seviyeler
dikkate alınarak yapılması gerekmez mi!... Yine
sistem içinde tüm lise türlerinin 9.sınıflarında alınan derslerin benzer
olması, öğrencilerin bu derslerden alınan notlarının çok düşük olması
durumunda “Akademik Zeka ile
bağlantılı göreceli başarı” isteyen öğrencilerin Mesleki ve Mesleki Teknik
Eğitim ve İşe-Hayata hazırlayan programlara geçişleri “ Özellikle Duygusal
Zeka ve Bireysel Özellikleri dikkate alınarak” sağlanabilirdi. Bu durumda,
yönlendirme için sağlıklı ve öğrenci merkezli “Bireysel Özelliklere Uygun”
bir yönlendirme gerçekleştirilememiştir.
Bu sistemlerde, yukarıda sayılan ortak olumsuz özelliklerle de
yetinilmeyerek, Anayasamızın Eğitim Hakkı bölümünde ve altına imza attığımız
“İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi” gibi uluslararası belgelerde belirtilen;
eğitimde fırsat eşitliği çiğnenerek, farklı seviyedeki “Lise Türleri”
bu öğrenciler farklı okullarda eğitim-öğretim görmeleri sağlanmıştır.
Fakat iş yüksek öğretim programlara
geçişe gelince, herkese aynı seviyede ve aynı koşullarda eğitim-öğretim
verilerek yetiştirilmiş gibi düşünülerek; elemeye dayalı sınav sistemleri
devreye girmiştir. İlk öğretimde İlköğretim sonrası Ortaöğretim
Okullarına ( Liselere Geçiş Sınavı ) Liselerden mezun olanlara,
önceki yıllarda ÖSS-ÖYS daha sonraki yıllarda
tek basamaklı ÖSS sınavında özdeş kümelermiş gibi
yarışa zorlanmışlardır...
Elemeyi esas alan, sınav niçin yapılır. Arz talep dengesinin karşılanmadığı durumlarda. Oysa bu
dengesizlikler bilinçli oluşturuldu. Öğrencilerin Akademik Zekası
gereği, derslerdeki başarı durumu dışında diğer bireysel ayrıcalıkları
dikkate alınan ve her öğrencinin yukarda belirttiğim, yörelerin, illerin
koşullarına uygun üç temel eğitim programına geçişine eşit ağırlıklı yer
verilseydi. “ Hiç değilse Mesleki, Mesleki Teknik, İşe Yaşama Hazırlayan
programlara % 35-40 yer verilmesinin düzenlemesi yapılsaydı. Bu program
mezunları lise sonrası iş hayatına atıldıkları için yükseköğretimi Açık
Öğretim Üniversitesi yolu ile tamamlayabilmesine olanak tanıyacak bir
düzenleme yapılarak” Arz talebi
karşılayacaktı.
İşin en vahim en çok fırsat eşitliğini
çiğneyen yönü ise başlangıçta tüm bu sorunlar ilgililerce bilinmesine,
dünyada ve Avrupa ülkelerinin bazılarında bunu
engelleyici yönlendirme sistemi bulunmasına, çoğu
eğitimcilerin ve l5. Eğitim Şurası Adana Bölge toplantısında
ilimizin bu konudaki önerilerine “Ben Şur ’a
üyesi olarak görüşlerimi kürsüden açıkladım ve özellikle Çukurova
Üniversitesi katılımcılarının da desteğini alarak, görüşlerim oy birliği ile kabul edildi ve kararlara
geçti.” rağmen, Sekiz Yıllık Zorunlu ve Kesintisiz Eğitim
uygulamasına yönlendirme boyutlu geçilmesi kararı çıkmıştır. Ancak
Sekiz Yıllık Zorunlu ve kesintisiz Eğitimin sonunda, öğrencilerinin
bireysel farklılıklarına uygun, istekli olarak
alacakları programlarda zorlanmadan başarılı olmalarını (
Yetenekleri oranında başarılı olmaları.) sağlayıcı yönlendirme boyutu bilinçli olarak çıkan yönetmelikte yer almamış ve
oluşturulamamıştır. Bu nedenle eğitimde sağlıklı
bir yönlendirmenin olmaması nedeni ile Meslek ve Mesleki Teknik Eğitim
veren okullara (Mesleki ve teknik eğitime yönlendirme) mezun oldukları
alanlarında iş bulma, alanı ile ilgili programlara kolayca geçmeleri vb.
özendirici önlemler alınmadığı gibi alanları ile ilişkili
4 yıllık fakültelere (Öğretmenlik dışında Lisans
Programlarına) geçişlerinin yolu kapanmıştır. Tüm bu
nedenle, bu okullara öğrenci akışı azalmıştır. (Burada
yapılan asıl yanlışlık öğrencinin ortaöğretimde
yöneldiği programın bir üst programına
yönelememesidir. Bu uygulama,
yıllardan beri Mesleki ve Teknik Eğitim alanında
okullaşma oranının en az % 40-50 civarına
çıkması için verilen çabaları ve mücadeleleri bir defa
daha boşa çıkarmıştır.
Almanya gibi bir çok
gelişmiş ülkede mesleki ve mesleki teknik eğitime verilen ağırlık sayesinde,
2 Dünya savaşından yenik çıkan Almanya Yönlendirici Eğitim yapısı nedeni ile
kalkınmıştır. Üretken bir toplum olarak kalkınıp,
gelişmemiz, zenginleşmemiz ve çağdaş ülkeler
seviyesine gelme çabalarımız hatta onları geçme
düşüncelerimiz, hayal olmaya devam etmiştir.
Atatürk’ün belirttiği gibi iç ve dış düşmanlarımız bir
defa daha galip gelmişlerdir. Adeta Mesleki-teknik eğitim katledilmiştir.
Büyük emeklerle ve çabalarla ortaya çıkan ve
genel eğitimden masraflı olan bu okulların sonuçları
alınıncaya kadar, desteklenip, katkı sağlanacağı yerde, dinamitlenmişlerdir.
(Bu gün gelişmiş ve çağdaşlaşmış ülkelerin gelişmişlik düzeylerinin
ölçülmesindeki ölçütlerden birinin Mesleki Teknik Eğitime verilen
önemle ilişkilidir!..) Bu alanın gelişimi için
Sanayiciler teşvik edilerek, vergi muafiyeti, alt yapı hizmetleri, düşük
faizli kredi vb. ihtiyaçları olan kalifiye ara gücü elemanlarını yetiştiren
okulları destekleyebilir, hatta kendileri oluşturabilirlerdi. Hatta gündeme
getirilmesi bile farklı görüşler ortaya çıkarabilirdi. Ancak tüm gerçeklere rağmen halen Akademik
Başarı dışında diğer bireysel ayrıcalıkları ve ülke, bölge, il gerçeklerine
uygun olmayan yada çağımızda geçerliliğini yitiren programlara ağırlık vermeye
direnenler, acaba dünyanın gelişmemiş ve eğitimden nasip almamış, balta
girmez yerlerinden mi? Yoksa uzaydan mı geliyorlar? Merak ediyorum. Yoksa
amaç yine farklı mı? …….
Bu görüşü ortaya atıp,
okuyucularımın yorumuna bırakmanın yanlış olmayacağı düşüncesi ile
tepkilerimi sürekli söylemek bir defa daha haykırarak, sesimi bu
duyma ve işitme engellilere duyurmak istememin yanlış anlaşılmayacağını
umuyorum. Bu cümlemle, okuyucularımın bu sözleri kimlere yakıştırıp gönderme
de bulunduğum anladıklarından eminim. Ancak bu kelimeyi, o kişilere
yakıştırmamdan dolayı gerçek duyma engellilerden özür diliyorum.
Ama sistem değişikliğinde yine yapacaklarını yapmışlardı. 8 Yıllık Zorunlu ve Kesintisiz Eğitimin sonunda,
Yönlendirmenin getirilmesi hususundaki 15. Eğitim Şurası Adana Bölge
Toplantısında Gaziantep ilinin komisyon üyesi olarak katıldığım toplantılar
da: “Özellikle, 8 Yıllık Kesintisiz ve Zorunlu Eğitime ülkemizde süre
kaybedilmeden geçilmesini desteklemenin en önemli nedeni, ülkemizde zorunlu
eğitim düzeyinin kız ve erkek ayrımı yapılmadan arttırılması ve 8 yıllık
eğitimin sonunda bu gün çağdaş ülkelerin bazılarının özellikle
Almanya Eğitim Sisteminde olduğu gibi, yönlendirmeye ağırlık
verilmesi gerektiği komisyonumuzca ısrarla belirtilmiştir.” Bu
görüşlerimizin Şura kararlarında yer almasına rağmen, böyle
bir yönlendirmenin ‘8
Yıllık Kesintisiz ve Zorunlu Eğitime geçişte, yönetmeliklerde, yönlendirmenin yer
almaması ülkemiz ve eğitimimiz için büyük bir talihsizlik olmuştur.” Eğitimimizde 8 Yıllık Zorunlu Eğitim Düzenlemesine, isteksizce,
geç de olsa geçilmesine zorunlu bırakılarak, karar verenlerin,
kasıtlı ve bilinçli olarak yönlendirme yapısını almamaları; 8 Yıllık
Kesintisiz ve Zorunlu Eğitimin, ÜLKEMİZDEKİ TÜM BİREYLERİN EĞİTİM
SEVİYESİNİ YÜKSELTECEĞİNİ VE BİLİNÇLİ, ÇAĞDAŞ, DOMOKRAT BİR GENÇLİK
YETİŞTİRİLMESİ hedefini içine sindiremeyen çevrelerin, ya piyon
oldukları ya da siyasi ve karanlık düşüncelilerin bilinçli olarak
yaptıklarına inanmaktayım. Çünkü bu kesimler yönlendirmenin
olması durumunda, HER BİREYİN BİREYSEL ÖZELLİKLERİNE UYGUN PROGRAMLARDA
YETİŞMESİ VE UZMANLAŞMASI SONUCU ÜRETKEN VE KALKINAN GENÇLİK SAYESİNDE
ÜLKENİN KISA SÜREDE HER ALANDA GELİŞECEĞİ…… yönlendirme
olmadan bireysel eğitim ve mesleki
teknik eğitimin yolunun tıkanacağını ve buna bağlı ülkemizde ileri
tarihlerde “GEELECEKTE” sorunlar
yaşanacağını; ÜRETKEN BİR NESLİN YETİŞMEMESİ KALİFİYE VE ARA GÜCÜ
ELAMANLARINA İHTİYAÇ DUYULMASI VE İHTİYACIN MEVCUT EĞİTİM SİSTEMİNDE
KARŞILANMAMASI BAHANE EDİLEREK; SİYASİ ÇIKARLARINA UYGUN EĞİTİMDE YENİ YAPILANMA
VE DÜZENLEMELERE GİDİLECEĞİ…..kendilerinin bu
durumdan yararlanarak, ‘Karanlık suda balık avlayarak” bu olumsuzlukları
sürekli kullanmak için düzenlemişlerdi. 8 Yıllık Kesintisiz ve
Zorunlu Eğitimi bizim gibi sürekli destekleyen ve ülkemizin
gelişip, kalkınmasında ve çağdaşlaşmasında önemini bilen, çağdaş,
demokratik, laik, milliyetçi, inkılapçı, insan hak ve özgürlüklerini
savunan Atatürkçü Eğitimcilerin, bu çabalarını boşa çıkarma, oyunlarına
gelme, düşüncesinden yola çıkarak bilinçli olarak düzenlediklerini
biliyorum. “ Ülkemize uzun yıllar
hakim olan EGİTİME SİYASETİN ALET
EDİLMESİ…..Darbeci Zihniyetlerin de ekmeğine yağ
çalmış. Siyasiler, kendi siyasi hesaplarını düşünürken, bu yanlışın
alternatifini gözden kaçırarak; istemeden kendi sonlarını da
hazırlamışlardır. İlgili
çevreler ve kuklası kişiler, bu eğitim sisteminin mevcut yapısından
kaynaklı bu düzenlemenin, uygulanmalarda, ortaya çıkacak ve yaşanacak
sorunları, karmaşayı ve kaosu bahane ederek, ilerde aynı sahte Atatürkçüler
gibi eğitim sisteminin çarkını da kendi lehlerine her an çevireme bahanesi
yaratabilecekleri düşüncesiyle; açık kapılar bırakarak “Bilinçli olarak
eksik ve yanlış düzenleme içinde olmuşlardır” ülkemizde 8 Yıllık Kesintisiz
Eğitim uygulamasına
yeri ve zamanı geldiğinde, son verebileceklerine
inanıyorlardı. Aynı Atatürk’ün
görüşlerinden çok onun heykellerini dikip putlaştıran 12 Eylül
zihniyetindeki eğitim yöneticileri, Türkiye’ nin
Türkiye olmasını sağlayan Türk Büyüklerini tanıtma yerine bilinçli olarak,
insanların süreç içinde gözünden düşmesinin kapısını aralamışlardır.
Çünkü yıllarca bu ve benzeri planları gerçekleşmiş ve gerçekleşmeye
devam edecektir…
“ Göle çalınan maya
yoğurt tutmuştu..!” Oysa unuttukları bir
şey vardı !..
T.C. Devletinin, Aralarından, ülkemize hizmeti geçmiş Siyasi Partileri,
Atatürk gibi eşsiz ve değerli bir
lideri ve silah arkadaşlarını yetiştiren, Bir Kurumun mensuplarını
karşılarında bulacaklarını düşünemediler.
“Darbeciler dışında” Ülkesini seven ve demokrasiye bağlı
Atatürk ‘ü ve çok yönlü görüşlerini kendilerine
sürekli rehber edinmiş ve
takipçisi Silah Arkadaşlarının... Liderleri, Sivil Toplum örgütlerini ÖZELLİKLE HALKIN GÜCÜNÜ…. Türk Aydınlarını ve benim gibi düşünen…… Türkiye Cumhuriyeti nin
bölünmez bir bütünlük içinde demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti
kalmasını, çağdaş gelişmelere açık, geriye değil hep ileriye doğru
gelişmeyi hedefleyen, sürekli toplumu yenileyen, geliştiren ,
her zaman olduğu gibi birlik ve
beraberlik ruhu ile çalışarak, her güçlüğü
başarı ile yeneceğimiz ve ülkemizi
kalkındırmanın Atatürkçü Düşünceden geçtiğine inanan ,
eğitimcilerin; kurumların daima var olduğunu ve var olacağını !.. Halkın Gücünü… Bir gün seçimlerle yada
darbe ile gelenlerin gideceklerini…
Bu
kötü ve geriye gidişe ne pahasına olursa olsun dur
diyeceklerini... Düşünemediler...
Ama
bu karanlık düşüncelerin savunucularının, yenilikçi görüntülerinin
arkasındaki maskelerinin düşmesi, karanlık yüzlerinin halkımız tarafından
görülmesi; karanlık düşünce ve emellerinin gerçekleşmemesi için
Lütfen!.. İvedilikle!..
“Çağdaş-
Demokratik-yönlendirici Eğitim Sistemi “ uygulamasına en
kısa sürede geçilmelidir. Çünkü onların bu emellerini gerçekleştirme
çabalarını sürekli engellemeye çalışan HALKIN GÜCÜ, Atatürkçü, Vatansever Gençler…
Bu yeni ve demokratik sistemle, ülkemiz
iç ve dış tehditlerden kurtulacak, yalnız kalmayacaktır. Çağdaş, demokrat,
laik ve Atatürkçü, eğitilmiş yeni nesli, gençliği, kısaca geniş
halk kesimlerinin sürekli desteğini arkasında bulacaktır. Ancak bu
gelişmeden sonra, halkın güveneceği genç kuşaklara Atatürk’ün teslim ettiği
manevi mirası tereddütsüz devrederek ülkemiz çağ dışı eğitim
sisteminden kurtulmuş olacaktır. Aksi takdir de çok yakın tarihlerde, çağ
dışı eğitim sisteminin destekçileri ve işbirlikçileri arttığında, mevcut
eğitim sisteminin istedikleri gibi düzenlemeler yapmalarına açık
yapısı ile eğitimdeki bu çarpık ve bozuk yapıyı da bahane ederek, geniş
kesimlerden alacakları destekle sistemde kendilerine uygun yapılacak yeni
düzenlemelerle, hedefledikleri, “ İleriye değil geriye çağ atlamamızı
sağlayan !..”
özlemini duydukları, gelecekte kullanabilecekleri nesilleri yetiştirerek,
daha önce belirttiğim ve dersler çıkaramadığımız geçmişteki oyunları tekrar
tekrar oynayarak, verilen eğitimle geniş halk kesimlerini bir anda kendi
destekçileri olarak karşımızda bulabilir !.. iktidar olmalarını ve emellerini
gerçekleştirme özlemlerini, engelleme yetkisini ve gücünü
kaybedebiliriz!..
Bu çevreler 1993- 1994 yıllarında, sistem
değişikliğinde bile, yine yapacaklarını yapmışlardı. 8. Yıllık Zorunlu ve
Kesintisiz Eğitimin sonunda, Yönlendirme Boyutu getirilmesi
hususunda, 15. Eğitim Şurasının Gaziantep İli ve Adana Bölge
Toplantısında; bu konuda konuşmalarımın oylanıp kabul edilmesi ve Şur’a Kararları’ nda
yer almasına rağmen; siyasi eğilimler bir defa daha galip gelerek, tavsiye
niteliğinde ki bu kararları uygulamaya koymamışlardır. 8. Yıllık Zorunlu ve
Kesintisiz Eğitimi yönlendirme boyutu olmadan düzenleyerek, bu Kesimlerce,
bu çağdaş düzenlemenin bilinçli olarak yönlendirme olmadan sağlıklı
yürümeyeceği , fazla kazanımlar getirmeyeceği,
hele, hele aksaklıkların çıkmasının kaçınılmaz olduğu çok iyi
bilinerek, 8 yıllık zorunlu eğitim yönlendirme olmadan düzenlenmiştir. Sonuç olarak, 8 Yıllık Kesintisiz ve
Zorunlu Eğitim düzenlemesi, düşündükleri gibi ürününü vereceğinin
kaçınılmaz olduğu çok iyi bilinerek düzenlenmiş ve yönlendirme siz bu
sisteme geçilmesini karara bağlamışlardır. Bu nedenle bu kişileri, bu yanlış eğitim mimarlarını; hiç de hafife
almamak gerekir... Zamanı gelince, yıllar sonra bu düşünce ve görüşlerimde
ne kadar haklı olduğumu 8 Yıllık Kesintisiz ve Zorunlu Eğitim Sisteminden
geriye çark edildiğinde anlayacaksınız….Ancak yine
çok geç kalmış olacaksınız……….Bu tür yapay düzenlemeler bilinmelidir,
ayrışmanın yada bölünmenin yolunu aralayabilir…… Asla ve asla emperyalizmin
bu oyununa gelinmemelidir…
Ortaöğretimde ise oluşturulan yönelme yapısı daha önce de değindiğim gibi
yalnız derslerdeki başarı durumunu dikkate almaktadır.Her
ne kadar ilgileri,yetenekleri dikkate alınır diyorsa da başarı da belirli
bir ölçüt getirmesi ve yöneleceği programda avantajlar elde etmemesi,
öğrencinin istediği programa yönelmesini engellemektedir. Bu
sistemde yönelme: Türk-Dili Edebiyatı ve Matematik notları Ağırlıklı
Ortalaması; Genel Liselerde : 2.5, Yabancı Dil Ağırlıklı
Liselerde 3 olan öğrenciler TM ( Türkçe-Matematik)
diğer değişle eşit ağırlıklı programa yöneltmenin sonucunda,
öğrencilerin yöneldikleri alan dışında başka bir
programa yönelmelerinin yolu kapalı ve sınırlı tutulmuştur. Yedi alana-programa yönelme yapılacağı belirtilmesine rağmen,
öğrenciler sınav gerçeği nedeni ile ağırlıklı Fen Alanına, Fen dersleri
gerekli koşulu sağlamıyorsa, Türkçe Matematik alanına yönelmekte, bazen
Sosyal Bilimler Alanı bile açılamamakta ya da yetersiz açılmakta, diğer
dört alan-bölüm bazı okulların özel yapısı gereği açılmaktaysa da il
genelinde bir iki şubeyi geçmemektedir. Özel bazı okullarda
bir şubelik Yabancı Dil alanı açılmaktadır.
Ayrıca sistem, ” Yönelmede, öğrencinin ilgi, yetenek, başarı
ve istekleri dikkate alınır.” koşulunun yanında
herhangi bir alana yönelmede; belirtilen derslerde belirli not
ortalamasını tutturma zorunluluğu getirilerek, kendi kendisi
ile çelişmektedir. Öğrencilerin uzman kişilerce, ilgi, yetenek,
kişilik, istek vb. bireysel ayrıcalıkları belirlenmiş
olsa bile başarı durumu uymadan yönelme
şansları olmadığından, alana geçiş için belirlenen derslerden
ortalamanın altında kalanlar istemedikleri alana,
yönetmelik gereği idareciler tarafından yöneltilmek zorunda
bırakılmışlardır. Uygulamada, ancak Meslek ve
Mesleki Teknik Liselerindeki öğrencilere ek puanlar verilerek
yöneldikleri alanla ilgili meslek programlarından, üst
programlara yönelmelerinin, yolu kapanmıştı. Daha sonra eleştiriler
alınınca, yapılan düzenleme ile Meslek Yüksek
Okullarına geçişlerinin yolu açılmıştır ki !..
Oysa
yönlendirmede, bütün öğrencilerin ayrım yapılmadan aynı şekilde
yönlendirilmesi esas olmalıydı. Her öğrencinin doğuştan
getirdiği gizil güçleri yani tüm bireysel
farklılıklarının dikkate alınarak; belirlenen bir kaç
program yerine ( İlgi, yetenek, başarı ) dikkate alınarak oluşturulmuş
birden çok programa rehberlik yapılarak, “Yönlendirme Komisyonunun
aldığı kararlar doğrultusunda” belirlenen ve seçeneklerin sunulduğu
alanlardan (Öğrenci bilgilendirilip, yol gösterildikten sonra) isteğine
uygun ilgili bir programa geçişinin sağlanması gerekmektedir. (İleride, Yönlendirme konusunda ayrıntılı
ele alınacaktır. )
Bu
şekilde bir düzenlemede hiç bir sorun yaşanmayacaktır. Bir
örnek vermek gerekirse: Öğrencinin, Din Eğitimi- Öğretimi veren bir
programa koşulları uyuyorsa ve kendisi de istiyorsa yönelmesi
sağlanmalıdır. Bu meslekle ilgili yükseköğretime yönelerek
; Din Eğitimi Öğretmeni ya da Din Adamı, bilim adamı, ilahiyatçı,
müftü vb. olabilir. Başka bir mesleğin mensubu olamaz.
Ancak alanında kendini geliştirip, kariyer yapmasının
yolu açıktır... Ya da yöneldiği alanlar dışında alanlara yönelmesi için
seçenekleri varsa bu alanlardan birine yönelebilir. Öğrenci Çok Programlı
Lisenin Eğitim Bölümüne yöneldiğini varsayalım. Buradan Eğitim
Akademisine yönelerek eğitimci olabilir. Başka bir meslek sahibi
olamadığı gibi başka meslek mensupları da eğitimci olamamalıdırlar. Başarı
ya da yeteneğine uygun olmayan veya Yönlendirme Komisyonunun yönelebileceği
alanlarla ilgili seçenek bulunmayan bir alana yönelemez. Bütün diğer
alanlarda da ilgili programa yönelen bir öğrenci hem koşulları uyduğu hem
de kendisi istediği için yönlendirilmiştir. Üst eğitimini bile bu alanda
yapacağını başlangıçta kabullenmiştir. Ancak bu öğrenci yönlendirme
komisyonun kendisi için belirlediği alanlardan her hangi birine
yönelmesi yolu kendisine sürekli açık tutulmuştur. Bu alana geçiş ise
belirlenen koşulları yerine getirmesi durumunda gerçekleşir.
Yine
ülkemizde, işe ve hayata hazırlayıcı programlara gereğince yönlendirmeye
önem verilmemiştir. Oysa illerin ihtiyaçlarına ve koşullarına uygun bu
meslek sahiplerine büyük ihtiyaç bulunmaktadır. Ancak öğrenimli kişilerin
boşta kalması; bu alanlara yönlendirmeyi olumsuz etkilemektedir. Gerçekçi
bir yönlendirme sisteminde bu sorun ortadan kalkacaktır.
Bununla da kalınmayarak, son yıllarda ÖSYM’ce (1997 yılında)
“Ağırlıklı orta öğretim başarı puanı” uygulamasına geçilince, büsbütün
eğitimde fırsat eşitliğini ortadan kaldıran, mezun oldukları programlara
göre eşitsizlik yaratan uygulamaları ortaya çıkarmıştır. Ayrıca
Mesleki-teknik Eğitim alanı ile ilgili düzenlemeler, bu alanların
cazip hale gelmesi yerine büsbütün, yok olmasını ve ortadan
kalkmasına katkı sağlamıştır.
Bu tür anlayışlarla toplumumuza lise ya da üniversite mezunu olup da iş
bulamayan genç işsizler ordusu yetiştirmekle kalmıyoruz; ülkemize
, ülkemiz gençliğine kötülüklerin en büyüğünü yaparak, amaçsız bir
nesil yetiştirmenin temelini atmış oluyoruz.
Öğrenme yöntemlerinden en kalıcı olan yöntemlerden biri, “ Yaparak ve
yaşayarak öğrenmedir.” Çocuklarımız, büyüklerin yıllarca lise ya da
üniversite eğitimi alarak, bir işe yaramadıklarını, yıllarca eğitim
görmeleri nedeni ile tüketici olan ve öğrenimi sonrası bağımsız,
özerk ve üretken bir birey olmak için hedef belirleyip, bu hedefe ulaşmak
için çaba gösteren ; ancak sonuçta kendini
boşlukta bulup, hayal kırıklığına uğrayan; bununla da kalmayıp ailesine
bağımlılığı devam eden gencin, yaşadığı duyguları, ezikliği ve hayal
kırıklığını düşünebiliyor musunuz ? Sizler göremiyor olabilirsiniz oysa
Türk Milletinin zeki çocukları bu gerçekleri görüyorlar. Bunun sonucu
olarak bu kadar çaba gösterip, üstelik çocukluğunu, gençliğini bile
yaşamadan sürekli ders çalışarak, özveride bulunarak, bu da yetmezmiş gibi
yarış atı gibi sınavlara koşturarak, bu maratonda sınav stresi, bunun
sonucu sınav kaygısı ve tüm gayretlerine rağmen bazen başaramama,
hedeflerine ulaşamamamın sonucu yaşadığı bunalımların ve depresyonun !.. Sorumlusu kimler!.. Bu da
yetmezmiş gibi tüm bu mücadeleler sonun da Kaldırım Mühendisliği dışında
elde edilen bir hiç !..
Üniversite
mezunu genç, 15-20 yıllık uzun bir süreçte bin bir güçlüklerle eğitim
için gösterdiği çabalar, ailelerin gösterdiği özveriler sonunda,
işsizler ordusunun kervanına katılmak. Nasıl bir
duygudur biliyor musunuz !.. Ama Üniversiteyi bitirmenin ayrıcalığı
var. Her üniversite bireyleri meslek sahibi yapmıyor. Diyeceksiniz. Doğru
ancak bu ülkemizin koşulları için ne derecede geçerlidir.
Lisede,
bir yıl sınıf tekrarı sonucu başarısız olup, sokağa atılan delikanlıyı;
Meslek Lisesini ve Genel liseyi bitirip, (Yakında lise birincileri ve bazı
Süper ve Anadolu Liseleri mezunları da aynı sorunları yaşayacaklardır.)
yıllarca dershanelere giderek yüksek okula gitme hayali kuran gencin,
üniversiteyi kazanamadan askere giden ve gelip kendini acımasız dünyada
boşlukta bulan ya da yukarda belirttiğimiz gibi üniversiteyi bitirip iş
bulamayan gençlerin suçu ne !..
Yıllarca ailesine bağımlı olan, bir gün üretken bir insan
olmak ve hayallerini gerçekleştirmek, özgürce yaşamak özlemini yıllarca
düşleyen, bir anda kendini boşlukta bularak, hata yapmaya eğilimli bu
gençleri, fırsatları değerlendirerek kullananların hiç suçu yok mudur!.. Gençlerimize,
insanlarımıza, Bedavacılık!.. Beleşçilik!
Vurdum duymazlık ! Umursamazlık
! Acımasızlık! Vurgunculuk! Talancılık! Hortumculuk! Bu yeni
davranışları kimler kazandırdı... Asıl suçlular nerede !..
İşte bu gerçekleri yaşayarak gören çocukların, gençlerin eğitime karşı
olumsuz tutumlar geliştirmeleri, yıllardır eğitimcilerin kazandırdığı
insancıl, insana değer veren bakışı değiştirebilir. Bununla birlikte,
insana değer vermeyen, geçmişine de sahip çıkıp değer veremediği gibi
ülkesini sevemez ve değer veremez.
Bunun sonucu, gelecekte ellerine fırsat geçtiğinde kendi çıkarlarını
tüm çıkarların üstünde tutmaları, yalnız bencilce kendi kendilerini
düşünmeleri, bedavacı, vergi yüzsüzü, kolaycı kazanç yolunu bulucu yeni
ahlak anlayışları, insanlara karşı olumsuz bakış açıları kazanmaları ya da
hayallerini yararlı birey olarak kazanamadıkları için kendilerine kucak
açıp maddi, manevi çıkar sağlayan, kendilerine birey olarak değer veren
çetelere girmeleri, işleri yapmaları, çıkarı uğruna insana zarar verecek
eylemlere girişmeleri ya da ben merkezcil dünyasının ödüllendirilmesi
gereği kendilerini çıkar sağlayan davranışlara yönelmeleri,
kendini bu duruma getiren bozuk düzene, insanlara duyduğu kinin gereği, öç
alma duyguları baskın çıkarak mazoşist ve sadist yönleri gelişip, nevrotik bireye dönüşerek; bölücü, yıkıcı örgütlerde
yer almayı tercih etmeleri kendi istekleriyle mi belirlendi
? Yoksa tüm olumlu seçenekleri denemelerine rağmen kendilerine
fırsatlar verilmediğini, onları bu duruma itenlerin beleşçi, kendi çıkarını
düşündürücü örnek davranışları ve bu davranışların ödüllendirilmesi,
olumsuz davranışların sürekli teşvik edilmesi ve davranışa
dönüştürülmesinden yaparak, yaşayarak öğrenmenin ve eğitim sistemimizin
sorumlu olduğunu nasıl inkar edebiliriz!..
Bu çarpık sistem devam ettikçe, her gün sayıları çığ gibi büyüyerek,
ülkemizi kaosa götürecek bu insanlar bizim
ürünümüz oldukları asla unutulmamalıdır. Eğitimin, topluma yararlı birey
yetiştirme işlevi zararlı birey yetiştirerek geri dönüt- çıktı-ürün veriyorsa , Önerdiğim
bu sistemi tekrar düşünme, irdeleme sırası
gelmedi mi !..
Bu
gün gelişmiş ülkelerde eğitime verilen önem ülkemizde verilmiş olsa, ekonomik
durumumuz ne olursa olsun bu olumsuzlukları yaşamayacaktık. Şayet bu
olumsuzlukları yaşayan insan sayısı bu gün ülkemizde çok değilse, bu Türk
Ulusunun aile yapısından, ailenin verdiği eğitimden ve ailelerin birbirine
bağlılığının ve desteğinin devam etmesindendir.
Eğitin
sisteminin düzenlenerek, Çağdaş-Demokratik-Bireysel Eğitim Dizgesine
geçildiğinde. Gelecek kuşakların eğitimi kadar, yetişkinlerin, ailelerin,
hatta ceza evine ya da kötü yola düşen kader kurbanlarının tekrar
topluma kazandırılmaları için eğitim eri esas alınıp, topluma yararlı
bireylere dönüşümleri sağlanacağı unutulmamalıdır.
4- Katılımcılık yeterince gerçekleştirilememiştir. Öğrenci -
öğretmen-veli üçgeni sağlıklı olarak
oluşturulamamıştır.
Ancak
yeni uygulamanın olumlu yönlerinden biri, öğrenci temsilciliği
sisteminin hayata geçirilmesi olmuştur. 15. Eğitim Şurası Bölge
toplantılarında ilimizin görüşler olarak; görüş
bildirmeme, şura kararlarında yer alan ilgili
husus “Eğitim Bölgeleri –Kurumları” yönetmeliğinde yer
almasına rağmen; Kredili Ders Geçme Sisteminde alt yapı kadar etkili olarak
uygulamada aksaklıklara yol açan yönetici-öğretmen direnci bu uygulamada da
kendisini göstermiştir. Bugün ilköğretimi bırakalım çoğu ortaöğretim
okullarında araştırma ve incelemeler yapıldığında “ Öğrenci temsilciliği”
sisteminin tam anlamıyla ya da hiç uygulanmadığı görülecektir. Çünkü
yönetici-öğretmen öğrencilerin eğitime katılımına karşı çıkmaktadırlar.
Katılımcılığı benimsememektedirler. Öğrencileri toplantıya bile
almamaktadırlar. Bu nedenle bu düzenlemenin de ileride uygulanamayacağı
endişesini taşıyorum. Bunun amacı katılımcılık bilinci kazandırılmayan yeni
nesiller yetiştirerek, parçalanmaya, bölünmeye yada
demokrasiyi terk ederek, geriye gidişe dur diyebilecek, birliktelik,
beraberlik ve katılımcılık ruhumuzu ortadan kaldırmaktır. Bu tehlike bu gün
olmayabilir. Ancak ilerde ortaya çıktığında, duyarsız gençlik
yetiştirilmeli ki……. Atalarımızın kanları ile
sulanmış bu topraklara sahip çıkacak, katılımcı gençlik cılız ve çaresiz
kalsın……..
Oysa
ben 1992-1993 yıllarında görev yaptığım Gaziantep Bayraktar Lisesinde
öğrenci temsilciliğini ve öğrencilerin eğitim-öğretime katılımını idarenin
izni ve öğretmen arkadaşlarımın büyük bölümünün destek ve katkıları ile
oluşturdum. Uygulamada başlangıçta direnç gösterilmesine rağmen daha sonra
öğrenci, öğretmen ve idareci arasındaki yanlış anlaşılmalardan oluşan
sorunların çözümlenmesi ve öğrenci sorunlarının süreç içinde azalması ile
öğrenci temsilciliği sistemine eğitim-öğretime katkısından dolayı
sıcak bakılmış ve de benimsenmiştir. Katılımcılık, gençler arasında
işlerlik kazandığı süreçte demokratik anlayışlarda kaçınılmaz olarak var
ola gelecektir.
5- Yörelerin özelliklerine uygun eğitim-öğretim programları (
Yalnız İlköğretim birinci kademede sınırlı olsa da uygulanmaktadır.)
yeterince uygulanmamaktadır. Buna uygun eğitimin her seviyesinde,
illerin özelliklerine uygun programları oluşturucu düzenlemeler
yapılmalıdır. Amaç illerden başlanarak, tüm ülkemizde kalkınmanın
kapılarını süreç içinde aralamak ve gerçekleştirmekdir.
6-
Sistemin öğrenci merkezli ve öğrenenler okulu
olabilmesi için eğitim-öğretimde öğrenci
görüşlerinin alınması , çağdaş
yöntem ve tekniklerin, araç ve gereçlerin kullanılması
öğrencinin aktif öğreniminin esas alınması,eğitimde
etkili verimli ve kaliteli bir eğitim-öğretim ortamını
oluşturmaktadır.
Bu amaçla öğrenciyi merkeze olan bireysel
ayrıcalıklara uygun bir yönlendirme esasına dayanan bir sistem
oluşturulmalıdır.
Çağdışı
eğitim yöntemleri yerine ( Çocukların gururunu rencide etme, utandırıcı,
kötü sözlerle aşağılayıcı, hatta insanlık ayıbı olan dayağı kullanan,çocuk eğitimine son
verilerek ”Eğitimde çağdaş bir anlayış ve yaklaşımla” her bireyin ilgi,
yetenek ve potansiyeline uygun yetiştirilme esas alınmalıdır.
Çağdaş bir sistemde öğrencilerin
zorlanmaları, isteksiz öğrenmeleri, dirençleri azalacak hatta ortadan
kalkacaktır. Bireyin ilgisinin olduğu bir alanda isteği
ve motivasyonu üst seviyede
olacağından birey zorlanmayacak, direnç göstermeyecek ve yeteneği olduğu derslerde
kolaylıkla öğrenme oluşacak, birey istekli olduğu alanda severek, başarılı
olarak kendini geliştirecek; başarının verdiği güven duygusu ile alanında
uzmanlaşacaktır.
Yine bireyleri
farklı yeteneklerine rağmen, ayrım yapmadan insan olarak değer
verildiği, önemsendiği oranda üretken, sağlıklı ve
verimli bir bireyler olarak mutlu sağlıklı toplumun bireylerine
dönüşeceklerdir. Bunun sonucu ülkemizin insanları, sağlıklı kişilik ve
karakter sahibi bireyler olarak topluma yararlı bireylere
dönüşeceklerdir.
20 ve 21. Yüzyılın eğitim anlayışı,
alanında uzmanlaşmış ve yetkin, nitelikli ve üretken insan yetiştirmek
olacaktır. Yani bütün dünyayı tek bir pazar olarak görme hedefine ulaşmak
için çaba içinde bulunulan ve küreselleşen dünyada yerlerini
alabilmeleri için eğiterek,yetiştirdikleri
genç kuşakların zekalarını çok yönlü kullanabilme olanaklarına sahip
olmaları önemli hale gelmektedir. Farklılıklar, çeşitlilikler doğaldır ve
demokrasinin gereklerindendir. Ancak bu farklılıkların bir değer olduğu
anlayışı ile yola çıkılmalı, farklı özelliklere sahip bireylerin güçlü
yönlerinde üst düzeyde gelişmelerine, zayıf yönlerini ise kapasiteleri
oranında güçlendirmeye çaba gösterilmesi çağımızın eğitim felsefesi,
ilkeleri, işlevleri ve olmazsa olmazlarından olmalıdır. Aksi takdirde
gelecekte hangi okulu bitirerek meslek ya da iş sahibi olmanın öneminden
çok, alanında nitelikli yetişmiş olması ön planda olacaktır. Diğer değişle
yeteneğine uygun olan alanda yetişmiş, kendini yetiştirip, kanıtlamış ya da
uzmanlaşmış nitelikli insan gücüne her geçen gün daha çok ihtiyaç
duyulmaktadır. Buna bağlı olarak insanların sosyal değerlerinde
değişiklikler olması kaçınılmaz hale gelecektir. İşte küreselleşen bu
dünyada uygar bir ulus olarak yer alabilmemiz, nitelikli ve yetkin insanlar
yetiştirmemizi ön plana getirmektedir. Çağa ayak uydurmak için değişen
sosyal değerler sistemine ayak uydurmak, genel kültürün aktarılması
işlevini gerçekleştirmek için ülkemizin, illerin koşullarına uygun yeni
derslerin ve programların konulmasına ihtiyaç bulunmaktadır !..
Bu amaçla, Çağdaş, Yönlendirici
ve Bireysel eğitim sisteminde bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırıcı
düzenlemeler getirilmiştir. Ayrıca eğitim işi siyasetten arındırılarak,
demokratik ve katılımcı bir anlayışla eğitim görevini yerine getirme işlevi
bizzat eğitimin içinde olan uygulayıcıların yetkisine bırakılmıştır.Eğitimin aynı şekilde yönetimi
eğitimciler tarafından seçimle iş başına getirilen nitelikli ve koşulları
uygun olan deneyimli yöneticilere bırakılmıştır. Bununla da yetinmeyerek
katılımcılık ve denetim anlayışı ile oluşturulan kurul ve komisyonlar yolu
ile görevler kadar sorumlulukları ve yetkilerin paylaşımı sağlanmıştır. Bu
yolla yönetimin tek elde ya da bazılarının tekelinde toplanmasının ve kendi
keyfi yönetimlerini engelleyici demokratik düzenlemeler yapılmıştır.
|
|
|