STRESS, ÇAĞIMIZIN VEBASI SRESLE MÜCADELE YÖNTEMLERİ

                                                                                                      ÖN SÖZ

                                      Ön Söz   

     Çağımızın hastalığı olan, veba gibi yaygın ve salgın olarak her türlü psikolojik, ruhsal ve bedensel hastalıkları tetikleyen STRES çağımızın zor, güç koşullarının üstesinden gelemeyerek, uyum sağ lama güçlükle ri oranında ortaya çıkış koşulları oluşmaktadır. Da ha önce yayımlanan Yaşamınızı Zehir Eden İzleri Temizlemek adlı yapıtta, duygu ve düşüncelerimizin özellikle negatif olanların far kında olmak, kontrolü ve yönetimi konularına ağırlık verilmiştir. Yine uzun, sağlıklı, genç, dinç kalarak ve kaliteli bir yaşam kazan ma becerilerinin sırlarının açıklandığı Yaşamınızı Uzatmanın Sırla rı adlı yapıtımdan esinlenerek; bu yapıtı oluşturmuş bulunuyorum.   

    İnsan yaşamı sürekli bir mücadeledir…   

 Medeniyet, uygarlık, gelişme, değişme, ilerleme, kalkınma ve daha iyi yaşam koşullarına kavuşmak için verilen günlük yaşam müca delesinde. Bir taraftan doğa olaylarının ve doğal afetlerin oluştur duğu olumsuz koşulları denetim altına alarak, insanlara verecek zararı en düşük düzeye indirme çabaları ve uğraşıları verilmekte dir. Diğer taraftan insanların çağa uygun, kolay ve daha iyi yaşa ması için bilim, bilişim, iletişim ve teknoloji alanlarında ani ve hız lı değişikliklerin olumsuz etkileri ve insan eli ile oluşturulan dış ca navarların etkilerine karşı mücadeleler verilmektedir. Ancak doğa olayları yeterince denetim altına alınmadığı koşullarda etkileri belirsiz olan dış canavarların olumsuz etkileri de unutulmama lıdır. Diğer taraftan insanın biyolojik canlılığını koruması için ge rekli olan ve yaşamsal öneme sahip olan istek, ihtiyaç, gereksinim duyulan beklentilerinden oksijen, su, beslenme gibi biyolojik ihti yaçları karşılanmaya çalışılmaktadır. Bunların az, çok, yetersiz o randa karşılanması,  bireyden bireye değişen, hastalıklara karşı direnç düzeyinde farklı ıklar oluşturduğu oranlarda; yaşamsal önemi ile ilişkili olarak tahribat oluşturup, sorunların ortaya çık masına vesile olmaktadır.

   Bilindiği gibi yaşamın kendisi bir mücadeledir ve yaşam mücade lesinin olumsuz koşullarına rağmen, yaşamınıza biçim ve yön ver mek, bireyler olarak tamamen yalnız sizin elinizdedir. Günlük ya şam mücadelesinde, sürekli olarak çok sayıda olumlu ve olumsuz uyaranın bombardımanı altında kalırsınız. “Temel ihtiyaçlar, is tek,  gereksinim ve beklentiler; iletişim, etkileşim ve insan ilişkileri, sosyal, duygusal ilişkiler ve yaşam biçimleri; güç ve yetersiz ekono mik koşullar, yoksulluk, işsizlik ve iş olanaklarının zorluğu; bilim, bili şim, iletişim ve teknoloji alanlarında ani ve hızlı değişiklikler, doğal afetler, doğa olayları ve kazalar, hastalıklar, dağılmış ve parça lanmış aileler, her türlü saldırı, cinsel taciz; ölüm, savaş, katliam, travma, kriz, bunalım; bilim, sosyal, toplumsal olaylar ve olgular gi bi ” Karşılaşılan bu ve benzeri olumsuz koşulların ve ya şantı biçimlerinin oluşturduğu yetersizlikler, kısıtlamalar, engeller, güçlüklere uyum sağlama ve zorlukların etkisi oranında; korku, tehdit ve kaygı oluşturan, ürküten, huzursuzluk yaratan, kasvet ve rici, iç karartıcı, sıkıntı verici, iç daraltıcı, bunaltıcı, üzüntü veren, şaşkınlık yaratan, keder oluşturan, endişelendiren, belirsizlik yara tan vb. bilinçli ya da bilinçsiz duygusal tepkiler veririz. Bu olum suz tepkilere karşı kişisel bütünlüğü korumak için olumlu algıla mak, pozitif anlamlar yüklemek için çaba göstermek gerekir.                                                           

    Bu tür günlük sorunların çözümsüz kalması, biriktirilmesi ve de falarca düşünülmesi; en küçük olayın abartılarak soruna dönüştü rülmesi; yakınları ve değer verdikleri insanlar hakkında çevrenin olum suz görüş, düşünce ve dedikodularından etkilenmek; gerçekle bağ daşmayan hayaller ve kurgulara kapılmak vb sorunlar… As lında içsel olarak kendi elimizle oluşumuna izin verdiğimiz ve ya rattığımız canavarlardır. Bu canavarlar,  umutsuzluk, yetersizlik, karam sarlık ve çaresizlik gibi negatif duyguları geliştirirler. Ayrı ca etkisinden bir türlü kurtulması olanaksız olan geçmişteki  “Geç mişimizdeki canavarlar” yaşanan kırgınlıklar, dargınlıklar, tehdit ler, korkular, acılar, kaygılar, pişmanlıklar, olumsuz anılar, kızgın lıklar, sıkıntılar, kin ve nefret duyguları çözümlenmemiş takıntılar oluştururlar.  Henüz yaşanmamış ve yaşanması olası olan, gelecek konusundaki kaygı ve düşüncelerin oluşturduğu tedirginlik, endişe, baskı ve bıraktığı etkinin şiddeti ile orantılı olarak duygular, düşün celer, davranışlar ve eylem biçimleriniz etkilenirler.        

  Bu etki o kadar güçlü bir etkidir ki, birey üzerinde egemenlik ku rup, benliğini esir alarak, tüm enerjisini tüketir ve halsiz, kırgın, yılgın, dirençsiz, yorgun ve bitap düşmesine yol açarlar.

    Kısaca bireyin kendi kendisi olmasına izin vermez. Sürekli yaşanan negatif koşullar bu gününü, şimdiki anını ve tüm benliğini meşgul ederek olumsuz koşullar üreterek, organizma üzerinde kalıcı tahribatlar oluşturur.“ Geleceğimizdeki canavarlar”  Duygusal yönünüzün karşı karşıya bulunduğu ve oluşturduğu size sıkıntı veren, sizi geren, zorlayan koşullar ise algılamalarınızı, hislerinizi, önsezilerinizi, duygularınızı, düşüncelerinizi olumsuz etkileyip, tesir ederek; negatif düşüncelerin  gelişmesine zemin hazırlar. Duygusal yönden yaşanan çok sayıda olumsuz koşullar, bilinçli, akılcı ve mantıklı düşünme süreçlerini de etkileyerek, duyguların seline kolaylıkla kapılıp, olumsuz davranış ve eylemlerde bulunulmanızı sağlar. Bütün bu koşullar aslında kendi elinizle oluşturulan, farkın da olarak ya da olmayarak geliştirdiğiniz ancak kontrol altına alamadığınız duygularınızda, düşüncelerinizde oluşumuna kapı aralayıp, izin verdiğiniz kendisi küçük fakat etkisi şiddetli ve güç lü içsel canavarlardır. Aynı zamanda stres kaynağı ve stresi oluş turan, dış ve iç faktörleri oluştururlar.                                          

   Bu dışsal ve içsel canavarlar bireyi zorlayıp, gererek baskı altı na alırlar. Süreç içinde benliğini ve kişiliğini olumsuz etkileyerek, bu olumsuz koşulların gücü, şiddeti ve yoğunluğu oranında, birey olum lu ya da olumsuz tepkilerde bulunur.  Verilen bu tepkileri pozitif karşılayamadığı, mücadele edip, denetim altına alınarak, pozi tife çevrilmediği koşullarda birçok rahatsızlık ve çağımızın sorunu olan STRES’ in yaşanması ve stresten kaçınılması olanaksız hale gelecektir.  Stres aslında her canlı varlığın, karşılaştığı olumsuz durumlarla baş etmek için verdiği tepkilerdir. Bu yönü ile düşünül düğünde her canlı için yaşamsal bir önem taşımaktadır. Aşırı stres ise dış çevrede gelişen ve bireyleri olumsuz etkileyen, duygu ve düşüncelerimizde şekillenen ve oluşan bir psikolojik sorundur. Stres birçok psikolojik, psikosomatik ve bedensel hastalığı tetikleyerek ortaya çıkarmakla kalmaz, organizma üzerinde onarılması güç tahribatlara yol açarak yaşama sevincinizi elinizden alarak, hayatınızı zehir ederek, yaşama tutunma ve mücadele etme gücünü yok ederek, mutsuz olmanıza ve ömrünüzün kısalmasına neden olacaktır. Oluşan her türlü olumsuz veya negatif koşullar karşısın da sağlam duruş sergileyerek, ayakta durmayı beceren ve başaran birey, ancak yaşamsal canlılığını devam ettirme olanağına sahip olacaktır. Bu yönü ile insan temel ihtiyaç ve gereksinimlerini, isteklerini, arzularını, beklentilerini, hayallerini, umutlarını karşılamak amacı ile hedeflerine uygun harekete geçecektir. İnsan yaşam mücadelesinin dikenli ve sarp yollarında, karşılaşması olası olan olgu ve olayların oluşturduğu güçlükler, zorluklar, olumsuzluklar ve negatif koşullara boyun eğmeden, dimdik ayakta kalabil me yetisi olan, negatif koşullara göğüs gerip mücadele edebilme azmine ve iradesine sahip doğadaki tek canlıdır.

    Günlük yaşamında karşılaşacağı olumsuzluk yaratan her türlü zorluğa karşı gerekli direnci ve dayanıklılığı kazanması da bundandır. Ayrıca olumlu duygularla beslenen duygusal yönünüzün avantajlarını kullanarak, yaşadığı olumsuz duyguların farkına vararak, kabul ederek, tanıyarak kontrol altına alarak,  üstesinden gelerek, bilinçli, akılcı, mantıklı çözüm yolları üreterek, sağlıklı kararlar alma gücüne, yetisine ve zekasına da sahiptir. İnsana has bu özeliğin yetersiz kaldığı koşullarda sezgilerinin, kalbinin ve vicdanının sesini dinleyerek kendine, çevresine zarar vermeyecek kararlar alarak. Olumsuzu olumluya, kötüyü iyiye, aleyhe olanı le hine ve sağlıksız olanı sağlıklıya çevirerek yönetebilme irade ve gücü de kendisindedir. Olumsuz veya negatif duygu ve düşünceleri, olumlu ve pozitife dönüştürdüğü her koşulda; duyguların kölesi olmaktan kurtulup, olumlu veya pozitif düşünceler geliş tirileceği unutulmaması ve bilinmesi gereken önemli bir gerçekliktir. Bu türden pozitif çözüm yöntemlerini kendinize rehber edindiğiniz her koşulda, oluşturduğunuz ve şekillendirdiğiniz pozitif, olumlu ve insancıl duygularınız, düşüncelerinize; düşünceleriniz davranışlarınıza ve eylemlerinize dönüşerek. Olumlu ve sağlıklı yansımakla kalmayacak; olumsuz veya negatif yaşam koşullarına karşı göğüs gere bilme, gerekli direnç ve dayanıklılık kazanma becerilerini de kazanmış olacaksınız.

  Süreç içinde geçmişe yönelik olumsuz kaygı, anı ve deneyimlerin, geleceğe yönelik hayallerin, beklentilerin ve umutların olumsuz etkisinden arındırılmış düşünceleriniz doğrultusunda pekiştirilen olumlu- pozitif, sağlıklı, insani davranış ve eylemler kalıcı bir yaşam biçimine dönüşecektir. Bunun sonucu sevecen, mutlu, huzurlu, sağ ıklı, verimli, edilgen ve üretken, onurlu, umutlu kişilik sahibi bire ye dönüşerek; stres ve stresin tetiklediği psikolojik, psikosomatik ve bedensel hastalıklardan korunma ve bağışıklık kazanma becerileri ile donanmış olacaksınız.  Sosyal ve toplumsal bir varlık olarak, yaşadığı toplum içinde çevresiyle olumlu ve sağlıklı iletişim, etkileşim ve ilişkilere yansıyan olumlu davranışlar ve özellikler edinerek, gerekli sosyal ve insancıl beceriler geliştirilerek, pozitif alış kanlıklar kazanılmış olacaktır. İnsanın insan olmasının gerektirdi ği tutum ve davranış biçimleri aynı zaman da kişiliğinin aynası ve temel taşları olacaktır.

     Bu olumlu ve insancıl özellikler doğrultusunda, yaşadığınız toplum içinde sevilen, sayılan, önemsenen, değer verilen bir bireye dönüşmenizi sağlamakla kalmayacak, yaşamın, yaşamanın ne kadar önemli, gerekli, yaşamaya değer olduğunu sezmenize ve anlamanıza, hayata dört elle sarılmanıza vesile olacaktır. Yaşama karşı geliştirilen olumlu, pozitif, insancıl duygular, düşünceler; yaşama se vincini kazanmanızı, yaşama sıkı sıkı sarılmanızı, yaşamdan haz almanızı, canınıza can katarak huzurlu, neşeli, sevecen, mutlu olmanızı ve sağlıklı, başarılı, kültürlü, kişilikli bir bireye dönüşüp, sağlıklı, uzun ömre katkılar sağlayacaktır.

   Okuyacağınız bu yapıtta insanın canlılığını koruması ve muhafaza edebilmesi kadar, yaşanan stres ve diğer psikolojik ve ruhsal hastalılara direnç ve dayanıklılık kazanarak bedensel hastalıklar dan korunmak için neler yapmanız gerektiğine yer verilmektedir. Ayrıca yaşadığınız duyguların yol açtığı negatif düşüncelerin farkı na vararak, kontrolünüz altına alabilmeniz; lehinize geliştirip, değiştirmek, size zarar vermemesi için ne gibi önlemler almanız, sağ lıklı yönetme becerileri kazanmanız gerektiğinin yolları ve yöntemleri açıklanmaya çalışılmıştır.  Özellikle insancıl özelliklerle donan mış ve sağlıklı kişilik sahibi bireyler olarak toplum içinde yer alma Sağlıklı, neşeli, mutlu, huzurlu, sevinç ve sevgi dolu, bağımsız, ü retken, özgür, kendisi ve çevresiyle barışık, geleceğine güvenle ba kan umutlu bir bireye dönüşerek. Günlük yaşamında karşılaştığı güçlüklerle, zorluklarla mücadele edebilecek bireye nasıl dönüşe bileceği, konusunda bilgilere yer verilmiştir.

   Yaşamın ağır koşulları altında ezilmeyerek, direnerek, mücadele ederek; sorunun bir parçası olmayan, yaşayacağı sorunların farkına vararak, tanıyarak, bilimsel yaklaşımlarla kontrol ve dene tim altına alarak, sorun çözücü, çözüm odaklı, alternatif çözüm yolları üretebilmenin. Pozitif özellikler ışığında kendine ve başka larına zarar vermeden en olumlu ve insancıl yaklaşımla, gerekli çabayı göstererek, yönetebilme becerilerinin nasıl kazanabileceği nin ilke, yöntem ve koşulları örneklerle işlenerek; yaşam sırlarına yer verilmektedir.  İnsanlarla sağlıklı ilişkiler, iletişim, etkile şim kurabilmek insancıl davranan, yargılayıcı değil, bireylerin yerine kendini koyarak empati kurabilen; yıkıcı değil yapıcı yakla şan; eleştiri kadar özeleştiri verebilen; yalnız olumsuz değil, olumlu davranışları da dikkate alan ve süreç içinde yaşam biçimine dönüştüren; duygu, düşünce, tutum, davranış örüntülerinin olumlu kazanımları sonucu, uzun yaşamın sırlarını keşfetmekle yetinmeyerek, gerekli becerileri kazanarak; uzun süre sağlıklı yaşamanın verdiği avantajlardan yararlanarak ömrünüzün uzaması olanaklı hale gelip, gerçekleşecektir. Bu yapıtta insana özgü olumlu, sağlıklı kişilik özelliklerinin nasıl kazanılacağı ve yaşamı uzatmanın sırlarına nasıl erişeceği hususunda konular, PSİKOLOJİK YAK LAŞIMLA ele alınıp, işlen meye çaba ve özen gösterilmiştir.

 

  I-  İnsanın Temel İhtiyaçları ve Gereksinimleri

 Yaşamı Uzatmanın Sırları adlı yapıtımda bu konu ayrıntılı açıklan  dığı için burada stresle ilişkili bölümleri, okuyucularımı sıkmadan kısaca özetleyip; motivasyon konusuna ayrıntılı değineceğim. İnsanın canlılığı ı ve varlığını korumak, yaşamını sağlıklı bireyler olarak devam ettirmek, psikolojik rahatsızlıklar, ruhsal sorunlar yaşa maması için temel ihtiyaçların karşılanması önem kazanmaktadır. Ünlü Psikanalist S. Freud ve öğrencileri, özellikle Maslow, İnsanların temel ihtiyaçlarını sınıflandırmış, insanın temel ihtiyaçlarını karşıladığı oranda, mutlu bir birey olarak toplumda yer alacağını ve en üst düzeydeki ihtiyaç olan kendini gerçekleştirmesi ile sonla nacağını belirtmişlerdir. Piramit şeklindeki bu sınıflandırmada Fizyolojik İhtiyaçlar: Yeme, içme, barınma, hayatı devam ettirmek vb. Güvenlik İhtiyaçları: Hastalık, yaşlılık vb. Hallerinde geleceğini garantiye almak. Ait Olma ve Sevgi İhtiyaçları: Kendi kendini an lama, ilgi, şefkat vb. Diğer İhtiyaçları: Prestij, başarı, saygı gör me vb. Kendini Gerçekleştirme İhtiyaçları: Yapma tamamlama arzusu, kişisel tatmin, kişisel başarı, bilimsel buluşları kapsamaktadır. İnsan en temel ihtiyaçlarını karşılamak için verdiği yaşam mücadelesinde “Bir altta ki temel ihtiyaçlarını karşılamada başarılı olmadan, bir üst düzeydeki temel ihtiyacını karşılamaya ihtiyacı ve gereksinimi olmaz.” İnsanlar bu ihtiyaçlarını karşıladığı oranda mutlu olur, bu ihtiyacın karşılanmaması durumunda psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkar. Görüş ve düşüncesini savun muşlardır.

  ………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………… 

Oysa canlı bir varlık olarak can lılığı devam ettirmek sürekli nefes alarak hayatta kalmayı sağlayan şey sadece oksijen ve sonra sudur. Aç olarak ya da susuz belirli bir sürede olsa yaşayabilirken, oksijensiz yaşanan süre çok daha kısa ve sınırlıdır. Bazen oksijene o kadar ihtiyaç hissederiz ki, yetersiz olması durumunda gerilir, sıkılır, endişelenir ve adeta boğuluruz. (Koa hastalarında ölüm.) Çoğu zaman heyecan, kaygı, korku, pa nik, daralma, şok geçirme ve travmalar yaşanması durumunda, duygusal olarak sıkıntıya düştüğünüz, hayatınızın tehlikede ve bas kı altında olduğu nu hissettiğiniz koşullarda OKSİJENE ihtiyacın önemi daha çok anlaşılır. Uykuda bile soluk alıp verme işlevi de vam etmektedir. Kadınların kasları ve vücut kitlesi erkeklerden da ha az olduğu için kadınlar, oksijene daha az ihtiyaç duyarlar. Kıl cal damarlar vasıtasıyla her gün akciğer keseciklerinden kan geçi rilirken, gaz alışverişi de yapılmaktadır. Her nefeste alınıp verilen hava miktarı yaşa bağlı olarak artarken, deneyim kazandıkça daki kadaki nefes alma sayısı da giderek düşer. Oksijen ve sudan sonra insanın en temel bedensel ya da fizyolojik ihtiyacı ve gereksinimi açlık ihtiyacını gi derecek beslenme ihtiyacıdır. İleride detaylı yer alacaktır.  Beslenmede özellikle vücudunuza, organlarınıza, hücre lerinize zarar veren, tahribatlar oluşturan hazır gıdalar ve besin lerden, fazla tuzlu, şekerli, yağlı yiyeceklerden uzak durup, sakına rak; dengeli ve sağlıklı beslenmeye dikkat edilmelidir.

     Enerjinin açığa çıkarılarak vücut faaliyetlerinde kullanılması i in yenen gıdaların oksijenle yakılması gerekir. Bilinçsizce yapılan diyetler, sürekli hazır gıdalarla beslenme, düzensiz yeme saatleri vücuttaki bazı dengelerin bozulma sına sebep olmaktadır. Sağlıklı ve yeterli düzeyde beslenilmesi halin de organlar sağlıklı bir yapı ya kavuşarak, hastalıklara direnç kazanır. Düzenli ve yeterli mik tarda, hatta aç kalmayacak kadar beslenmek yerine, gereğinden fazla ve doyumsuz biçimde aşırı beslenme biçimleri, vücutta yük tür, ağırlıktır, zehirdir, zıkkımdır. Bu nedenle organlarımıza ve bedenimize yağ olarak dönerler ve birçok sorunların yaşanma sına neden olurlar. Metabolizmanın çalışmaması ile ilişkili vücut ta yağ şeklinde biriken ve süreç içinde depolanan bu yükler zehir haline dönüşerek, tüm organlarımızı olumsuz etkiler, aşırı kilo al ma oluşur. Bu sağlıksız yapı, stres ve diğer birçok psikolojik, be densel, ruhsal hastalıkların ortaya çıkmasına neden olur. Aşırı şiş manlığa karşı mücadele ederek, sağlıklı kilo vermek ve fazla kilo lardan kurtulmak istiyorsak düzenli beslenmek, sıkı ve dü zenli bir diyet yürüyüş, spor veya egzersizler yapmak ve yeterli dere cede uyumak gerekir.

   Yine günün yorgunluğunu atarak, ortadan kaldırıp, ertesi güne daha dinç, zinde, enerjik ve sağlıklı olarak hazırlanmak ve dinç başlamak için dinlenme ve uykuya ihtiyaç vardır. Yeterli derecede ve sağlıklı uykuya özen göstermek, yağların erimesini sağlayarak, yağ kaybını kolaylaştırıcı rol oynarken, yeterince uykusunu alamayan kişilerde vücut dinlenerek yorgunluğunu atamadığı, organlar ve hücre sistemlerini onaramadığı için daha az enerji har cadığından vücuttaki fazla yağları yakamaz ve kilo artışına or tam hazırlar. Bun nedenle sağlığınız için günlük, işlerinizin verim li, başarılı olarak yürütülmesi için dinlenmek, iyi ve yeterli miktar da uyumak gerekir. Günün verdiği yorgunluk, oluşturduğu sıkıntılı durumlar ve gerginliklerden uyuyarak dinlenerek kurtulur, rahat larız. Belleğin aktif olarak gerekli bilgileri, gereksiz bilgilerden ayıklaması, özüm lemesi yaralı olanları düzenlemesi, işlemesi ve kendini yenilemesi gibi birçok işlev uykuda devam edeceği için si nir sisteminin gerekli onarımı sonucu daha dinç ve sağlıklı ertesi güne başlanır. Bu yönü ile uyku uyumak insanın canlılığını koru mak için büyük önem ka zanmaktadır.  Bu işlevlerin aksaması motivasyon ve bilgi yetersizli ğine, dikkatsizlik, uyumsuzluk, alınganlık ve unutkanlıklara yol açar. Çocuklarda uyku süresi büyüklerden da ha fazladır. Özellikle büyümeyi ve gelişimi sağla yan, hücreleri yenileyen ve bağışıklık sis temini güçlendiren, büyü me hormonu melatonin salgısı gece ve karanlık ortamlarda art maktadır. Bunun sonucu beyin kendisini yenilediği için kansere karşı koruyucu etkisi bulunmaktadır. Uykunun kaçması ve uyku suzluk sorunlarının verdiği huzursuzluk, kaygı, gerginlik, sıkıntı, pişmanlık duygularını ortaya çıkarıp, oluşturarak; negatif yaşantı biçimini oluşturur.  Bu olumsuz koşulların etkileri uyumadan atla tılamaz. Ertesi güne daha zinde, güçlü ve sağlıklı değil yorgun baş lanması, performansın düşmesine, verimsiz, başarısız ve sağlıksız olunması; doğru, pozitif, mantıklı ve sağlıklı kararlar almanızı en gelleyeceği için çevrenizle olan ilişkileri de olumsuz etkileyip, gü nünüzü zehir eder. Yine gerektiğinden az ya da çok fazla uyumak kalp damar hastalıkla rı ve kalp krizi, şeker hastalığı, beyin felci, kanser, stres, depres yon gibi birçok psikolojik ve bedensel sağlık sorunlarına yol aç maktadır. Uyku anında bedensel olarak bütün kaslarımız gevşeyerek dinlenmeye geçerek pasif duruma gelmesine karşı, beyinsel olarak yani duygu, düşünce, bilgi aktarımı gibi zi hinsel işlevlerde aktif ve etkin kaldığımız için bilgileri ayıklama, düzenleme, olumluları seçme gibi süreçlerin görevlerine devam ettikleri bilinmektedir. Kalitesiz ve yetersiz uykunun veya uyku suzluk sorunlarının süreklileşmesi oranında melatonin işlevlerini engellemesi sonucu Alzheimer, baş ağrıları, aşırı yeme ve kilo al maya, depresyon, diyabet, göğüs kanseri, hipertansiyon, kalp krizi ve kalp sorunları, migren, panik atak, stres gibi çok sayıda sorun lar meydana gelmektedir.     

   Barınma doğa olaylarının vereceği zararlar, tahribatlar ve olum suz etkilerden korunmak ve aile birlikteliğinin bir arada sağlanma sı için gerekli olan temel ihtiyaçlarımızdandır. Evrenin, dünyamı zın, ülkelerin ve yaşanılan yerin koşullar gereği her an bireye za rar verecek ve canlılığını tehlikeye düşürecek, olağan üstü ve bek lenmeyen “aşırı soğuk, aşırı sıcak, yıldırım, deprem, sel, toprak kayması, yangın, meteor, göktaşı, yanardağ vb.” doğa olaylarının vereceği olumsuz koşullarla karşılaşabiliriz. Bu olumsuz koşullar dan ve tehlikelerden korunmak için barınacağı bir yere ve sığınıp, zarar görme yeceği bir aile yuvasına ve vücudunu olumsuz durum lardan korumak için her insan için temel gereksinim olan, üzerine giyecek bir şeylere ihtiyacı vardır. Nasıl bir yanardağ ya da vol kan faaliyete geçmeden ve gerekli enerji birikiminden önce uzun süre durgunluğunu ve sakinliğini koruyorsa… İnsanda dışardan gelen zorlayıcı ve güçlü etkilere, baskı unsurlarına olguların, o layların, isteklerin ihtiyaç ve gereksinimlerin düşüklüğü bağlı ola rak, verilecek içsel tepkilerin etkileri ve şiddeti oranında organiz mada Enerji Birikimi ve GERGİNLİK oluşturacaktır. Bu gergin liğin oluşturduğu olumsuz durumlardan kurtulmak ve korunmak i çin faaliyette bulunulacaktır. Gerekli ihtiyaç ve isteğin karşılan ması halinde, gerekli doyuma ulaşılacağı için gerginlik ortadan kalkacak ve GEVŞEYEREK rahatlama oluşacak, gevşemenin verdiği haz ve hoşlanma duyguları MUTLULUK sağlayacaktır.                                                

  İnsanoğlu, temel ihtiyaçlarının üst düzeyde karşılanmaması ve ye tersiz düzeyde karşılanmış olması koşullarında bile, yaşama sıkı sı kıya sarılarak, yeri geldiğinde küçük şeylerle bile yetinerek mutlu olmasını bilme irade ve gücüne sahiptir. İhtiyaçları bazen hiç karşı lanmasa bile erteleyerek, uygun koşullar oluştuğunda ihtiyaç ve ge reksinimlerini karşılama yetisine sahiptir. Bu nedenle gereğinden azla, daha küçük ve düşük düzeyde ki olanaklarla bile, yaşama sevincini devam ettirebilir.  Cinsellik bu temel ihtiyaçlar dışında haz alabilmek, kişisel mutluluğa cinsler arasında ihtiyaç duyulan doyuma erişebilmek, neslin devamı ve annelik duygusunun yaşan ması için gerekli olan temel ihtiyaç ve gereksinimizdir. Doğal yaşa mımızın bir gerekliliği olan ve en temel ihtiyaçlarımız ve gereksi nimlerimizden biri olan cinselliği ve bununla orantılı olarak kendi mizi ifade edip, yaşayamayan, cinsel duyguları sınırlanan, yasak lanan ya da bastıran gelenekçi otoriter düşüncelerin egemen oldu ğu bir toplum içinde yaşamaktayız. Oysa iyi ve sağlıklı olarak ifa de edilip, yaşanmayan cinsel duyguların yalnız bireyi değil, sos yal hayatı olumsuz etkilediği ölçüde kişisel, ailevi, toplumsal ve psikolojik so runlar yaşandığı bilinen bir gerçekliktir. Her toplum da belirli seviyede cinsellik baskı altına alınmasına karşı, özellikle gelenekçi, otoriter tutum ve davranışlara sahip baskıcı aile orta mında yanlış eğitimle yetiştirilen çocuklara. Gerekli sevgi, ilgi, şefkatin gösterilmemesi; ebeveynlerin sevgilerini göstermek ve ifa de etmek için dokun ma, okşama, sevme gibi cinsellik çağrıştıran davranışları sergile mekten kaçındıkları bilinmektedir.

   Çoğu zaman fazla ilgi ve aşırı sevgi gösterildiğinde çocuğun şıma racağı ve konulan kuralları ihlal edip, çiğneyerek, kural tanımaz o lumsuz davranışlar geliştireceği düşüncesi ile çocuğun sağlıklı kişi lik gelişiminin mihenk taşlarını oluşturan… Verilen ilgi ve sevgi den haz alması, mutlu olması ve neşelenmesi sonucu kendine gü ven duygularının geliştirilmesine yeterli düzeyde izin verilmez. Bütün bunlar yetmezmiş gibi kendileri olmaları, kendile rini özgürce ifade etmeleri, geliştirmeleri sürekli engellenerek, ya saklar, kurallar ve engeller koyarak, baskı altına alınarak, günah, kötü, öcü, fe na, ayıp gibi negatif duygu geliştiren sözlerle olumsuz pekiştirilme ye çalışılır. Bununla yetinilmeyerek, cinsel duygularını her hangi bir şekilde açığa vurmalarını, dile getirmelerini hatta cinsel konuları konuşmalarını bile engelleyerek ayıp, günah, kötü, iffetsizlik, namussuzluk, fena, yanlış, kirlilik, gibi sözlerle utandı rıp, baskı altına alınmaya çalışılır. Bu yanlış, yanlış olduğu kadar ilkel eğitim biçimi ile çocukların her alandaki olumlu veya pozitif duygularının, düşüncelerinin davranışa ve eyleme dönüşmesini engeller. Diğer değişle bu tür yanlış ve çağdışı eğitim yöntemleri ile çocuğun girişim ciliğinin engellenmesi yetmezmiş gibi engelle nen, baskı altına alınan ve kötü olarak tanımlanan davranışlara verilecek cezadan korkarak, suçluluk duygusu geliştirmelerine ve bu meraklarının gide rilmesinin engellenmesi, arayışlarını gizli ve farklı yollarla edinme lerine neden olur. Daha sonra yaşayacağı cinsel süreçlerde daha büyük başarısızlıklar kazanması, cinsel duy gu ve isteklerin baskı altına alınmasına, olumsuz deneyimlerin sık lığı oranın da içinden çıkılamaz, CİNSEL Sorunlar ortaya çıkar.

   İnsanoğlunun neslini devam ettirme ve soyunu sürdürme istemi, aslında bir istekten çok işlevdir. Cinsel ihtiyaçları gereği gereksi nim duyulan ve tamamen öznel olan cinsel isteklerini, arzularını tat min etme gereksinimi karşılaması halinde gerilim ortadan kal kacak ve gerilim boşa larak, gevşeyip gerekli doyuma erişecektir.  

   Cinselliğin korkutucu, ayıp, günah, suç, evlilikte erkeğine saklan ması gibi koşullandırmalar, ileriki yaşlarda karşı cinsten birlikte liklerde, pek hevesli olmalarını ve istekli davranmalarını etkilediği için kuracakları ilişkilerde cinsel ürkeklik, korkaklık, isteksizlik, çe kingenlik duygularının yerleşmesi kaçınılamaz; bu koşullarda so runlar yaşamalarına neden olur. Bu tür sorunlardan kaynaklı birlikte likler süreç içinde karşılıklı sevgi, anlayış, paylaşım, özve ri, güven gibi olumlu duygulara dönüştüğünde geçmişten kaynaklı olan olum suzluklar ve takıntılar ortadan kalkarak sağlıklı cinsel beraberlikle re dönüşecektir. Cinsel yönden kadınlarımızın soğuk luğunun, ekeklerin güçsüzlüğünün, erken boşalımının ve iktidar sızlığının tek sorumlusunun ne olduğunun açıklanması gerekirse. Cinsel ihtiyaçları tabu olarak gören, engelleyen, baskı altına alan, en küçük bir ifade biçiminde utandıran aile yapısının verdiği yan lış eğitimle kazandırdığı ve olumsuz deneyimler pekiştirilip, sebep olduğu bilinen bir gerçekliktir. Bireylerin cinsel ve cinsel nitelik taşıyan ihtiyaçlarının oluşturduğu karşı cinse yöneliş biçimleri nin istediklerince karşılanamaması, gerekli doyuma ulaşılmama sı ve çeşitli yollarla engellenerek baskı altına alınması oranında karşı cins yerine eşya ve nesnelere yönelimi sağlar. Özellikle mal, mülk, para gibi güç sağlayıcı ve kazandırıcı servetlerine servet ka tarak, doyuma ulaşmalarına neden olmaktadır. İlkel benliğin kö rükleyerek, güç kazanması ve etkin hale gelmesi; ilkel benlikle iliş kili olan istifçilik, biriktirme gibi olumsuz duyguların ortaya çık masına, gerekli olan koşulları ve ortamı oluşturmaktadır. Bunun sonucu cinsel ihtiyaçlardan çok aç gözlülük, bencillik, tutuculuk gibi daha üst düzeyde doyumsuzluk oluşturan, doymak bilmeyen isteme sahip düşünce ve davranışların geliştirilmesine; mal, mülk ve özellikle para gibi nesnelerin, cinsel doyum kaynaklarının yeri ni almasına sebep olmaktadır.

   Cinsellik iki kişi tarafından gerçekleştiği için karşılıklı, sağlıklı yaşanması ve tarafların gereken tatmine ve doyuma ulaşması önem ka zanmaktadır. Cinselliğin, isteklerin, heyecanın ve birlikteliğin olum lu verimli ve sağlıklı gerçekleşebilmesinin yolu, şefkat, arzu, istek, hayranlık, sevgi, saygı, güven, özgüven,  paylaşım, özveri ve mutluluk gibi olumlu ve pozitif duygu, düşünce, davranış ve beceri lerinin karşılıklı olarak geliştirilmesinden geçer. Taraflar arasında baskısız, karşılıklı istekle oluşan ilişki rahat, doğal sakin, korkma dan, çekinmeden, acı duymadan, zevk ve haz alınacak koşullar kar şılıklı güvenle, sağlıklı iletişim kurularak, anlayış birliğiyle oluştu rulan, cinsel ilişkilerde başarı, kişisel tatmin, hu zur ve mutluluk kaçınılmaz olacaktır. Cinsel duyguların boşalımı, gerilim ve geri limin oluşturduğu sıkıntı yerini gevşeyip, rahatlamaya ve haz alıp, mutlu olma ya neden olmaktadır. Cinsel sorunların yaşanma ması ya da çok küçük düzeyde yaşanması mutlu ve kalıcı bir birlik teliklerin devamını, sürekliliğini sağlar. Bununla bağlantılı olarak uzun süre sağlıklı, mutlu yaşayarak, ömrün uzamasına katkı sunar.

  İnsanın canlılığını koruması için biyolojik “Beslenme, oksijen, uy ku, cinsellik “ istek, ihtiyaç ve gereksinimlerin karşılaması yaşam sal öneme sahiptir.  Biyolojik bu temel gereksinimlerin ancak ge rektiğince karşılanması sonucu gerekli doyum sağlanır ve doyum dan haz duyulur. Bunun sonucu, canlılığımızı devam ettirerek, ya şamımızı olumlu, sağlıklı sürdürmemizi; hastalıklara karşı organla rımızın direnç kazanmasını sağlayarak, canlılığımızı korumakla kalmaz, yaşama sıkı, sıkı sarılmamıza neden olurlar. Oysa diğer temel ihtiyaçları karşılamak için insanın biyolojik yapısı dışında tüm organizması devreye girmektedir. Olumsuz koşulların organiz mayı etkilediği oranda tüm benliğimiz “Algılar, hisler, önseziler, hayaller, idealler, gayeler, kaygılar, duygular, düşünceler, davra nışlar, eylemler“ dolaylı olarak olumsuz veya negatif etkilenmek tedir. Bunun sonucu, etkilenmenin şiddeti ile orantılı psikolojik ra hatsızlıklar özellikle stres yaşanılması kaçınılmaz hal alacaktır.     

 Organizmanın psikolojik yapısının bozulması ve tahribata uğrama sı psikolojik kökenli sorunlara; bu sorunlarda, psikosomatik rahat sızlıkları ve bedensel hastalıkları tetikleyerek ortaya çıkmasını sağ lar. Bilinçli ve kendini geliştirmiş, pozitif düşünen insanın, insanla ra has erdem olan davranışlarda bulunacağı, diğer insanlara iyi davranıp, insani olan özelliklere uygun davranışlar ve eylemlerde bulunması doğaldır.  Kendini geliştirip, gerçekleştirmiş özgür in san yalnızlık durumun da bile mücadeleden korkmayan, insana ya raşır, erdem olan davranışlarda bulunurken; dininin ve inançları nın yaşamın bir parçası olduğu, kendisi ile yaradan arasında belir li bir yeri işgal ettiğinin bilincinde ve farkında olan insandır. İnsan olmanın gerektirdiği her bireyin düşüncesi, rengi, ırkı, cinsi, inanç ları ve görüşleri ne olursa olsun; ayrım yapmadan insana insan ol duğu için gereken önem ve değeri vermeden geçmektedir. İnsani, ahlaki ve etik olan budur. Bunun sonucu, bireylerin en temel ihti yaçlarını elde etmek için bilinçli olarak oluşturulan doğal değil su ni olarak oluşturulmuş çok sayıda, güçlük, zorluk ve sorunlarla mücadele etmekten daha doğru bir ifade ile cebelleşip, boğuşmak tan, bireyin bırakın kendini gerçekleştirmesini. Toplum için de saygın bir yer edinmesi, bireyin yeterli düzeylerde de olsa çocukluğunu, gençliğini, yetişkinliğini yaşamasını; kendi kendisi olmasına ve sağlıklı bir kişilik geliştirmesine adeta engel olunmaktadır. Temel ihtiyaçlarını ve gereksinimlerini kar şılama çabası ve mücadelesinin, sürekli başarısızlıklar ve yenilgi lerle sonuçlanması, bireylerde yetersizlik, değersizlik duygularını arttırıp güçlenmesine ve direnç kazanmasını sağlamaktadır.

   Yaşamın zor ve dikenli yollarında, verdiği, mücadelelere ve gös terdiği çabalara rağmen zorlukların üstesinden gelememesi, sorun larını yeterince çözememesi ve baskı unsuru oluşturması sonucu yetersizlik duygularına, çaresizlik duyguları eşlik edecektir… Aslın da çağdaşlık aynı zamanda insana ve insani değerlere önem ver mekle gerçekleşir. Bencilliğin egemen kılındığı, duygu, düşünce ve davranış biçimlerinde; paylaşımdan bahsetmek olanaksız olduğu kadar, kendi dışında başkalarını sevmek, bireysel ve kişilik hakla rına saygı duymak ve empati duymak da olanaksızdır.  Tüm bun lara yönelik bir tedavi biçiminin ışığında her ne kadar Maslow ve öğrencilerinin bu görüşleri, onların yaşadığı koşullarda ve yukarı da ayrıntılı olarak açıkladığım koşullarda çoğu zaman geçerli ol masına karşın. Çağımızdaki yaşanan olumsuz koşullar ve insanlar üzerinde oluşturulan olumsuz uygulamalar dikkate alınıp, irdele nip, analiz edildiğinde; ben burada farlı düşünme zorunluluğunu hissediyorum. Fizyolojik ve Bedensel İhtiyaçlar, daha öncede be lirttiğim gibi insanın hayatta kalması, canlılığını devam ettirmesi için önemli olduğu kadar insanın olmazsa olmazlardan olan dür tüleri yolu ile karşılanır. Ancak insanın güdülerini oluşturan ve bi reysel, sosyal, toplumsal ve psikolojik ihtiyaçlarımızı oluşturan, toplum içinde var olmamız, ayakta kalmamız için gerekli temel ihtiyaçları oluşturur. İnsanın sosyal, duygusal ve düşünen bir var lık olarak toplum içindeki yeri, çevresi ile olumlu ilişkiler oluştur ması ve geliştirmesi, sosyalleşmesi; kişilik özelliklerini oluşturur. Bu nedenle önemli olduğu kadar, gerekli olan, can alıcı ve varlı ğının ve yaşamasının nedeni olan ihtiyaç ve gereksinimlerdir.   

    Hele, hele yaşadığımız çağda daha fazla bir öneme sahiptir.  

    Temel ihtiyaçların önemi ve sıralaması konusunda bu nedenle Maslow’dan farklı düşünmeme daha doğrusu Maslow’ un yaşadığı çağ ile içinde bulunduğumuz çağın özellikleri ve koşullarının bü yük farklılık taşımasıdır. Sosyal ihtiyaçlarımızın ve gereksinimleri mizin karşılanmasında ortaya çıkan en küçük bir aksaklık, yetersiz lik ya da sorun. İnsan olmamızın gerekliliğni tehdit edip, tehlike ye soktuğu için kaygı, korku, endişe, tedirginlik, gerginlik, sıkıntı gibi birden çok olumsuz duygu, düşünce ve davranışın ve bunlar la bağlantılı olarak sorunların yaşanılması kaçınılmaz olacaktır.  Her insan açlık ve susuzluğa belirli bir süre dayanılabilir. Ancak sosyal ilişkilerde aksaklığı geriye çevirmek o kadar kolay değildir Bu yönü ile ele aldığımızda, insan yaşamında Fizyolojik Dürtüler den çok, Sosyal ve Psikolojik Güdüler daha çok önem kazanmakta dır…. (Yaşamı Uzatmanın Sırları, H. Türkmen”

    Temel İhtiyaçlarımızın Yetersizliğinin Olumsuz Etkileri Maslow gibi psikologların görüşü açısından duruma yaklaştığımızda, birey ler en alt seviyedeki temel ihtiyaçlarını karşılamak için çaba gös terirken, tüm enerjilerini kullanmaları sonucu, daha üst düzeyde ki ihtiyaçları düşünemez. Görüşü ele alıp irdeleyip, analiz ettiği mizde: Ekonomik ve parasal yönden zayıf ve yetersiz koşullarda olan insanlar için alt düzeyde en temel ihtiyaçlarını karşılamak için verdikleri mücadelede zorluklar, güçlükler ve sorunlar çıktığı oranda… Bazı üst seviye ve düzeydeki temel ihtiyaç, gereksinimle rini düşünecek ya da zaman ayıracak olanakları olmadığı için bu tez ve görüş geçerli olmaktadır. Çünkü bu insan yaşamda canlılığı nı korumak, var olmak ve yaşayabilmek için zaten çoğu ihtiyaç ve gereksinimlerini parası olduğu koşullarda kolaylıkla karşılayabile ceği için aynı yolla ve yöntemle diğer üst seviyedeki ihtiyaç ve ge reksinimlerine de doğal olarak ihtiyacı oranında yönelecektir. Bir an için Maslow ve öğrencilerinin bu tez ve görüşlerinde haklı ol duklarını varsayalım. Bu gün dünyanın birçok ülkesinde ve ülke mizde yalnız en temel ihtiyaçlar değil, temel ihtiyaçların hemen hemen tamamı ekonomik güçle elde edilmektedir. Güvenlik ve ge leceğini garantiye alma, başarı, statü, sevgi, saygı, mutluluk, kişi sel başarı ve kendini gerçekleştirmek” Yine genelde çevresel ve ekonomik koşulların düşük seviyelerde ya da benzer olduğu çevre sel ve iş, yaşam koşulların da ve özellikle kanbağı olan çekirdek ailelerde zorunlu olarak bireyleri birbirlerine yaklaştırmaktadır. Butün bu koşullarda, çoğu zaman en temel olan ve daha alt düzeyde olan temel ihtiyaçların, gereksinimlerin ve isteklerin yete rince karşılanmamasına karşı. Üst düzeydeki sosyal ihtiyaçlarını ve gereksinimlerini kurulan iyi ilişkiler sonucu, gerekli sevgi, say gı ve yardımlaşma, karşılıklı güven, kendini kabul ettirme, top lum içinde bir yeri ve önemi olduğu, özgüven vb. üst düzeydeki ihtiyaç ve gereksinimlerin karşılanarak; bireylerin gerekli doyu ma ulaştığı durumlar da olmaktadır.      

     İnsan yalnız yaşayan bir varlık değildir. Yalnız yaşayamaz.                                              

   Bunun sonucu, kendi dışında ki diğer sosyal çevresi yani içinde bulunduğu ve yaşadığı toplumla kurduğu iletişim, etkileşim ve iliş kilere de bu davranışlar olumlu olarak yansımaktadır. Diğer bir ifadeyle, bireyler çeşitli olumsuzluklara rağmen, özellikle insani değerlerin önemsendiği ve değer verildiği toplum yapısında, en alt düzeydeki temel ihtiyaçları yeterince karşılanmadan, daha üst dü zeydeki temel ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir. Bunun için gerekli koşulların oluşturulması yeterlidir. Neden birincil koşul o larak karşımıza çıkan ekonomik güç ve paranın rolü kadar, inşa na önem ve değer verilen, insan hak ve özgürlükleri ön plana alı narak, delinmeden herkese eşit yaklaşacak toplumsal yapının olu şumunun önemi atlanmıştır. Ekonomik koşulları yeterli düzeyde, üst seviye de ya da durumu çok iyi olanlar için bu görüş geçerli olamaz. Maddi ve ekonomik bakımdan eşit koşullarda olan ve bir arada yaşa yan ve ilişkiler kuran insanlar ve insan toplulukları yani sınıfsız toplum için de geçerli olamaz. Her bireyin belirli bir gelirinin olması, üretken olunması, insanlara eşit mesafede yak laşılması ve insan olmasının gerekliliği olan, önem ve değer veril diğinde; insani Sosyal İlişkiler önemsenecek ve daha alt düzeyde ki temel ihtiyaç ve gereksinimlere özenti duyulsa bile, süreç için de önemini ve değerini kaybedecektir. İnsanın bırakın günlük ya şamı konusunda kaygı ve düşüncelerini, geleceği konusunda, sorun ve sıkıntılar yaşamayacağına ilişkin öngörüleri ve güven duyguları ön plana çıkarak, kaygıları ve olumsuz düşünceleri oluşmayacak tır. Bunun sonucu,  en temel ihtiyaç konumundaki fizyolojik ihti yaçların büyük bir bölümü önemini kaybederek, tahtından indiri lerek, en temel ihtiyaçların yerini insani olan sosyal ihtiyaçlar alacaktır. Bu görüşüme birileri çıkıp, diyecekler ki…

Ama para mutluluk getirmez…  Acaba her koşulda ve durumda bu söz ne kadar geçerlidir…..

    Yukarıda defalarca çeşitli örnekler vererek,  insan için önemini belirtmeye çalıştığım en temel ihtiyaçlardan fizyolojik ihtiyaçlar; insanın canlı kalması ve yaşamını devam ettirmesi için gerekli ihtiyaçlardır. Sosyal ihtiyaç ve gereksinimlerimiz ise düşünen, duygusal ve sosyal bir varlık olarak, kişiliğimizi kazanmak ve çevremizdeki insanlarla sağlıklı ve olumlu iletişim, etkileşim ve ilişkiler geliştirip, kurarak yaşamı anlamlı kılan, insan olmanın gerektirdiği temel değerleri ve özellikleri hayata geçirmek için gerekli olan en temel gereksinimlerimizdir.

   Fizyolojik temel ihtiyaçlar her canlı varlığın canlılığını de vam ettirmesi ve yaşaması için gerekli iken, sosyal temel ih tiyaçlar yalnız canlıların en kutsalı olan, insan için geçerli bir gereksinimdir. Aksi takdirde bir hayvandan, canlı bir ottan ya da bir MAHLUKDAN ne farlılığımız kalır…

   Gerek duygular, düşünceler ve davranışlarla ilgili, gerekse de stres konusunda verdiğim ayrıntılı açıklama ve örnekler; sağlıklı bir kişilik oluşumu. Çevresi ve diğer bireylerle olumlu, pozitif ve sağlıklı ilişkiler geliştirmesi, güçlükler, zorluklar, olumsuz ve ne gatif koşulları kontrol altına alıp, mücadele edip, denetim altına alması için kısaca insanların insan olması için gerekli olan olmaz sa olmaz bir ihtiyaçtır. Toplumumuzda her insana, insan olmasının gerektirdiği temel hak ve özgürlüklerin, eşit koşullarda, ayrım yap madan, ayrıştırıp, kutuplaştırmadan verilmesi ve uygulamalarda yer alması gerektiği bilincinin ve eğitiminin yeterince verilmediği gibi bunlara uygun yasal düzenlemelerin yetersiz olduğu vb. bir çok sorunun kaynaklık ettiğini görmekteyiz.  Hele hele uygulama larda bu hakların genelde ihlal edilerek delindiğini görmemiz, çok az ve ender olarak olumlu uygulamaları benimseyip, tanık olma mız; bu tür insanlık dışı ve insanlık ayıbı durumlar karşısında ve rilecek tepkilere, olumsuz ve duyarsız yaklaşımlar olayın tuzu ve biberi olmaktadır. Bu tepkilerin çeşitli yöntemlerle sindirilmeye çalışıldığı ve elimizden bir şey gelmemesi ve bizi aşması; hazmedi lemediği gibi yapılacak bir şeyin ve alternatifinin olmaması bir insan olarak bizleri derinden yaralamaktadır.

   Halkın büyük çoğunluğunun inancı gereği karnını doyurmaktan ve Allah’a “C.C” şükretmekten başka kaygısı, tasası ve derdi olma yacağından yola çıkılarak, hedef bu geniş halk kesimlerinin bu du rumlarından yararlanılarak, temel ihtiyaçlarından beslenme ve giyinme, barınma dışındaki ihtiyaçlarına yönelmesini engelleyici politikalar izlenmiştir. Tehlikeli olarak gördükleri düşünen, araş tıran, eleştiren kesimler için bilinçli olarak, çağa ayak uydurucu çağdaş ve demokratik düzenlemeler yerine çağın gerisinde kal mış, demokrasi, insan hak ve hürriyetleri başta gelmek üzere, çağ dışı düzenlemelere gidilmiştir. Gelecek nesillerin, gençlerin bu ü st düzeydeki temel ihtiyaç ve gereksinimlere yoğunlaşmaları ile risi için büyük bir tehlike idi. Öncelikli olarak kötü amaçlı siyasi ler için başlangıcın sonu olabilirdi… Uzun süre bu düzeni sürdür me ve de vam ettirme plan ve gayretlerini boşa çıkarabilirdi. An cak derinliğine irdelenip, analiz ettiğimizde, aslında bu konu da ekonomik gücü elinde bulunduranların, farklı amaçları olduğunu aklımıza getirir. Bugün yaşanan birçok aksaklıklar, olumsuzluklar, insanlık dışı olaylar ve olguların, bu olağan üstü askeri cunta ve ya diktatörlük döneminde izlenen politikaların eseri ve ürünleri olduğunu gördük ve yaşadık. YAŞAMAKTAYIZ…

 Yukarda bilgi vermeye çalıştığım, A. Maslow ’un anlayışını emper yalizmin çıkarları doğrultusunda geliştirip, geniş halk kesimlerini yaşamlarını normal, alt seviyede ve çok zor koşullarda sağlayacak biçimde geçmişte ülkemizde yapılan düzenlemelere, günümüzde de devam edilmiştir. Bu düzenlemelerin temel felsefelerinden birinci si, “ Alt seviyede ihtiyaçlarını karşılayamayan birey, üst seviyede ihtiyacını karşılamaya yönelik duygu ve düşünceler geliştiremez ve bu doğrultu da davranışlar da bulunamaz.”  Bu nedenle bu düşün ce biçimine uygun az gelişmiş ve gelişmekte olan toplumlarda ağır lıklı olarak insanlar ve toplumun büyük çoğunluğu için en fazla en temel ihtiyaçları olan beslenme veya açlık ihtiyaçlarının bile gide rilmesinde zorlanmasını sağlayacak politikalar geliştirilmiş ve be nimsenmiştir. Buna uygun yasal düzenlemeler yapılarak, insanla rın büyük çoğunluğunun mutsuz olduğu köleleştirme düzeni emper yalizm eliyle inşa edilmiştir. En temel ihtiyaçlarını karşılayama yan açlık ya da yoksulluk sınırında bir gelire sahip olan insanların bir üst düzeyde olan barınma ihtiyaç ve gereksinimi için bir ev sa tın alacak güçte bulunması bile zorlaştırıcı koşullar düzenlenmiş tir.  Bu koşullarda evine ekmek götürmekten, aile fertlerinin kar nını doyurmaktan, temel bazı ihtiyaçlarını karşılamaya kafa yor maktan başka bir şey düşünmeyen bireyler daha üst düzeyde ki ihtiyaçlara bırakın kafa yormayı, düşünmeye bile fırsatları olma malıdır ki, SÜRÜ TOPLUMUNUN oluşumu gerçekleşsin.

   Tüm bu ve bunun gibi nedenlerle, ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki çoğunluk, yaşa mak, canlılığını korumak ve ayakta kalmak için yalnız beslenme ih tiyaç ve gereksinimi ya da karnını doyurmak için ekmek kavgasının derdine düşerek, cebelleşecek ve mücadele vermek zorunda bıra kılmıştır. Özellikle kendileri açısından bilimsel düşünen, gerektiğin de korkmadan eleştiren, insani olmayan uygulamaları protesto e den, yürüyen, hak arayan KİTLELER SUSTURULMALIDIR… Bu kesimlerin başında okuyan, üniversite eğitimi alan bilinçli kesimler gelmektedir. Öğle politikalar izlenmeliydi ki işsiz bırakılan bu gençler, işe alımlar için üçyüz kişiye ihtiyaç varsa onbinlerce kişi iş için baçvuruda bulunmalı, çaresizlik içinde kıvranır hale gelen bu gençler, ailelerine bağımlı olmanın verdiği çaresizlik ve umut suzlukta buna eklenince; üretken olmak iş bulmak için hertürlü da yatmayı kabul etmek zorunda kalsınlar.  Bu amaçla zaman zaman uygulanan politikalar, özellikle eğitim politikaları üniversiteyi biti recek düzeyde eğitim alan birey lerin bile bu ihtiyacını karşılamak için gereken işi bulmalarının yolunu gittikçe daraltılarak. Genç işsizler ordusunun oluşumuna bilinçli olarak zemin hazırlanmıştır.

İşte günümüzde gençlere, özellikle üniversiyte gençliğine dayatılan politikaların temel gerekçesi budur. Buna uygun adım adım düzen lemeler gerçekleştirilerek, işsizliği arttırarak, iş bularak, üretken ve bağımsız olmak için kapı kulu olmak tercih edilir olmuştur.

   Bireyler, temel ihtiyaç ve gerek sinimlerinin karşılamasında yaşa nan güçlüklerin, zorlukların ve o lumsuz koşulların etkilerinden korunmak, daha iyi veya pozitif ko şullarda yaşamak istemlerini gerçekleştirmek için tüm güçleri ile gayret, çaba gösterir ve müca delelerle baş başa kalır olmuşlardır. Bu çabalar o kadar yoğun ve aşılması hiç de kolay olmayan engellerdir ki bunların üstesinden gelmeyi bir kenara bırakınız,. Duygu ve düşüncelere etkilerinin yo ğunluğu ve şiddeti oranında sorunlarla boğuşma, temel ihtiyaç ve gereksinimlerini karşılamayı başarma çaba ve gayretleri bitkinlik le, yorgunlukla sonuçlanacağı için birçok sorunlardan kaçınılması olanaksız olacaktır.  Bütün bunların sonucu temel ihtiyaç ve gerek sinimlerinden bırakın üst düzeyde olanları ger çekleştirmeyi, daha üst düzeyde gereksinimlerini karşılamaya güçleri ve zamanları kal mayacağı, düşüncelerinde güçlü biçimde yer alması olanaksızlaşa cağı için ancak hayallerinde ve düşlerinde yer alacaktır. İşte em peryalist ve yayılmacı, köleleştirme düzeninin Maslow’ un düşün celerinden yararlanarak, politikalar geliştirilmesinin asıl can alıcı noktası olan ve düşüncelerimizi odaklamamız ve yoğunlaştırmamız gereken husus budur…..

   Emperyalizmin birinci hedefi parçala, böl ve yönet, bu gerçekleş mez ise kukla hükümetler ve yönetimlerin iş başına geçmesini sağ layacak koşulları oluşturmak ve sömürmek amaçlanmıştır. Bu ola ğanüstü olduğu kadar demokrasi ve insan hak ve özgürlükleri ile bağdaşmayan yönetim biçimi yakın tarihimize damgasını vurmuş tur. Bir süre sonra ektikleri tohum ürün vermeye başlamıştı. Bilinç li oluşturdukları eğitimin gerici ve çarpık yapısı ve uygulanan bi linçli yanlış politikalar sonucu, bırakın niteliksiz insanların yetişti rilmesini, üniversite mezunlarının bile iş bulamayacağı koşullar o luşturuldu. Demokrasinin en büyük gereklerinden ve olmazsa ol mazlarından olan temel hak ve özgürlüklerin, insani özelliklerin gü vence altına alınması işlevi gerçekleştirilmemiştir. İnsanın insan ol masının gerektirdiği en temel özel liklerden sevgi, ilgi, şefkat, pay laşım, hoşgörü, saygı, onay, özveri kabul görmek gibi duygularını; çocuklarımızın yetiştirilip, gelişmesinde ön plana alınıp, kazandırıl mamasının sağlanmasının gerekliliğini oluşturan sosyal ve psiko lojik ihtiyaç veya gereksinimler unutularak, göz ardı edilmiştir.

  Oysa insanın insan olmasını gerektiren toplumların en temel ihti yaç ve gereksinimini, gıdasını, besinini oluşturmakla kalmayıp, sağ lıklı bir toplumun temel taşlarını oluşturan ve sağlıklı, olumlu ve pozitif, insancıl, insana yaraşır kişilik özelliklerinin oluşumunun gerçekleştirileceği. Bunun sonucu uygar, insancıl, eşitlikçi bir dün ya ailesinin oluşabileceğinin gerekleri geri planlara atılarak, bi linçli olarak desteklenmemiştir. Enflasyon ve tüketim koşullarının yaratıldığı ve sürekli desteklendiği ülkemizde… İşsizlik, açlık, sefa letin negatif etkileri bencil, beleşci, egoist, kendinden başka kimse yi düşünmeyen, kıskanan, nefret eden, paylaşmayan, yalnız kendini seven, saygısız vb. Olumsuz tutum ve dav ranışların tohumları atı larak, eğitim yolu ile desteklenerek; olumsuz kişilik özelliklerini kazandırıcı nesillerin yetiştirilmesinin temellerinin atıldığı kötü tohumlar yeşertilmeye ve desteklenmeye başlanmıştır.

    Düşünün, öncelikle aç kalan bir insan kendisinin ve sorumlu ol duğu aile fertlerinin bu temel ihtiyaçlarını nasıl karşılayacak. Pa raya ihtiyacını karşılamak için üretken bir birey olmasına ihtiyaç vardır. Diğer değişle para kazandıracak ya da gelir getirecek bir iş yapmasına veya meslek edinmesine ihtiyacı vardır. Peki,  bunu yapmasının koşulları zorlaştırıldığında, bu zorlu koşullarda para kazandıracak ve evine ekmek götürebileceği bir iş bulduğunda; e line geçen para ile kendisinin ve ailesinin beslenme dışındaki ba rınma, giyinme vb. öncelikli temel ihtiyaçlarını ne derecede kar şılayacağı pek düşünülmeyecektir.

  Buraya kadar anlatmaya çalıştığım ülkemizdeki durumu özetle mek gerekirse, yarınımız olan çocuklarımız ve gençlerimiz ara sında ırk, din, dil, inanç, mezhep, düşünce, renk, görüş, düşünce gibi ayrımlar yapılmadan ailelerine, topluma ve ülkeye yararlı bireyler olarak yetiştirilmeleri demokrasi ve eğitim politikalarının olmazsa olmazlarından olmalıdır. Demokrasilerde, eğitim yapısı nın demokratik, eşitlikçi, çağdaş ve insan hak ve özgürlüklerini sağ layıcı, bireylerin psikolojik yapılarını bozmadan, sağlıklı ve sağ lam kişilikli, üretken bireyler olarak ülke-mize kazandırılması, hü kümetlerin olmazsa olmaz eğitim politikaları olmalıdır. Asıl sorun, birey yaşam mücadelesinde, bu tür temel ihtiyaçlarının karşılanma sına ” Ev kirası, yol parası, elektrik, su, beslenme, iletişim vb.” ön celikli temel ihtiyaçlarına yoğunlaşacak. Tüm duygu ve düşünce ve enerjisini bu ihtiyaçlara göre odaklayıp, şekilleneceği için daha sonra giyinme ihtiyaçlarına ve daha iyi seviyede yaşama ihtiyaçla rına yoğunlaşmaktan… Kitap okuyarak bilgisini ve kültürünü arttı rıp, geliştirmeyi; tiyatroya giderek ufkunu ve görüş açısını gelişti rip, değiştirmeyi; hele hele daha üst düzeydeki gezme, eğlenme ve kendini gerçekleştirme ihtiyaçlarını bırakın düşünmesi; hayal ve rüyalarından ileri gidemeyecektir. Bu gün ülkemizdeki bu ibretlik, ibretlik olduğu kadar felaket ve yıkım, yok oluşa neden olacak o lumsuz gidişe, dikkatlerinizi çekerek; ülkemizin ve ülkemizin çok değerli insanlarının, nereden, nereye getirildiğini analiz etmenizi bu ülkenin duyarlı bir vatandaşı olarak görev biliyorum.      

     Bireyler, temel ihtiyaçlarının, gereksinimlerinin ve beklentileri nin karşılanmaması oranında, STRES eğilimi yaşamaktadır. ” ST RES nedeni olan ve stresi tetikleyen faktörler devreye girerek.” Da ha doğrusu bireyler, fizyolojik dürtü ve sosyal güdülerini gerçekleş tirirken, olumsuz koşullar yaşamaları oranında “STRES” yaşamak tadırlar. Çağımızda, yaşam koşullarının güçlüğü ve zorluğu sonu cu, bu koşullarla baş başa kalan bireyin bunların üstesinden gel mek, üstesinden gelemeyeceği sorunları çözmek için tüm enerjisini tüketmesine rağmen sorun kendi potansiyelini ve koşullarını aştığı için sorunu çözemeyerek,  geri çekilerek sorunu ertelemesi en akıl cı yöntem olmalıdır. Şayet çaba göstermenize rağmen çözümsüz bu sorunlara takılır ve hayallerinizi,  düşüncelerinizi meşgul etmeye tüm zamanınızı harcarsanız; kendi elimizle stres girdabına sürük lenmiş olursunuz. Bu nedenle tüm çabalarımıza ve uğraşılarımıza rağmen sorunu çözme olanağımız bulunmuyorsa, sorunu erteleye rek, uygun ve çözebileceğimiz koşulların oluşmasını beklemek en akılcı bir yöntem olmalıdır. Günlük yaşamımızda ailelerin yapısın da ve toplumun bireye bakış şeklinde ki değişiklikler, dağılmış, par çalanmış ailelerin artışı, insan ilişkilerinde ki olumsuzluklar, işsiz lik ve iş koşullarındaki olumsuzluklar… Hayatın bir sınav ve müca dele oluşu ve hayat mücadelesinin güçlüğü ve zorluğu, ekonomik koşullarda ki olumsuz koşullar, bireye yüklenen görev ve sorumlu lukların yoğunluğu vb. stres kaynağı ve stres yaşama oranını arttı rıcı unsurları oluşturmaktadır.

    Yukarıda Temel İhtiyaçlarımız konusunda ayrıntılı açıklayarak, yer verilen temel gereksinimlerimizin, kendimizden ve çevremizden kaynaklanan sorunlar. Evrendeki gelişmeler ve sorunlar “ uzay, dünyamız, ülkemiz, ilimiz, yakın ve uzak çevremiz vb.” çevremizle iletişim, ilişki ve etkileşim kurarken yaşadığımız güçlükler. Burada belirtmediğim birçok sorun ve olumsuz koşullarla karşılaştığımız, yaşadığımız ve çözüm üretmekte yetersiz kaldığımız ya da mücade le etmemize rağmen olayların bizi aştığı ve çözümsüz kaldığı her olgu, olay ve durumla doğru orantılı olarak  ‘STRES’ yaşarız.  Bire yin karşılaştığı sorunlar ve koşullar ne kadar güç, zor ve olumsuz olursa olsun, bunlara karşı duygularımızın vereceği tepkiler ne kadar ürkütücü olursa olsun bu olumsuz koşulların oluşturduğu duygular, düşünceler stresi oluşturan faktörlerdir yani stres kay naklarıdır. Stres konusunda diğer dikkatleri çekmek istediğim hu sus şudur. Özellikle bu önemli ve önemli olduğu kadar stresten kur tulmamıza yardımcı olacaktır. Stresi olumsuz algılayıp, şiddetli ya şamamıza neden olan koşullardan en önemlisi de duygularımı zın yüklediği anlamlar ve düşüncelerimizde oluşan olumsuz du rumlardır. Bu koşullardan kaçarak, uzaklaşamayacakları; bu olumsuz koşulları atlatamayacakları; etkisinden kurtulmak için ça ba gösterip, mücadele etmelerinin olası olmadığını ya da yeterli gelmeyeceğine inandıkları ve düşündükleri her negatif durum ve olayda stresi yaşayacak olmaları gerçekliğidir. Bu nedenle stres durumunu, dış çevreden gelen olumsuzluklar kadar, duygu ve dü şüncelerimizin yüklediği anlamlarla ilişkili olduğu gerçeğini u nutmamalıyız. Diğer bir zararı ise olumsuz duygu ve düşünceleri nizi kontrol altına alamadığımız için bunların etkisi altında kalma mızdır. Bu durumda siz duygu ve düşüncelerinizi değil; duygu ve düşünceleriniz sizi yönetmeye başlar ve süreç içinde tüm benliği niz üzerinde egemenlik kurması sonucu, kişisel bütünlüğünüzü koruyamayacak duruma düşersiniz.

  Stres bu nedenle dış çevrede gelişen ve bireyleri etkileyen, ancak duygu ve düşüncelerimizde şekillenen ve oluşan bir psikolojik so rundur. Stresi kontrol altına alıp, iyi yöneterek, ortadan kaldırıp sorunu çözdüğünüz oranda stresin verdiği gerginlik, yerini gevşe meye ve rahatlamaya bırakır. Yaşanan stresin yoğunluğu, yüksek liği ve şiddeti, sürecin uzunluğu oranında bireyde tahribatlar olu şacaktır. Bu tahribat, kişinin tüm benliğini etkilemekle kalmayan, birey üzerinde onarılması güç birçok organ hastalıklarını, çeşitli psikolojik rahatsızlıkların tetiklenerek, özellikle Psikosomatik Ra hatsızlıkların ortaya çıkmasına neden olacaktır.  Dikkate değer bir husus ise genetik faktörlerin, bu koşullarda daha erken yaşlar da ve beklenmedik durumlarda ortaya çıkmasıdır. Toplumun bir ferdi olan bireyler bu tür olumsuzlukların yaşaması oranında, st res eğilimi artmaktadır. İnsanların yaşadığı stresin şiddeti oranın da kontrol altına alamamak, stresin neden olduğu olumsuz koşul larla mücadele edememek;” Özellikle A Tipi Davranış, Kişilik Bo zukluğuna yatkın kişiler.” Yaşadığı stresi normal düzeye indiremeyeceği için stresi iyi yönetemez, kendi lehine koşullar oluş turamaz. Ancak, insani, pozitif özelliklere, donanımlara ve sağlıklı kişilik özelliklerine sahip olan bireyler her türlü stres koşulları ile mücadele etme becerilerine sahiptirler. İnsanoğlu yalnız düşünen değil, düşünen, duygusal ve sosyal bir varlıktır.

   Bu nedenle çevresindeki olayları, olguları, durumları ve gelişme leri; algılayan ihtiyaçları ve istekleri doğrultusunda hedefe yönel mek, akılcı ve sağlıklı amaçlar belirlemek, kararlar almak ve ama ca uygun hedefini gerçekleştirmek için harekete geçme ve devam ettirme yetisine sahip olduğu için diğer canlılardan farklıdır. Bu farklılık bireyden bireye değişiklik gösterir. İnsanın ihtiyaçlarını, istemlerini ve beklentilerini karşılaması için hedefe yöneltecek güce ihtiyaç vardır. Bu güç ve ihtiyaca psikolojik terim olarak gü dü “motif” diyoruz. Kitabımın çeşitli bölümlerinde yeri geldikçe yer verdiğim ve aslında yaşamımızı doğrudan etkileyen ve bu ne denle bizleri çok yakından ilgilendiren, önemli olduğu kadar ayrın tılı bilgilendirmeye ihtiyaç duyulan bir konu ile ilgili bilgi vermek istiyorum. Konu içinde zaman zaman birbirine karıştırılan dürtü, güdü, içgüdü terim ve kavramları kısa, öz ve anlaşılır bir şekilde açıklamakla yetinerek,  okuyucularımı sıkmadan, yararlı olacağını umut etmekteyim.

           Motivasyonla İlgili Kavramlar ve Yaşamsal Önemi 

   Bireyleri eyleme geçiren davranışları kontrol ederek en uygun ve yararlı davranışta bulunmaya iten, zorlayan, sağlayan ve ger çekleştiren güce, Güdü ya da Motivasyon denir. Güdüler, bireyle ri ihtiyaç ve gereksinimleri doğrultusunda harekete geçirirken, duygu, düşünce, arzu ve isteklerinin amaçlarına ve hedeflerine uy gun olarak, yönlerini de belirleyerek harekete, eyleme geçmesini sağlayan ve uygun davranışta bulunmaya iten ve zorlayan güç olarak da tanımlayabiliriz. Kısaca her davranışın altında yatan ve davranışta bulunmaya neden olan itici güce güdü diyebiliriz. Bu haliyle her güdünün şiddeti ile ilişkili, oluşan uyarıcı gücün etkisi ve göstereceği direnç oranında; organizmayı uyararak, hazır hale gelmesini, belirlenen amaca uygun harekete geçmesini ve buna uy gun davranışta bulunmasını sağlar. Bu yönü ile motive edilen dav ranış, hazır hale gelen ve aynı zamanda seçici özelliğe sahip olan etkin davranıştır. Güdülenme sonunda birey istek, ihtiyaç ve gereksinimlerini karşıladığı, doyuma ulaştığı ve gerçekleştirdiği için tatmin olmuştur. Bu nedenle güdünün oluşturduğu gerginlik durumu sona ereceği için birey gevşeyerek, rahatlar.  Dürtüler do ğuştan var olan, bireyin canlılığını koruması ve yaşamını sağlıklı olarak devam ettirmesi için sürekli, aynı zamanda gerekli olan is tek, ihtiyaç, beklenti ve gereksinimleri oluştururlar.

  İnsanın canlılığını, türünü, neslini devam ettirmesi için hayati bir öneme sahip bu dürtülere bu önemi nedeniyle birincil güdülerde a dı verilir. Bu bakımdan önemli ve öncelikli olan dürtülerimiz “Aç lık veya beslenme ve uyku; havasızlık ve susuzluk vb.” tamamen be densel ve fizyolojik kökenli dürtülerdir. Merak etme, inceleme, a raştırma, bir uğraşı da ve eylemde bulunma fizyolojik kökenli değil bilişsel kökenli, cinsel, seksüel ve üreme, annelik dürtüleri fizyolo jik kökenli, ancak bağımsız olarak sürdürülen dürtülerdir. Bu dür tülerin, yaşamın her döneminde etkin olmasına karşı, çocukluk dö nemlerinde daha çok etkili olduğu bilinen bir gerçekliktir. Bu özel liğinden dolayı dürtülerin, içgü düler ile karıştırılma hatasına dü şülmemelidir. İçgüdü her canlı türe has ve kendine özgü kalıplaş mış, değişmeyen niçin ve neden davrandığı bilinmeyen, tepkisel davranışlardır. İçsel bir gerilim oluştururlar, birey bu gerilimi gi dermek ve doyurmak için amacına uygun olarak, harekete geçer ve ihtiyaç, gereksinim karşılandığında, gerekli olan doyuma ulaşıldığı için oluşan gerginlik ortadan kalkar.  Bu nedenle ayırıcı en önemli özellikleri, dürtüler genelde ihtiyaçlar doğrultusunda değişiklik gösterirken, içgüdüler o türe özgüdür,  kalıplaşmıştır ve değişik lik göstermezler. Yine belirgin başka bir özelliği, güdülerin hepsi bilinçli değildir, büyük çoğunluğu bilinçsizdir. Geçmiş yaşantımız la ilgili olan istek, duygu, düşünceler sonucu oluşan güdüler ve gü…………………………………………………………………