ÇAĞDAŞ BiREYSEL VE YÖNLENDiRiCi EĞiTiM SiSTEMi

 

Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: C:\Users\Toshiba\Desktop\geleceginegitimi\search.gif   Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: C:\Users\Toshiba\Desktop\geleceginegitimi\mail.gif   Açıklama: Açıklama: Açıklama: Açıklama: C:\Users\Toshiba\Desktop\geleceginegitimi\home.gif






 

 

 

III.Bölüm

 

 

        

 

 

        1.  EĞİTİM SİSTEMİNİN YAPISI GENEL İLKELER VE TANIMLAR

 

 

 

 

 

A-.ÇAĞDAŞLIK  VE  ÇAĞDAŞ  EĞİTİM: Çağdaş eğitim, çağın koşullarına uygun düzenlemelerle olasıdır. Bu amaçla dünyanın, ülkelerin , bölgelerin , hatta illerin koşullarına ve ihtiyaçlarına uygun  düzenlenen, üretken bireylerin yetişmesini gerçekleştiren  eğitimin üretime, bireyin ve toplumun gelişimine katkı sağladığı oranda çağdaş olabileceği tartışılmaz bir gerçekliktir.                     


      Mustafa Kemal Atatürk, 1924’ yıllarda çağdaşlığın önemini şu sözleri ile dile getiriyordu. 


     “Uygarlık öğle kuvvetli bir ışıktır ki ona aldırış etmeyenleri yakar ve yok eder.”

     “Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı, Türkiye Cumhuriyetini tamamen modern, bütün anlam ve şekilleriyle uygar ve sosyal bir toplum haline ulaştırmaktır.”

 

      Diyerek, kendilerinin cumhuriyetin ilk yıllarında çağdaş açılımlar yapılmadığında, çağın gerisinde kalınarak, süreç içinde medeni ülkelerin kuklasına dönüşerek, himayesi altına gireceğini yada gittikçe çağın gerisinde kalarak fakirleşerek, gerileyerek, gelişmiş ülkelere muhtaç olup, boyun eğerek yok olacağını belirtmekle kalmamıştır.  Ülkemizin, uygarlıktan yararlanmadığı  ve çağın gerisinde kalması durumunda, gelecek de ne kadar büyük güçlükler, zorluklar ve sıkıntılar çekeceğine dikkat çekerek;  Cumhuriyet’in ilk yıllarında, tüm olumsuz koşullara rağmen bunun önlemlerini alarak, çağdaş devrimleri çağın gerisinde kalmamak için gerçekleştirdiğini belirtmektedir. Ayrıca modern, uygar ve sosyal bir toplum haline gelmenin, uygar ülkeler seviyesine ulaşmanın çağdaşlaşmadan geçtiğini vurgulamıştır.

 

      Çağdaşlaşmanın yolu ise önce çağdaş ve demokratik eğitimden geçmektedir.

 

      Çağdaş bir eğitim, demokratik, laik ve yasalara, çocuk ve insan haklarına dayalı, eğitimin bizzat içinde olan  bireylerin ilgi, istek, yeteneklerini, gelişim  dönemlerinin  özelliklerini , bireylerin ve  toplumun  ihtiyaç ve  beklentilerini karşılayabilen; eğitileninden, eğitenine  kadar;  birinci derecede eğitimde  söz sahibi olanlar ile  eğitimle ilgisi bulunan sivil toplum örgütü temsilcilerinin katılımı ile  çağın teknolojilerinden en üst düzeyde yararlanıldığı, bireylerin kendini sürekli yenileyip, geliştirdiği, hem bulunduğu güne, hem de geleceğe katkı sağladığı, düzenlemelerin ülkemiz koşullarına uygun düzenlenmesi, katılımcı ve ekip çalışmaları ile düzenlenip, uygulandığı sürece çağdaş bir eğitim gerçekleşebilecektir. Bu amaçla ülkemizde yaşayan tüm bireylerin ayrım yapılmadan demokratik  karaktere  sahip  olarak 

yetiştirilmeleri  esas alınmalıdır. Burada ülkemizde yaşayan tüm insanlar derken, şunu kastetmek istedim. Türkiye Cumhuriyeti üzerinde yaşayan herkes Türk’ dür. Irkı, rengi, cinsi, dini, mezhebi, görüşü, düşüncesi vb.ne olursa olsun. Bu tanım ırkçılık olarak asla ve asla algılanmamalıdır. Ayrımcılık, şovenizm ve ırkçılıktır, ayrımcılıktır, bölücülüktür. Bu unutulmamalıdır. Kısaca örneklemek gerekirse; Bir ülke toprakları üzerinde yaşayan birey, o ülkede yaşamını sürdürmektedir. O ülkede yaşamını sürdüren birey o ülkeye karşı kendini borçlu hissetmeli ve vatandaş olarak kişisel sorumluluklarını yerine getirmelidir. Çünkü bir ülkenin ülke olması için atalarımız ne mücadeleler vermiş ve bu toprakları kanları ile sulamışlardır. Aksini düşünmek onlara ihanettir. “Bu gün her ülkede birden fazla ulus, düşünce ve inanç sahibi olan bireyler sonuçta o ülkenin milletidir. İngiltere’de yaşayan bir kişi ben İngiliz’im ve dilim İngilizce diyor ise ;Türkiye toprakları üzerinde yaşayan her birey Türk’tür. Dili Türkçedir. ” Ancak, buradan farklı bir ana dili olanlar, bu ana dilini kullanamaz anlamı çıkarılmamalıdır.            

    Eğitim açısından dile getirdiğim yukardaki cümlede şu kastedilmektedir. Her ülkede olduğu gibi “Türkiye’ de “ ülkemizde” yaşayan tüm bireylere Türk denir. “Bu gün azınlık olan bazı uluslar ilerde çoğunluk olsalar bile…” Türklerin  kullandığı dil ise Türkçe’ dir. Yani her zaman birinci dil olarak kalmalıdır. İkinci ve üçüncü diller olsa bile bunlar hiçbir zaman eğitim dili olamaz. Olmamalıdır… Ayrımcılık getirir, bölünme getirir. En fazla gelişmiş ülkeler örnek alınarak “ Serbestçe, konuşma, kültürünü yayma, Seçmeli Ders, Üniversitede Kürsü, Bölüm vb” düzenlemeler yapılabilir……..

       Çocukluğun, ergenliğin her dönemin gelişim özelliklerine uygun ve bu dönemler de  kazanabilecekleri  davranışlarla ilişkili olumlu davranışları kazandırıp  geliştirecek  şekilde düzenlenmelidir.                                                                            

     Her bireyin doğuştan  getirdiği  potansiyel  ve sonradan  kazanmış olduğu  hali  hazırdaki  özelliklerini  ve  bireysel  farklılıklarını; diğer değişle bireyin tüm  özelliklerini “Yetenek”   dikkate  alacak şekilde düzenlenmelidir.

     Çağdaş eğitimde, çağın bilimsel  ve teknolojik gelişmeleri dikkate alınarak, uygun  düzenlemeler  yapılmalıdır. Çağdaş bireylerin  yetiştirilmesi  esas alınmalıdır.    İnsanın  çağdaş  yetiştirilip, çağdaş birey olarak davranış kazanması için, demokrasiyi ve  insan  haklarına inanan, özümseyen ve uygulayan, ülkesinin çıkarlarını kendi çıkarından önce  sayan, koruyup, gözeten, ülkesini seven,demokratik, laik,sosyal ve hukuk devleti ilkelerini  benimseyen, Atatürk’ ü görüşlerini, ilke ve devrimlerini kendine rehber  edinen, bilimsel ve hür düşünce  gibi  erdem  olan davranışları kazanmış ve eyleme  dönüştüren  üretken ve verimli bireyler olarak yetişmeleri  hedeflenmelidir.  

    Ancak ve ancak, çağdaş ülkeler seviyesine; hatta daha üstüne çıkmamızı engelleyen,  iç ve ağırlıklı dış düşmanların tutum ve engellemelerinden kaynaklandığı…Bizlerin çağdaşlaşmanın yolunun batı uygarlığından geçtiğini, bu amaçla öncelikli olarak insanlarımızın  eğitiminin çağdaş bir yapıya kavuşturulmasının  gelişmemizdeki gerekliliğini çok iyi bilmekteyiz. Bu  konuda eğitimimizi çağdaş ülkelerde uygulanan çağdaş bir yapıya kavuşturmak ve ilk adımı atmak; çağdaşlaşmanın ilk ve en önemli adımı olacaktır. Uygar ülkelerin ve batının gelişimlerini olduğu gibi almak yanlış bir davranıştır. Buradan ülkemiz koşullarına uygun olanları alırken, uymayanları koşullarımıza uygun hale getirmek gerektiği asla unutulmamalıdır. Bu konuyu, Atatürk’ün bir söylevi ile vurgulayıp, kapatmak istiyorum.

 

     “ Biz  daima,  Doğudan  batıya  yürüdük. Eğer  bu  son  yıllarda yolumuzu  değiştirdikse  itiraf  etmelisiniz  ki,  bu  bizim  hatamız  değildir. Bizi  siz zorladınız... Ülkemizi  yenileştirmek istiyoruz. Bütün çalışmalarımız Türkiye’ de  modern, binaenaleyh batılı bir hükümet meydana  getirmektir. Uygarlığa geçmeyi  isteyip’ de, Batı’ ya  yüzünü dönmemiş  ulus  hangisidir.”

        

      Atatürk o yıllarda çağdaşlaşmanın yolunun batı uygarlığından geçtiğini vurgulamıştır. Batı ülkeleri gibi sürekli çağa uygun gelişmelere yeşil ışık yakarak, çağın gerisinde ve dışında kalmamamız gerektiğini vurgulamıştır. Yine sürekli çağdaş gelişmelere uygun düzenlemelerin yapılmasının gerekliliğini , çağdaşlaşmada kararlı olunmasını şu sözleri ile belirtmektedir.

 

      “Türk ulusunun kesin kararı, uygarlık yolunda  durmadan, yılmadan  ilerlemektir. ”

        

B-DEMOKRATLIK–DEMOKRATİKLİK: Demokratik rejim; siyasal, ekonomik  ve sosyal eşitliklerin bulunduğu, demokrasiyi tüm yönleriyle benimsemek, demokrasinin kurallarına uygun davranışlarda bulunmak, özümsemek, düşüncede  ve  uygulamada göstermek, “özellikle önce düşüncede değişiklik, devamında uygulamalarda” ; ne derecede gerçekleşiyorsa; o derecede demokratik olunabilir.

           Demokratlık, demokrat bireyler ülkesini sadece siyasi, hak ve özgürlüklere kavuşturmayı yeterli bulmazlar. Ekonomik bakımdan, seçme ve seçilme, kanun önün de, kendi düşüncelerini söz veya yazı ile ifade etmede vb. tüm kuralları ile eşitliğini savunmaktır. Çıkarılacak yasalarda yer alması çoğu kez anlam ifade etmemektedir. Asıl önemlisi herkese eşit olarak uygulayarak bütün savunulanları hayata geçirmektir. Diğer değişle bunu sözle söylemesi, savunması ve yasalarda yer alması yetmez. Her birey tarafından konumu, statüsü ne olursa olsun yasalara uygun eşit uygulamalar ile o ulusun, o toplumun tüm bireylerinin yaşam felsefesi ve  biçimine  dönüştürmesi ile demokrasinin gerçekleşmesi olasıdır.

         Atatürk, “Yeni nesil sizlerin eseri olacaktır” derken eğitimin sosyal, kültürel gelişmelerde en önemli ve gerekli bir işlev olduğunu vurgulamakla kalmamıştır. Demokrasiyi yaşam felsefesi haline getiren geleceğin gençlerinin yetiştirilmesi ile çağdaş geleceğimizin şekillenebileceğinin önemini vurgulamıştır.

         En çağdaş yönetim biçimi demokrasidir. Bu nedenle bir ülkedeki tüm bireylerin demokrat yada demokratik karakterli olabilmesi için öncelikle o ülkenin siyasal sistemini çağdaş ve kendine özgü kültür değerleri üzerine  temellenmesi  gerekmektedir . Demokratikliği gerçekleştirmesi  ise  ancak o ülkedeki bireylerin çağdaş ve demokratik eğitimi ile olasıdır.

         Demokrasinin ve ulusal egemenliğin gerekliliğini ve önemini şu sözleri ile dile getirmektedir. Atatürk aslında demokrasinin kalıcı olabilmesinin yolunun, ulusal egemenliğin korunmasından geçtiği, demokrasinin var olabilmesi, kalıcı olması için; ülkenin tüm bireylerinin, demokratik eğitimi ile gerçekleşeceğini belirtmektedir. Demokrasi eğitimini ve demokratik yapıda eğitimden geçen bireyler, demokrasiyi süreç içinde demokrasiyi düşüncelerde değiştirmekle kalmayacak, yaşam biçimine dönüştürecektir.

 

          “ Demokrasi ilkesinin en yeni ve akılcı uygulamasını sağlayan hükümet biçimi Cumhuriyettir. Demokrasi ilkesi, egemenliğini kullanan araç ne olursa olsun, esas olarak ulusun egemenliğine sahip olmasını ve sahip kalmasını gerektirir.”
      
   Atatürk’ün içinde bulunduğu çağda, demokrasiyi sağlayacak ve yaşama geçirecek hükümet ve yönetim biçimi Cumhuriyettir. “Yani halkın kendi kendini yönetmesidir.”.

         Çağdaş-demokratik, özgürlükçü toplumlarda, devletin temel görevi bireylere hizmet etmektir.

 

         Devletin  temel  görevlerinden  birisi  olan  bireylere  hizmet  etmek  eğitim açısından  ele alındığında; ülkenin  çağdaş  uygarlık  düzeyine  erişmesi, gelişip, kalkınması, evrensel  değerleri  kazanıp, benimsemesi için bireylerin eğitimi olmazsa olmaz bir koşul olarak karşımıza çıkmaktadır.

 

        Hasan  Ali  Yücel’ in Hürriyet Gene Hürriyet  adlı eserinde,   “Ben varım her şey bende var olacaktır.”  Dediği nispette devlet milletin olur. Milletin olmayan, olamayan devletler yıkılmaya mahkumdurlar...“ Devlet milletin şahlanmış iradesidir.”  Sözlerini söylemesinden bir yıl önce Atatürk , kurduğu hükümetin demokratik bir sisteme sahip olmasını söylemekten çekinmemiştir. Çünkü kendisinin ana düşüncesi her şeyin milletten geldiği gerçeğidir.  

         Türk  Toplumunun  sağlıklı  bir  yapıya  kavuşması, kalkınıp – gelişmesi  için öncelikli  olarak  çağdaş  ve  demokratik  hukuk  devleti  özelliklerine tam olarak sahip olması, insan  hak  ve  hürriyetlerini  bilip, koruyup, uygulaması  ve  benimsemesi  için  ülkemizde çağdaş-demokratik  bir eğitim  sistemine geçişle  olasıdır. 

        Eğitimde  yeniden yapılanmayla ilgili direnmelere, tutuculuğa son verilmeli, en kısa  sürede  yeniden  yapılanma  yönündeki  engelleri  ortadan  kaldırıcı  yasal  düzenlemeler gerçekleştirilmelidir.

         Avrupa  Birliğine giriş sürecinde, Avrupa  ile  entegrasyon  için  çağdaş  yeniden  yapılanmalara  gidilmesi  kaçınılmaz  olmuştur. Cumhuriyet ’e  geçiş  sürecinde Atatürk ’ün  eğitim alanında yaptığı  devrimler ile  çağa  uygun  yapılanmalara  ışık tutarak  yol  göstermiştir. Bizler  bu  ilke devrimlerin  takipçileri  olmalıyız !...

 

       Atatürk  Cumhuriyeti’nin  Gençleri ! Ülkenin  yılmaz bekçileri ! Atatürk ’ün bize  emanet  ettiklerinin  takipçileri  olarak; Onun  ilelebet kalbimizde yaşaması ve  mezarında  rahat  uyumasını  istiyorsak,  bize  emanet  ettiği T. C.’ nin  gelişmesini  sağlayacak;   çağdaş  bir  eğitim  uygulamasına  daha fazla geç kalmadan   yasal  düzenlemelerini  gerçekleştirip,   biran  önce geçmemiz zorunlu   hale   getirmiştir.                                                                 

      Çağdaş  yapılanmaya  gidemeyen   ulusların , kalkınması,  büyüyüp  gelişmesi  ve  gelişmiş  ülkeler  seviyesine  çıkması  olanaksız  hale gelmiştir.

      Demokratik Yönetim: Siyasal, ekonomik ve sosyal vb.  eşitliklerin  bulunduğu, uygulandığı, yaşandığı, korunduğu; demokrasinin tüm kurallarını  çeşitli  yönleri  ile  benimsendiği yönetimde, uygun  davranışları yaşam felsefesine ve biçimine  dönüştüren  herkes demokrattır. Demokratik davranıyordur...

           Demokrat  insanlar, ülkesini sadece siyasi hak ve  özgürlüklere  kavuşturmayı  yeterli  bulmazlar. Seçme, seçilme, kendi  düşüncelerini  söz ve  yazı  ile  ifade  etme,   kanunlar önünde  eşit  tutulma, ekonomik açıdan ülke  gelirlerinden  eşit  yararlanma  vb.   ülkemizde  yaşayan  her   bireyin  eşit  olmasını  savunup,  uygulamada  hayata  geçmesini  sağlamak ister ve  hedeflerler.

           Demokratik  karakter : İnsan  için  erdem  olan  davranış  ve özelliklere sahip olmak kendi tekellerinde değildir. Her insanın  hakkıdır.

Bireyleri  değerlendirirken  ırk, renk, dini inanç, yaş, milli  yada etnik  köken,   sosyal  ve ekonomik   farklılıklardan  dolayı  ayrım yapılmamalıdır. Yalnız insan olduğu için değerlidir koşulu gerekli ve yeterli koşul olmalıdır.

İnsana insanca, insana yaraşır gerekli önem ve değer; ayrım yapılmadan ve koşulsuz verilmelidir. Demokratik karaktere sahip birey bu özellikler dışında  her  eleştiriye  açıktır. Her  bireyin  bireysel  özelliklerine göre  öğrenebilecekleri  bir şeyler olacağını  kabul  ederler. (Empatik Yaklaşım) Savunucuğa yol açan yargısal  iletişimi  değil, açık iletişimi  kullanırlar. Akılcı  düşünürler, diğer  deyişle  bilimin  ilke  ve  yöntemlerini kullanırlar. Değişime kapalı değil, açıktırlar. Geliştirici, sorun çözücü, uyum sağlayıcı, iş doyumuna ulaşıcı, özverili, kararlı ve sabırlı üretime yönelik düşünürler.                          

            Bilimsel düşünmenin temelini merak, araştırma, inceleme, gözlem, deney ve kazandığı bilgileri kullanma, sorgulama oluşturur.

Gelişim dönemlerinde her döneme özgü bu özelliklerin bilinerek olumlu davranışlara dönüştürülmesi esas alınmalıdır.

 

         Ülkelerin geleceği demokratik yönetim biçiminden “ Yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığı” ve demokratik eğitimden geçmektedir…

      

           Gelecekte, demokrasiyi ortadan kaldırmak isteyenler, öncelikli olarak bu üç temel organı yıpratmak yada kendi yönetimlerine almak isteyeceklerdir…

 

C- ATATÜRKCÜLÜK: Atatürk’ ün  Türk Toplumunu esaretten kurtardıktan sonra, Cumhuriyet Yönetiminin yerleşmesi ve ülkemizi çağdaş ülkeler seviyesinin üstüne çıkarmak için ortaya koyduğu,  düşünce, görüş, ilke ve devrimleri için gösterdiği çabaların ve yaptığı uygulamaların tamamına  Atatürk’ün düşünceleri diyebiliriz. Atatürk bu düşüncelerinin ileriki zamanlarda hayata geçirilmesi görevini Türk Çocuklarına ve Türk Gençliğine manevi miras olarak bırakmıştır. Bizler Atatürk’ün bu yüce emanetlerine sahip çıkmak ve ülkemizin kalkınıp gelişmesini sağlamak için önce cehaleti yenmemiz gerekmektedir. Toplumumuzun ilerleyip kalkınmasına engel teşkil eden köleliği, bölünüp, parçalanmayı, cehaleti, yobazlığı, bağnazlığı, geriye dönüşü vb. çağdaşlaşmanın ve gelişmenin önündeki engelleyici unsurlarla hep mücadele etmeliyiz. Bu nedenle çağdaş bir eğitim sisteminde Atatürk’ün düşünce görüş ve ilkelerinden mutlaka yararlanmamız gerekmektedir. Geçmişte ve günümüzde ezilen ulusların bağımsızlık ve gelişmesi yolunda esin kaynağı olan bu  düşüncelerin en büyük rehberimiz olması gerekmektedir.    

 

          Atatürk’ün ilke ve devrimleri, O Eşsiz İnsanın görüş ve düşünceleri her zaman bizim aydınlanma ve kalkınma yolunda ışığımız ve aydınlatıcımız olmuştur. Olmalıdır!... 

      

   Bu amaçla  eğitim sisteminin düzenlenmesinde ve eserimin her bölümünde onun ilkelerini, düşüncelerini ve söylevlerini dile getirdim. Yine örnek almamız gereken bazı konuları bu bölümde dile getirmek istiyorum.    

          “ Hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız tek bir şeye ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak. Toplumsal hastalıklarımızı tetkik edersek, temel olarak bundan başka, bundan mühim bir hastalık keşfedemeyiz. Hastalık budur. O halde ilk işimiz bu hastalığı esaslı suretle tedavi etmektir. Milleti çalışkan  yapmaktır. Servet ve onun  tabii sonucu olan refah ve saadet, yalnız çalışkanların hakkıdır.”                                      

 

             Eğitim sistemimizde alınan kararların geciktirilmesi, çağdaş ülkeleri gerilerden izlememiz, insanlarımızın bireysel ayrıcalıklarına uygun yetiştirilmesi yerine, diplomalı işsizler ordusu yaratmamız vb. sorunlar hep bu hastalığımızdan kaynaklanmaktadır. Bu hastalığımızın ortadan kaldırılması “Çağdaş ve Demokratik  Eğitim Dizgecine en kısa sürede  geçerek üreterek ve çalışarak, ülkesine katkıda bulunacak insanların yetiştirilmesi ilk adım olarak hedeflenmelidir.

 

          “ Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, gerçek mutluluğa ulaştırmak için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanın hayatını kurtaran asker   ordusu, diğeri milletin geleceğini yoğuran  irfan ordusudur. Bu iki ordunun her ikisi de hayatidir, kıymetlidir ve yücedir.”  

 

            Atatürk  ülkemizin ilk öğretmenlerine  ilk seslenişinde, ulusal egemenliğimizin ve ülkemizin korunmasında birinci ordunun , ülkemizin gelişip, kalkınmasında ve geleceğinin şekillenmesinde ikinci ordunun ne kadar önemli olduğunu belirtmektedir. Yine Atatürk 29 Ekim 1933 ‘te Cumhuriyetimizin 10. yıl dönümünde gelişmiş ülkelerin gerisinde kalmamak ve ülkemizi çağdaş ülkeler seviyesinin üstüne çıkarmanın, birlik ve beraberlikle yani katılımcılık anlayışı ile, azimle çalışarak; herkesin üzerine düşen görev ve sorumluluğun bilinci ile görevlerini yapmalarının ne kadar önemli olduğunu, çağın gelişmelerine ayak uydurmamızın gerekliliğini ve gelişmiş ülkeler seviyesine çıkmamızdaki gerekliliğini ve önemini bundan 65  yıl önce belirtmiştir. Bu amaca ulaşmak için ağır ve yavaş hareket ederek değil hızlı hareket etmek gerektiğinin önemini vurgulamıştır.

        

       “ Az zamanda çok büyük işler yaptık, bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk Kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki  başarıyı, Türk Ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimle yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı asla yeterli göremeyiz. Çünkü, daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunda ve azmindeyiz. Yurdu muzu dünyanın en bayındır ve en uygar ülkeleri seviyesine çıkaracağız. Ulusumuzu en geniş refah  ve kaynaklarına  sahip kılacağız. Ulusal  kültürümüzü, çağdaş  uygarlık  düzeyinin  üstüne  çıkaracağız. Bunun  için, bizce zaman ölçüsü, geçmiş yüzyılların gevşetici anlayışına göre değil, yüzyılımızın sürat ve hareket kavramına göre düşünülmelidir.”

 

    Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin takipçileri olarak, onun ilke ve devrimlerini daha ilerilere götürmek, çağdaş koşullara uyarlamak her Türk Aydınının görev ve sorumluluğudur. Atatürk’ün Türk Gençliğine bıraktığı bu mirasın değerini bilelim. Aksi takdirde Atatürk’ ü ışıksız ve karanlıkta bırakacağımızı, Onun mirasına layık olmadığımızın bilincinde olmalıyız.Bu nedenle Atatürk’ü karanlığa sokmak isteyenlerin, Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin, çok yönlü kişiliğinin takipçisi olmayarak bu ışığı söndürmek isteyenlere tek panzehirin çağdaş bir eğitim sisteminden geçtiği asla unutulmamalıdır.

 

       Tüm bu nedenlerle, eğitim sistemimizde geriye doğru adımlar atmamak, hep çağdaş gelişmelere uygun düzenlemeler yaparak, yeni ve çağdaş bir eğitim sisteminin uygulanmasına, daha çok zaman kaybetmeden süratle geçmemiz gerekmektedir...

                                                                     

Ç - YÖRESELLİK:  Ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımadadır. Jeopolitik önemi dışında, akarsuları, çeşit çeşit madenleri ve iklimi vb. özellikleri ile dünyada ender özelliklere sahip bir ülkedir. Bu değişik özellikleri dikkate alınarak; eğitim sistemimizde yapılanmaya gidilmelidir. Çağın teknolojik ve bilimsel gelişmelerine uygun her bölgenin özellikleri ile bütünleşen ve her bölgenin, her ilin sosyal-ekonomik koşulları dikkate alınarak eğitimde yeniden  yapılanmalara  ve düzenlemelere  gidilmelidir. Yıllardan beri hükümetleri ve eğitim politikalarını belirlemede etken olan dış güçlerin ve yerli temsilcilerin, eğitim sisteminde yanlış ve ülke kalkınmasının yolunu tıkayan düzenlemelere dur demenin zamanı gelmiş ve geçmektedir. Bu nedenle eğitim kurumlarının, bizzat o eğitim kurumunda görev alanlarca belirlenmesi önem kazanmaktadır. Hiçbir yabancı yapı, başka bir ülkenin gelişip ve kalkınmasını istese bile nereye kadar isteyebilir……..

       Burada bir gerçeklikle ilgili bir örnek vermekte yarar görüyorum. Ülkemizin çevresindeki ülkelerin tamamında petrol çıkarılırken, tüm bu ülkelerin ortasında kalan ülkemizde petrolün sınırlı sayıda illerde bulunduğu varsayımı. Ne kadar gerçekle bağdaşmaktadır. Takdir değerli okuyucularımın…

       Ancak ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili olması nedeniyle eğitim sistemimizde yapılacak düzenlemelerle, deniz kıyılarında bulunan illerimizde mutlaka Denizcilik Meslek ve Mesleki Teknik Eğitim Liselerinden başlanarak, Denizcilik Bilimleri ve Denizcilik Üniversiteleri  acilen kurulmalıdır. Ülkemizin gelişip, kalkınmasının en önemli ayağı bu düzenlemeler olacaktır. Daha sonra her ilin koşullarına uygun programlara, başlangıçta % 25 ile başlanarak, süreç içinde aksaklıklar giderilip, gelişmelere ve açılacak yeni programlara yer verilerek daha yüksek seviyelerde yeni programlar açılmalıdır. “Bu gün geçerliliğini yitiren programların bir bölümü kapatılıp, sınırlı sayıda bırakılarak; bu yeni programlar için kullanılabilir.  Şimdi bazı illerimizden kısa örnekler verilerek, diğer illerimizde benzeri düzenlemeler için fikir sahibi olunmasını sağlamak istiyorum.

 

           Her Ülkenin Geleceği, ülkelerin koşullarına uygun eğitim yapılanmasından geçmektedir…

 

           Ülkemizin geleceği ise ağırlıklı olarak, denizlerde ve denizcilikle ilgili bilim dallarının arttırılmasından geçmektedir…

 

  Gaziantep ili sanayide gelişen bir ilimizdir. Bu ilin ve yörenin koşullarına uygun olan sanayiinin tüm birimlerinde  ve gerekli meslek alanlarındaki ara gücü elamanlarının ve diğer birimlerde her düzeyde istihdam edilecek personelin yetiştirilmesini sağlayacak  programlara yer verilmelidir. ( teknisyen, tekniker, mühendis vb.)

     Şanlıurfa ile tarım ve hayvancılık alanında gelişmektedir. Tarım, hayvancılık alanında sektörlerin daha çok gelişmesini sağlamak için eğitim programları bu alanlarda yetiştirilecek her kademedeki  bireylerin yetiştirilmesini esas almalıdır.                                                                                 

      İskenderun, turizm, konaklama, otelcilik, denizcilik gelişen bir  il ise  bu sektörlerde  sınırlı kalınmayarak, denizcilik sektöründe yaygın ve geniş bir alanda gelişmeyi sağlayacak ve üretimi arttıracak her seviyede elemanların”  Turizm, Konaklama ve Otelcilik ile kalınmayarak, Denizcilik ve Deniz Bilimleri alanlarında “Teknisyeninden, Teknikerine, Mühendis ve Yüksek Mühendis’ ine kadar….  tüm elemanların yetiştirilmesini sağlayacak programlara öncelikli olarak yer verilmelidir.

      İstihdam alanları az ve sınırlı sayıda gelişimi sağlayacak özel ya da devlet sektörü bulunan diğer illerimizde ve yörelerde tüm bu koşullar dikkate alınırken,  ham maddesi o yörelere yakın yerlerde bulunan ya da her ilin koşullarında açılabilecek  nitelikteki, bazı sanayii alanları, sektörleri ve kurumları ya da fabrikalar özel sektör ve girişimcilere kolaylık sağlanarak, teşvik edilerek, bu yörelerimizde de istihdam yaratacak şekilde bir yapılanmaya gidilmelidir. Yani teori ile uygulama, bir arada yapılanmayı gerçekleştirecek yapılanmaya gidilebilir.  Bunun yanında tüm illerde küçük ve orta boy işletmeler devletin düşük faizli kredi ya da daha farklı desteği ile desteklenmelidir.

      Ülkemizde bu amaçla yapılan bilimsel araştırmalardan yararlanmalı, gerekiyorsa daha detaylı araştırmalar değerlendirilerek; o bölgenin, o ilin koşullarına uygun (Sanayii, turizm, ticaret, hayvancılık, denizcilik, endüstri  vb. işkollarında )   araştırmalar   o ildeki ve ülkemizdeki Eğitim Komplekslerinin ve Kampusların bilimsel  araştırma  sonuçları  dışında diğer illerin Eğitim Komplekslerinin ve Kampuslarının araştırma  sonuçların dan da  yararlanılmalıdır. Ayrıca ( Bilim adamları, araştırmacılar, ekonomistler, sanayi-ticaret odaları, Eğitim Kompleksleri, sivil toplum örgütlerinin vb.) katılımı ile  oluşturulacak  kurullar  ve yapılacak toplantılara   bu  kesimlerinde görüşleri  doğrultusunda  kararlar alınmalıdır. “ Gerektiğinde yabancısı olduğumuz iş kollarında yabancılardan ve yabancıların araştırmalarından yaralanarak,  onları olduğu gibi alıp, uygulamak yerine; ülkemizin gerçekleri ile bütünleştirilebilir.”

 

        Geleceğimiz, tüm bilimlerin evrensel gelişmelerini, ülkenin gerçeklerine ve koşullarına uygun hale getirilerek; düzenlemeler yapmaktan geçmektedir… 

       

       Gelecekte tarım ambarı olacak ülkelerden biri olarak, tarıma çağın teknolojik koşullarına uygun gerekli önem vermek de önem kazanmaktadır. “Bölgelerimizin iklim koşullarının zenginliliği ve çeşitliliği, her türlü bitki örtüsünün yetiştirilmesine uygun olduğu unutulmamalıdır.                                                           

     Bu  toplantılarda alınan kararlar doğrultusunda  5 yıllık il  kalkınma ve ülke kalkınma  planları oluşturulmalıdır. Bu planın, (Devlet Planlama teşkilatı )  iller ve ülke genelinde  hayata  geçirilip, noksansız  uygulanması için  gerekli  düzenlemeler  tüm  mevcut  olanaklar  seferber  edilerek yapılmalıdır. Eğitim-  öğretim  durumuna  göre  istihdam  edilecek  iş  alanları  önceden  belirlenmelidir.

       Geçici olarak uygulama için eğitim kompleksleri  belirlenerek uygulamaya geçilmelidir. Daha sonra tüm illerde ya da bölgelerde  bu  kompleksler yaygınlaştırılabilir. Aynı model den yararlanılabilir.

       Kalkınma planlarında o ilde  hangi iş kollarının oluşturulması gerektiği ,planlaması, ilin koşullarına uygun ağırlıklı programlar ve ülke genelinde geçerli olacak belirli sayıda programlar belirlenmesi ve açılması, istihdamı, kontenjanlar, programlarla ilgili her türlü düzenlemelerin yapılması ve  yeniden yapılanmaya uygun geliştirme ve verimliliği arttırıcı çalışmalar, istihdam vb. tüm koşullar oluşturulmalıdır.

            Örnek: Tekstil iş kolunda Gaziantep ilinde lise düzeyinde olacak(mesleki eğitimde uygulamaların 3308 sayılı çıraklık eğitim kanununa uygun uygulamalı eğitim ağırlıklı ve ücret karşılığı iş yerinde, iş başında eğitim koşullarına uygun olması) ne kadar tekstil teknisyenine ihtiyaç olduğu (5 yıl içinde), 2 yılık M.Y.O mezunu olarak ne kadar tekstil teknikerine ihtiyaç olduğu ve Mühendislik Fakültesi mezunu tekstil mühendisine ne kadar ihtiyaç olduğu, Türkiye’de tüm bu sektörler Gaziantep gibi il il belirlenerek; 5 yıllık planlama doğrultusunda Türkiye’de tekstil sektöründe ne kadar elemana ihtiyaç var belirlenir. Bu doğrultuda ihtiyaca göre kontenjanlar açılır. Bu kontenjan belirlemesinde uyulması gereken en önemli kural, her sektörde ve  kademedeki ihtiyaç duyulan kontenjan  sayıları, eğitim komplekslerine bağlı her kademedeki kurum için belirlenen sayıyı geçmemelidir. Daha sonra dikey geçiş, açık öğretim ve benzer alanlara geçişler kontenjan fazlalıkları da bir sonraki 5 yıllık il ya da ülke kalkınma planlarına dahil edilerek kontenjan fazlalığı, elamanın mezun olması önlenmelidir. Ayrıca aynı şekilde fakültelerde mastır ve doktora yapacak öğrencilerin de kontenjanları belirlenmelidir.

         Bu amaçla tek merkezden (MEB.) alınan kararlarla değil, MEB ’ nca  hazırlanan Genel Program, Eğitim  Komplekslerinin  bünyesindeki  komisyonlarca ( Eğitim  Komplekslerine  bağlı,  kampuslardaki  fakülte, kampus  ve amfilere  ayrılmış her  kademedeki  eğitim  kurumları, bünyesindeki  çeşitli kurumların  ilgili eğitim komisyonlarında alınan kararlar ve hazırlanan programlar eğitim üst kuruluna gönderilir. Onaylandıktan sonra o ildeki Eğitim Komplekslerinde uygulamaya konulur. Hukuki ve yasal yönden bazı sakıncalar yaratacağı kanaati oluşanlar MEB’nın  taşra birimlerince onaylanır. Onayda sakınca görülecek ya da tereddüt edilen durumlarla ilgili MEB Merkez Teşkilatının ilgili birimlerine gönderilerek en kısa sürede onay alınarak yürürlüğe girer.)  O ilin  ve  Eğitim  Komplekslerinin  koşullarına  uygun  gerekli  düzenlemeler  yapıldıktan  sonra,  Eğitim  Komplekslerinin  Yönetim Kurullarının  onayından  sonra, uygulama  oluru alınmak üzere  İl  Milli  Eğitim Kuruluna  gönderilir.

       Gelecekte, Üniversitelerin Özerk yapılanması; çalışanların katılımı ve söz sahibi olması, olmazsa olmazlardan olmalıdır…

 

       İl-İlçe Program Komisyonunda değerlendirilip son şekli verildikten sonra (Milli  Eğitim Üst Kurulu  yetkililerince düzenlenmelidir). Bu  kurulun ya da  MEB onayından sonra yürürlüğe girer ve uygulamaya konulmak  üzere ilgili  Eğitim Kompleksinin yönetimine gönderilir.

 

        Gelecekte, gelişmenin ve kalkınmanın ölçütlerinden biri de illerin koşullarına uygun Mesleki ve Mesleki Teknik Eğitime verilen önemle; yetiştirilecek kalifiye elaman oranı ile ilişkilidir.

          Gelecekte, kalkınma ve çağdaşlaşma; yerinde ve yerel yönetimler biçimi ile halkın söz sahibi olmasından geçmektedir…

                                                                              

D - BİLİMSELLİK:

    

     Bilgi Üretme: Bilgiyi araştırma, bulma, öğrenme ve yararlanma; bu amaçla bilgisayar- Internet, bilişim  teknolojileri gibi çağın yeniliklerinden yararlanma, bireylerin kendilerini  ve  çevrelerindeki varlık ve olayları anlama, takip  etme aralarındaki ilişkileri görmek, farkına varmak, önemini sezmek, araştırmak, tartışmakla  doğru  ve  gerçekçi  bilgilere  ulaşılır. Kısaca  çağın  teknolojilerinden   yararlanıp, bu  bilgiler,  çağdaş  araç  ve  yöntemlerle  öğrenilip, kullanıldığı  ölçüde  bilimsellik  anlamını  taşır. Çalışmaların  bilimsel  olabilmesi  için  deneysel  yöntemlerle  doğrulanmış  belirli  olgu, olay  ya da  konuların  bütünün  bir  araya  getirilmesi    dışında  yani  Bilimsel  Yöntem  dışında  geçerliliği  olan  başka  bir  yöntemden  yararlanılmamalıdır. Çünkü  gerçek veriler bilimsel yöntemle ve  bilimi rehber  edinerek gerçekleştirilebilir.

 

    Üniversitelere, devlet yada kurumlarca, müdahale edilmeden; özel , bağımsız, özerk, demokratik, katılımcı, araştırmacı vb. kimliğine kavuşarak, Bilimin Merkezlerine dönüşmelidirler. Bu koşulların sağlanmaması durumunda, üniversiteler, çağdaş bilimin merkezlerine dönüşemezler…

   

  “ Uygarlık yolunda başarı, yeniliğe bağlıdır. Sosyal yaşamda, ekonomik yaşamda, bilim ve fen alanında başarıyı sağlamak için tek gelişme ve ilerleme budur. “

 

   Bilim ve toplumsal bir süreç olan bilimsellik, çağımızda yeni enformasyon teknolojileri, evren bilim ve genetik, iletişimde yeni gelişmelerdeki hedef evrensel bilimleri oluşturmak çabalarından kaynaklanmaktadır. Bu gün teknoloji ile ekonomi birleşerek, bilgisayar destekli tasarım ve otomasyon, bilgi iletişimle birleşerek, bilişimi, bilgisayar eğitimde yer alarak bilgisayar destekli eğitimi vb. teknolojileri ortaya çıkarmıştır. Yani çağımız, bireysel üretim ve kişisel projeler yerine ekip çalışmaları ile kitlesel ölçekte projeler üretilmesini sağlamaktadır. Sibernetik Uzay Çağını yaşadığımız günümüzde, bütün dünyadaki insanlar gibi bilgiyi aramalı, ulaşmalı, paylaşmalı, yararlanmalıyız. Bu amaçla Internet, campusevre vb. bilgisayar ağlarının insan yaşamına girmesi gerekir.

     Eğitim-öğretimde, bütün bu teknolojilerden yararlanarak, bilimsel düşünmeyi ve bilgi üretmeyi, bilginin insan oğlunun yararına kullanılmasını sağlayacak tüm yasal düzenleme ler yapılmalıdır.

         Atatürk   ilke  ve  devrimlerini , kısaca  Atatürkçü  düşünce  sistemini  ön  plana  alan, çağın  teknolojik  bilimsel  değişim  ve  gelişimlerine açık ve  içinde  yaşanan  çağın  koşullarına  uygun eğitim  sisteminde de  çağdaş - bilimsel  ve  ülke  koşullarına uygun  düzenlemeler  gerçekleştirilmelidir. Gelişmemiz, kalkınmamız için, çağımıza  uygun üretken  ve verimli  insan  gücü  yetiştirmemiz, eğitimde  çağdaşlaşmadan ve çağdaş teknolojiler den yararlanmaktan geçmektedir. Bu amaçla  çağdaş  ülkelerin seviyesine erişmekte  tek  rehberimiz  Atatürk’ ün gösterdiği  gibi  bilim  olmalıdır. Bilime  erişmenin  yolu  ise  öncelikli  olarak, çağdaş  ve  bilimsel  bir  eğitim  sistemine  geçişle  gerçekleşebilir. Bu  gerçeklik  hiç  bir  zaman  unutulmamalı  ve  savsaklanmamalıdır...

          Atatürk akıl ve bilimin önemini, bilimsel gelişmelere uygun düzenlemelerin; vazgeçilemeyecek manevi miras olarak bizlere bıraktığını şu sözleri ile vurgulamaktadır.

       

        “ Ben manevi miras olarak hiçbir nas’ ı  katı hiçbir dogma, hiçbir donmuş  ve kalıplaşmış  kural  bırakmıyorum.  Benim manevi mirasım ilim ve akıldır... Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirildiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişmesini inkar etmek olur. Benden sonra beni izlemek isteyenler bu temel  eksen  üzerinde akıl  ve ilmin  kılavuzluğunu  kabul  ederlerse,  manevi  mirasçılarım  olurlar. “

       

        Günümüzde, toplumsal, ekonomik ve üretim etkinlikleri vb üst yapı alanlarına da yansıyan hızlı değişiklikler, din, sanat, hukuk, politika, eğitim vb.  toplumsal alan dediğimiz alt yapıları da değiştirerek al aşağı etmektedir. Yalnız herkesin bildiği bir gerçeklik vardır. Üst yapıdaki değişiklikler sürekli olarak, altyapıdaki değişikliklere kıyasla daha dirençlidir ve daha yavaş gelişmektedir. Bu nedenle gelecekte insan oğlunun altyapının, diğer değişle bilimsel gelişme ve değişimler sonucu ürettikleri nesnelerin köleleri haline gelme tehlikesine karşı sürekli uyanık olmaları gerekir. İşte alt yapıyı oluşturan kurumlardan en önemlisi ve her alanda gereksinim duyulan eğitim yani Bireysel Eğitim önemsenip, düzenlenirse, insanın oluşturduğu güçlü ve sağlıklı bir kişilik sayesinde gelecekte teknolojinin kölesi olmasını engelleyecektir. Çünkü her çağda insani özelliklerin devam etmesi, sürekliliğinin sağlanması her bireyin bir değer olduğu ilkesi ile hareket eden bireylerin bireysel olarak gelişimini sağlayan Bireysel Eğitimle gerçekleşeceğine inanmaktayım.   

       Çağın koşullarına   uygun   eğitim, ülkemizde  okul  öncesinden  başlayarak, eğitim- öğretimin   her  kademesinde  yaygınlaştırılarak, aşağıda  belirtilen  amaçları gerçekleştirebilmelidir.  Eğitimin  her  aşamasındaki  bireylerin  ayrıcalık tanınmadan ,   bireysel  özelliklerine  uygun  optimum  gelişmesini  sağlayan; kendine  güvenen ,özgüven  duygusu  gelişmiş   ,kendi   kendisi   ve  başkalarıyla  barışık,  yakın  çevresinden  başlayarak   aşamalı  olarak  toplumla    ve   tüm  insanlarla   barışık ,olumlu  davranışlara  sahip , sağlıklı  kişilik  ve  karakter kazanmış, insanları   ayrım  yapmadan   ve  karşılık  beklemeden  seven, temel  insan  hak  ve özgürlüklerini  bilen – savunan  ve  uygulayan,  bağımsız, ,demokratik, çağdaş  ve  hür düşünceye  sahip, karşılaştığı  güçlük  ve sorunları  aşmada  akılcı, çok  yönlü  ve  tarafsız  düşünüp kararlar  veren, yapıcı  çözüm  yolları  üreten, sağlıklı  davranan, Atatürk  ilke ve devrimlerine bağlı olmakla  yetinmeyip  Onun  düşüncelerini   her zaman savunan,  kollayan, uygulayan, ve   takipçisi   olan ; bizlere, 

 

         Bu gün ve gelecekte, Onun    eşsiz  emaneti; laik, demokratik ve sosyal  bir  hukuk  devleti  olan  T. C.   Devletini, her  zaman  koruyup  kollayan,  ,vatanını  ve  milletini  seven, bu  ülkenin  vatandaşı  olmanın  ayrıcalığı  ve  gururunu  duyarak, her  zaman  ülkesini   yüceltmeye çalışan, çağdaş-teknolojik ve  bilimsel  değişim-gelişmelerden  yararlanıp ,düzenlemeler  yapmayı  alışkanlığa  dönüştüren , çalışkanlığı  ulus  olarak  amaç  edinen  ve  olumsuzluklarda  yılmayıp  hep mücadele ede bilen  sağlıklı  karakter  ve  sağlam  kişilik  sahibi  bireyler  yetiştirmek;  amaç edinilmelidir.     

       

     “ Uygarlığın coşkun seli karşısında direnmek beyhudedir. Dağları  delen, semalara  uçan, göze görünmeyen zerrelerden yıldızlara kadar her şeyi gören, aydınlatan, etüt eden uygar lığın, bilimin karşısında, kudret ve yürekliliğinde; eski  zihniyetlere, ilkel hurafelerle yürümeye çalışan milletler yok olma ya ve hiç olmazsa tutsak ve aşağılanmaya  mahkumdurlar. “

 

Diyen, Ulu Önder M. Kemal Atatürk’ ün bu sözlerine, neden kulaklarını tıkıyorlar..!  Halen eskimiş ve geride kalmış, bir çok ülkede, ülkemizde denenmiş ve sonuçta bir çok olumsuzluklara yol açan, bu çağın gerisinde kalmış ve çağ dışı eğitim sistemlerinde direnmenin, bir sonuç vermeyeceği; verse bile, mutlaka bilimin ışığı önünde direnen bu ulusların, bir gün yok olmaya yada diğer ülkelerce dışlanmaya ya da tutsak edilmeye  mahkum  olacaklarını neden göremiyorlar… Neden, kalkınıp gelişmenin tek ışığının bilim olduğu gerçeğini neden anlayamıyorlar... Bilimin ışığı hep ileri, hep daha da gelişmedir… Bilimde geriye gidiş olmaz ve olmamalıdır… Her hangi bir alanda geriye gidişi savunanlar, bunun adını bilim yada gelişme, ilerleme koyamazlar…Bu ancak geriye gidiştir, sonu hüsranla, yok oluşla biter…

                                                        

          “ T.C. ‘nin Halkı, yeni ve gelişmiş bir toplum olarak, sonsuza dek yaşamaya karar vermiş, tutsaklık zincirini tarihte benzeri görülmemiş kahramanlıklarla  parça, parça  edilmiştir.”

 

           Diyen Atatürk, sonsuza  dek  yaşamamız  ve tutsak olmamamız için bilimi rehber edinmemiz gerektiğini ve ancak bilimi rehber edinenlerin kendisinin  manevi mirasçıları olabileceğini  ise aşağıdaki sözleriyle vurgulamıştır..

        

       “ Benim  manevi  mirasım ilim ve akıldır.  Benden  sonra  beni  izlemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini  kabul  ederlerse  manevi  mirasçılarım  olurlar.”

    

        Yine “ Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. “ diyerek, çağdaş uygarlık düzeyine yükselmemizde, bilimin ve bilimsel gelişmelerin, öncü ve yol gösterici olduğunu; kalkınmanın ve gelişmenin yolunun bilimden geçtiğini ise  şu  sözleri ile vurgulamıştır.

              

      “ Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit bilim ve tekniktir. Bilim ve tekniğin dışında doğru yol aramak gaflet, cehalet ve doğrudan sapmadır.” 

     İşte bu sözlerinden dolayı, gelecekte bilime ve gelişmeye karşı çıkanlar, önce “Atatürk İlkelerini” ortadan kaldırmaya çalışarak yada Atatürk’ü yıpratmaya çalışarak; hedeflerine ulaşmayı deneyeceklerdir… Asla ve asla bu gerçeğe kulak tıkamayınız… “Güneş balçıkla sıvanmaz…”

              

E- BİREYSELLİK: Bilgi  çağını  yaşadığımız  şu  günlerde, bilginin  üretilmesi  ön  plana  gelmiştir.  Bilginin üretilmesi , bilgili  bireylerin  yetiştirilmesinin  önemini arttırmıştır. Çünkü   çağımızda ürünün  çabuk, kaliteli  ve  seri   üretimini  makineler,   çağın  makinelerini   üretmek  için  gerekli  bilgiyi  ise alanında  nitelikli yetişmiş  insan gücü  üretmektedir.  Bilginin üretiminde, nitelikli  bilginin  üretilmesi  esas  alınmalıdır. Çağımızda  insanlar  edindikleri  nitelikli  bilgilerle,  ürettikleri  makinelerden  yararlanarak,  nitelikli  üretimi  gerçekleştirmektedirler.

            Nitelikli  bilgi, insanın  nitelikli  yetişmesi  ve  yetiştirmesi  ile  gerçekleşir. İnsanın iyi  yetişebilmesi, kendini  gerçekleştirip, kanıtlayabilmesi, bireysel  ayrıcalıklarına  uygun  hazırlanmış  eğitim  programları  ile  gerçekleşir. Bu  amaçla  her  bireyin  bireysel  ayrıcalıklarına  uygun  yetiştirilmesi ve eğitimi, çağımızın  eğitim sistemlerinde  hedeflenmelidir.

          Her birey doğuştan kalıtsal, biyolojik, duyusal, zihinsel ve fiziksel vb. özellikler bakımından farklı, farklı özelliklerle donatılmış olarak yani farklı potansiyelle dünyaya gelir. Doğuştan biyolojik ve kalıtsal özellikleri ile donatılmış olarak dünyaya gelen birey, çevrenin olumlu ya da olumsuz koşullarından etkilenerek, belirli oranda değişimlere uğrar. Bilişsel alanda ( algılama, anlama, kavrama, hayal gücü, düşünce vb.), duyusal alanda (hissetme, önsezi, sevinç, üzüntü, nefret, acı, olaylara karşı duyarlı ve duyarsız oluşu vb.),  psiko-motor ( İnsan organizmasının olaylar ve durumlar karşısındaki verdiği tepkileri  ve davranış biçimleri…..)  yetenek (Eğitim yolu ile bilgi ve beceri kazanma, neyi yapıp ve yapamayacağı vb. gücünün belirleyicileri de diyebiliriz.), ve kişilik her bireyde farklı farklıdır.

       Her birey, bulunduğu çevrenin olumlu ya da olumsuz  koşulları ile etkilenir. ( Anne-baba yada ebeveyn eğitmenin özellikleri, yaşadığı ortam ve koşulları, kitle iletişim araçları ve diğer tüm olanaklar.) Bu potansiyel güçleri destekleyerek geliştirebileceği gibi azaltılıp, kısırlaştırıp yada köreltebilmektedir. Bu nedenle her birey, doğuştan getirdiği potansiyel güçleri oranında eğitim-öğretim koşullarından yararlandığında; yeteneği ortaya çıkıp, gelişebilmektedir. Bireyin, örgün eğitime başlayıncaya kadar, yaşantısının belirli dönemlerinde olumsuz koşullar sonucu  bazı yetenekleri keşfedilmemiş ya da ortaya çıkarılmamış olabilir. Eğitimin temel amaçlarından biri bireyin bu durumuna uygun koşullarında düzenlenmesini gerektirmektedir. Bu nedenle bireyin yaşantısının her döneminde bireysel ayrıcalıklarını ön plana alan ve bireyin her dönemde kendini her seviyede geliştirmesine katkı sağlayan bir eğitim modelinin oluşturulması, olmazsa olmaz bir koşul ve zorunluluk olmalıdır.

      

          Geleceğin eğitimi, bireylerin bireysel özelliklerine uygun eğitim alarak, gelişmelerinden ve uzmanlaşmalarından geçmektedir… 

 

F–KATILIMCILIK: Her ilin koşullarına uygun olan, Sanayii ,Turizm ,Tarım ,Ticaret ,Hayvancılık , Madencilik vb sektörlerde eğitim alanında ne gibi planlama ve çalışmaların yapılacağını belirlemek amacı ile İl Milli Eğitim Üst Kurulu toplanır. Bu toplantıya, Valilik-İl Milli Eğitim Müdürlüğünün, Yerel Yönetimlerin , İlgili Eğitim Kompleksi yönetici ve  temsilcileri, Türkiye’de bu alanda bilimsel araştırmalar yaparak kendini kanıtlamış akademisyen ve araştırmacılar ve Sivil Toplum Örgütlerinin (Odalar,birlikler,dernekler,sendikalar,konfederasyonlar,kuruluşlar vb.) yönetici ve temsilcileri katılır. Bu kurulda her ilin 5 yıllık kalkınma planları doğrultusunda eğitimle ilgili her türlü sorunu tartışılır ve kararlar alınır. O ilde hangi alanlara ve iş kollarına ihtiyaç bulunmaktadır. Bunların, planlanması, programların ,hangi alanda ne kadar ve ne niteliklerde öğrencinin yetiştirilmesi ve bunların istihdamı vb. her türlü düzenlemeyi kapsayan kararlar alınır.

           Eğitim Kompleksi  bünyesindeki, tüm kampus ve amfilerdeki  her kademedeki  eğitim-öğretim  kurum  ve  kuruluşları ( Okul  öncesi  eğitiminden  yükseköğretime kadar, yükseköğretime bağlı tüm fakülteler, tesisler vb. kampusun  tamamı.)  ve tüm birimlerdeki  yöneticiler, branş /  bölüm /  alanların  zümre/ bölüm başkanlarının, öğrenci temsilcilerinin  katılımı  ile  tüm  kararların  alınması  gerekmektedir.

“Kampustaki en alt eğitim kurumundan en üst düzeydeki eğitim kurumundaki binalar alanlar ve tesisler eğitim seviyeleri dikkate alınarak, farklı yapılandırılmalıdır. Ancak, birbiri ile ilişkili olan eğitim kurumları birbirine daha yakın olmalıdır. Kurumların yakın olması, birlik ve beraberlik içinde tüm yönetim ve eğitimcilerin işbirliği içinde çalışmasına katkı sağlayacaktır.”  Kampustaki , eğitim-öğretimin  kaliteli  ve  verimli  olabilmesi, sorunlar  çıkmaması, tüm  kurum ve  kuruluşların  bünyesindeki  ilişkilerin  sağlıklı  olarak yürütülmesi ;  katılımcılık, eşgüdüm  ve  koordinasyonun  sağlıklı  yürütülmesi  ile  gerçekleşir.

           Eğitim Kompleksi  Yönetim  Kurulunun  projelerinin, alınan  her  türlü  kararın  tüm  kesimlerinin  katılımı  ile  görüşleri  doğrultusunda  belirlenip, karara  bağlanması  katılımcılığın  gereğidir. Ayrıca  açıklık   ilkesi  gereği, Eğitim  Kompleksine  bağlı  tüm  bölümlerde   dedikoduları  önleyici  bir  rolü  bulunmaktadır.

            Başlangıçta  Milli Eğitim  Üst Kurulunda, o ilin  koşullarına  uygun   meslekler, programlar, planlamalar, istihdam  ve  finans alanları  vb. eğitim-öğretimle  ilgili  her  türlü  kararlar, katılımcılık  esası  ile   il  valisi, kaymakamlar, il –ilçe milli  eğitim, yerel  yönetim , sivil  toplum  örgütleri, Eğitim  Komplekslerindeki  her  kademedeki birimlerinin  başkan  ve  temsilcilerinin  katılımı  ile   toplanır. Bu  toplantıda  ilin  koşullarına  uygun  eğitim-öğretimle  ilgili  genel  kararlar  alınır.                

    Atatürk katılımcılığın önemini, ulusal birlik ve beraberlikle her güçlüğün yenileceğini, her sorunun çözüleceğini belirterek, birlik  beraberlik içinde çözülemeyecek sorunun olmaya cağını ve karanlıktan aydınlığa çıkmamızda tek aydınlatıcı yolun bilim olduğunu; kalkınmamızın koşullarından birinin bilim ve katılımcılık  olduğunu,  mesajını  o yıllarda veren ileri görüşlü bir lider olmuştur.

 

       “ Türk Ulusu, ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilir. Çünkü, Türk Ulusunun yürümekte olduğu gelişme ve medeniyet yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet bilimdir. Biz esasen ulusal varlığın temelini, ulusal şuurda ve ulusal birlikte görmekteyiz. Türk Ulusu ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. “

  

           ” Büyük işler, mühim teşebbüsler ancak müşterek  mesai ile mümkündür.”

 

          Sözü ile katılımcılık ve ekip çalışması ile güç sorunlar çözülür ve önemli görevlerin  ancak  katılımcılıkla çözüme kavuşacağı, hayati önem arz eden teşebbüslerin ekip çalışmaları ile çözümlenip, başarılı olunacağını vurgulamıştır. 

          Eğitim kurumlarının çağdaş ve özerk bir yapıya kavuşması için, çağın gelişen koşullarına ayak uydurması ve bilimin beşiği işlevini yürüterek, diğer uluslara örnek olabilmesi için, tüm çalışanlarının kendilerinin özgür iradesi ve demokratik usullerle seçilmesi, herkesin görev ve sorumluluklarının bilinci ile hareket ederek, paylaşımcı,özveri ve işbirliği içinde ve alınan kararlara katılması, oluşturulan kurul ve komisyon kararları ekip çalışması ruhu ile alınıp, işbirliği ve koordinasyon içinde hayata geçirilmelidir.Ayrıca ildeki eğitimle ilgili sektörlerin ve sivil toplum örgütlerinin ve il komisyonlarında alınan kararlar da dikkate alınarak gerekli düzenlemelerin yapılması, diğer değişle herkesin görüş katkılarının sağlanarak toplumun bütünleşmesi, katılımcılık ilkesinin gereklerindendir.

      

          Gelecekte gelişmenin koşullarından birisi de, ekip çalışmaları ve katılımcılıktan geçmektedir...   Her başarılı çalışmanın gerisinde bilimsellik ve ekip çalışmaları yani katılımcılık esas alınmalıdır.  

                   

G- AÇIKLIK VE SAYDAMLIK: Ülkemizin yolsuzluk, talan  ve vurgun  cenneti  olmaktan  kurtulması, insanlarımıza  dürüst, temiz, güvenilir, sağlam kişilik  sahibi  vb.  insani  özelliklerin  kazandırılması  ile  temiz  toplum  özlemimiz  gerçekleşebilir. Bu  özlemin  gerçekleşip  ülkemizin  kalkınmasında  açıklık  ve  saydamlık  ilkelerine  uyulması   olmazsa  olmaz  eğitim  ilkelerinden  biri  olmalıdır. Eğitimciler bu  gibi  örnek  davranışları  göstererek  öncü  olmakla  kalmamalı, eğitimci  misyonunun  gereği geleceğimizin  güvencesi  olan  çocuklarımızı  ve  gençlerimizi  dürüst,  güvenilir,temiz, ülkesini  ve  milletini  seven,  koruyan,  kollayan,  Atatürk  ilkelerini ve  ülkemiz  gerçeğindeki  temel  ilkeleri rehber  edinen  bireyler  olarak  yetiştirmek  hatta  bununla da yetinmeyerek; her  türlü  eleştiri  ve  öz  eleştiriye  açık,  saydamlık  anlayışına  sahip,  tartışan, sorgulayan, paylaşan, bilgi  aktaran  vb.  insan  için  erdem  olan  davranışların  kazandırılmasını  sağlayıcı  olmalıdır.        

        Eğitim  Komplekslerindeki ( Bünyesindeki  Kampuslar,  Amfiler  ve  diğer  birimler.)   tüm  çalışmaların  başarılı  ve  kaliteli  olabilmesi  için  yukarda  belirtilen  ilkelere  uyulması,  tüm  faaliyetlerin ekip  çalışması  anlayışı ile  yürütülmesi  ve tüm  eğiten ve  eğitilenler arasında işbirliği, güven ve özgüven geliştirilip, gerçekleştirmelidir. Bunun  sağlanmasının  ön  koşulu, tüm  yapılan  çalışmalar  ve  sonuçları; Eğitim Kompleksinin Yayın-Basın Organlarında   ve  kurumlarındaki  duyuru  panolarında  Televizyonlarda,, Internet sayfalarında,  açıklık  ilkesi  ile   tüm  kesimleri  bilgilendirmek  amacı  ile  duyurulmalıdır.

          Duyuru  sonucu  ortaya  çıkacak  sorunları  ortadan  kaldırmak, bireylerin  kafalarında  soru  işaretleri  oluşturmamak  amacı  ile  önceden  açıklanacak  bilgilerin  tüm  ilgili  taraflarca  hazırlanıp, görüşleri  ile  beslenerek,  düzenlenmesi  ve  yönetimin  onayı  ile  yayınlanması  esas  alınmalıdır.                                                     

 

Ğ- LAİK VE ÖZERK EĞİTİM :Cumhuriyet öncesi, ülkemizde din ve devlet işleri daima tek kişilerin  elinde kalmış, hem dinsel hem de dünyasal sorunların yönetim mekanını belirli kişiler işgal etmiştir.Bu nedenle din ve devlet işleri çoğu zaman birbirine karıştırıldığı için, tutuculuk bağlarından kopmayarak, özgür ,akılcı ve bilimsel düşünceye kapılarını sürekli kapalı tutmuşlardır. Bilimsellik konusunda Atatürk’ün çeşitli sözleri ile bunu vurguladığını görüyoruz. O yıllarda bu tehlikeyi gördüğü için, bilimin , gelişmenin ve kalkınarak çağdaş bir ulus olmanın önündeki bu engeli ortadan kaldırmak için ancak laikliğin kabulü ile, bu  iki  işlevin birbirinden ayrılacağının olmazsa olmaz bir koşul olduğunu görmüştür.

 

      ” Laiklik dine siyasetin karıştırılmaması yolunda verilmiş olan bir hürriyetin adıdır. Bu devrim sayesinde Türk Milleti, yasalara aykırı olmadan istediği fikre ve itikada inanabilmekte, fikir ve itikat ayrılığından dolayı bir zümre öbürü üstünde üstünlük iddiasında bulunmamaktadır. Kim ne, mezhepte bulunursa bulunsun, Türk Vatandaşı olarak eşit bir hürriyetin sahibidir. Hürriyet yine Hürriyet adlı eser.”

       

         “ Mukaddes ve tanrısal olan, inanç ve vicdani kanaatlerimizin karışık ve dönek olan, her türlü çıkar ve tutkusuna sahne olan politikacılardan ve politikanın bütün organlarından, bir an evvel ve kesinlikle kurtarmak, ulusun dünya ve uhrevi saadetinin emrettiği bir zorunluluktur.”

       Din işleri çeşitli çıkar çevrelerince, devlet işlerine ve özellikle eğitime alet edilecek bir araç haline getirildiğinde din, yurttaş ve devlet bundan zarar görür; zararın en büyüğü iseönce geleceğimiz olan gençlere ve bununla ilişkili olarak, ülkeye verilen zararda görülür.

       Laikliğin kabulü ile okullarda laik eğitim verilmeye başlanmıştır. Atatürk bilim ve kalkınma kadar eğitimde laikliğin ne kadar önemli olduğunu 24 Ağustos 1924 yılında “Öğretmenler Birliği Kongresinde”  şu sözleri ile dile getirmiştir.

        “ Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen,  bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister.... Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür kuşaklar ister.Ulusal ahlakımız uygar esaslarla ve hür fikirlerle geliştirilmeli ve desteklenmelidir. “

 

          Atatürk bu amaçla Anayasamızdan başlanılarak, laik esaslara uygun düzenlemelerin yapılmasını gerekliliğini, gerçek laikliğe ancak bu suretle ulaşılacağını belirtmiştir.

         Türkiye’de laiklik sadece din ve devlet işlerinin ayrılmasını tek ve dar kapsamlı bir ifade  eden bir nitelik değil; aynı zamanda din ve vicdan özgürlüğüne olanak tanıyan ve bu özgürlüklerin kullanılmasını sağlayan ve akılcılığı savunan temel kurallar bütünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu amaçla dini devlet işlerine alet etmemenin yanında inanç özgürlüğünü savunan temel bir kuvvet olarak ortaya çıkmıştır. 

          Atatürk,  “ Din gerekli bir kurumdur. Dinsiz ulusların devamına olanak yoktur. Din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır.” Diyerek, din konusundaki olumlu görüşlerini belirtmiştir. Devamla, ” Bizim dinimiz en makbul ve en doğal bir dindir. Ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin doğal olması için akılcı, fenne, ilme ve mantığa uygun olması gerekir. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. Hangi şey ki akla, mantığa, kamu çıkarına uygundur, bilin ki o bizim dinimize de uygundur.”

 

       Laiklik, aynı zamanda din, vicdan ve inanç özgürlüğünün ve bireylerin bu özgürlüklerini serbestçe kullanmasını teminat altına almıştır. Laiklik ortadan kalktığında din, inanç ve vicdan özgürlüğünde ortadan kalkarak, kişilerin çıkarına uygulamalara kapı aralayacağı yada yol açacağı asla ve asla unutulmamalıdır. Böyle bir uygulamanın başlaması bile o kadar ürkütücüdür ki… Peşinden demokrasi ilk yarayı alarak demokrasi dışı uygulamalar başlamış olur. Bu şekilde ele aldığımızda  Laiklik, yalnız vicdan, inanç ve din özgürlüğünün değil demokrasinin ve temel hak ve özgürlüklerin devamının da güvencesidir.                     

   

      Yasalara aykırı olmadan herkes ibadetini, ayinini, dini törenlerini ve kanaatlerini açıklamaya ve yapmaya zorlanamaz. Bu inançlarından dolayı kınanamaz.  Dinsel duyguları ve inançları özgürce kullanırken, inancımız gereği ibadetlerimizin Allah ile kul arasında olacağını unutmadan;  politik çıkar hesapları için kullanmamak ve dinin sömürülmemesi için laiklik bir engel değil, varlığı dinin güvencesidir. Laikliği ortadan kaldırmayı düşünen bir görüş yada siyasetin asıl amacı da bu olduğu asla unutulmamalıdır.

 Devletin sosyal, ekonomik  politik ve hukuk vb. temel yapılarının kısmen de olsa din kurallarına dayandırmayı reddeder. Bu amaçla başta eğitim sektöründe, olmak üzere tüm kurumlarda laik görüş egemen olmalıdır. Özellikle, insanın eğitimi hedeflendiği için eğitimin temel ilkeleri olarak laiklik zorunlu olmalıdır. 

    Bu yönü ile ele aldığımızda herhangi bir kurumda laik düşünceyi ortadan kaldırma düşüncesinin altında,” Laiklik aynı zamanda vicdan, inanç ve din özgürlüğünün teminatı olduğuna göre…” bunu ortadan kaldırmak isteyen bir düşünce biçimi, , bazı hurafe ve batıl inançları bahane ederek, aslında bu özgürlükleri ortadan kaldırmak isteyen, bilinçaltı etmenler ve faktörlerin etkisi ile baskı altına alınmış, kendi kişisel düşünce, görüş ve çıkarlarını kullanmak ve karanlık emellerini gerçekleştirmek amacını hedeflediği; asla ve asla unutulmamalıdır.                                                         

          

         Laiklik, karanlığın ve bağnazlığın düşmanı aynı zamanda aydınlığa açılan yolun başlangıcıdır. Cahillikten kurtulup, karanlığın girdabında boğularak yok olmak istemiyorsak, demokrasiye, çağdaşlaşmaya, gelişip, kalkınmamıza ışık tutan ve tek güvencemiz laikliğe insan olarak, sahip çıkmamız gerekmektedir.

         Din işleri kesinlikle devlet işlerine yani demokrasi yönetimine karıştırılmamalıdır.

         Gelecekte, geriye dönüşü hedefleyenler; Atatürk İlkeleri’nden öncelikli olarak, laikliği ortadan kaldırmakla, din işlerini ve devlet işlerine alet ederek işe başlayabilirler… Bununla da süreç içinde sonlarını hazırlayacaklarını düşünemezler ve sonuçta günü geldiğinde mutlaka, yarattıkları eşitsizlik ve ayrımcılık canavarının ateşinde yada karanlık ve geriye gidişin girdabında; boğulur ve yok olurlar…

 

     Her Eğitim Kompleksi merkezi yönetime bağlı olarak görev yapabilir. Merkezi yönetim devlette devamlılık ilkesi ile yasalara uygun denetleme ve koordinasyon görevini yürütür. Ancak hiçbir zaman siyasi ya da keyfi davranamaz. Ancak bu eğitim kurumları kendi içinde yasal özerk bir yapıya sahip olmalı, kendi yöneticilerini demokratik esaslarla seçebilmelidir. Çözülemeyecek sorunları, her eğitim kompleksince seçilip, temsil yetkisi verilen Eğitim Kompleksleri Üst Kurulu vasıtası ile çözebilmelidir.

       

H-KALKINMA PLANLARINA VE   İHTİYAÇLARA  UYGUNLUK

        Her  yörenin, ilin  eğitim  koşullarına  uygun  Mili Eğitim  Üst  Kurullarında  alınan  kararlar  rapora  bağlanarak  ilgili  mercilere   gönderilir. Bu  kararlar 3 veya  5  yılı  kapsayacak  şekilde  belirlenir. Tüm  illerden, yörelerden  gelen  raporlar  doğrultusunda  ilgili  birimler  Türkiye’deki  5  Yıllık  Kalkınma  Planlarını  ve Eğitim Politikalarını  oluşturur. Karşılıklı  işbirliği  ve  koordinasyon  içinde  her  türlü  kararlar  alınıp, yasal  düzenlemeler  bu  doğrultuda  hedeflenir.

        Diğer  değişle  kararlar  yukardan  hazırlanıp,  uygulanması  istenmesi  yerine,  illerin somut uygulanabilir kararları tek  merkezde  toplanarak, illerin öncelikli ihtiyaç,  beklentileri ve koşullarından başlanarak, ülkenin ihtiyaç ve  koşulları  belirlenir. Belirlenen  ihtiyaçlar  doğrultusunda  ülkemiz  gerçeklerine  en  uygun  MEB. Genel Eğitim Programı uygun  gerekli  yasal   düzenlemeler  yapılarak  hazırlanır.

     Gelecekte, illerin nüfusları arttıkça; Merkezi Yönetimler, Yerel Yönetimlerin sorunlarını bilemeyeceği gibi tüm sorunları TEK ELDEN çözmede yetersiz kalabilir... Çözüm, Yerel Yönetimlerin kendi sorunlarını kendilerinin çözmesinden ve yönetime katılımından geçmektedir…

        Bilineceği  gibi  bir  programın  sağlıklı  uygulanabilmesi  için  koşullardan  biri  de  programın  ilin     aynı  zamanda öğrenecek, kaliteli yetişecek  öğrencinin  koşullarına  ve  ihtiyaçlarına  uygun  olması  öğrencide öğrenme  isteğinin  oluşmasında  ve ilin  üretken  ve  verimli  bireyler  yetiştirerek  gelişip,  kalkınması  yolundaki  misyonunu gerçekleştirecektir.  Diğer değişle her iş kolunda, en küçük yerleşim biriminden başlanarak, köy, nahiye, ilçe, il ve bölgedeki ihtiyaç duyulan alanlarda Meslek Lisesi’nden başlanarak, Lisans Eğitimine kadar , “Teknisyen’ den, Mühendis’ ine” personel belirlenerek, il ve bölge ihtiyaçları tüm iş kollarında belirlenir. Bu şekilde Ülke ihtiyaçları, 5 yıllık kalkınma planlarında yer alır. Bu planlar doğrultusunda en alt kademedeki eğitim biriminden üniversitesine kadar kontenjanlar belirlenir.” Örnek: Mesleki Teknik Eğitim Lisesi Bilgisayar Programı mezunu bir Teknisyen, mezun olunca istihdam edilmiş ve Teknisyen olarak çalışıyorsa, bu kişiye Açık Öğretim Üniversitesi’nde Bilgisayar Yüksek Okulu “Tekniker” yada Bilgisayar Mühendisliği programına doğrudan kayıt yaptırarak, lisans tamamlamasına olanak tanınmalı ve 5 yıllık kalkınma planlarında bu durumdaki öğrenciler belirtilmelidir.”  Buradaki amaç hangi programdan mezun olursa olsun, her öğrencinin arz talebi karşıladığı için sınava gerek duymadan istihdam edilmesinin yolunun açılmasıdır. Günümüzde mezuniyet sonrası yapılan uygulamalar hem iş gücü kaybına hem de devletin ve velinin yaptığı masrafların boşa çıkarak, ülkenin ekonomik kayıplarına neden olduğu unutulmamalıdır.

 

I– ÜRETKENLİK VE YARARLILIK: Öğrenilecek  her  bilginin, hazırlanan  her  eğitim  programının, bireylerin  ve  toplumun  yararına  olacağı,  toplumu  üretken hale getirip , kalkındırarak;  insanlara  mutluluklar  getireceği  ilkesi  temel  ilke  olarak  ele  alınmalıdır. Yalnız   insanlığa, topluma  yararı  kadar  o ildeki  tüm  kurum  ve  kuruluşların  üretime  kazandıracağı  katkı  ve  yarar  ön  planda  tutulmalıdır. Bu  amaçla   eğitim  programlarında  gerekli düzenlemeler  yapılmalıdır. Hazırlanan  Eğitim Programı, bireylere  ve  toplumun  tüm  fertlerine  eşit  şekilde  yararlı  olduğu ,  üretime  ve ülkemizin gelişip, kalkınmasına katkı sağladığı  derecede  iyi  ve  geçerli  bir  program  olacaktır.

 

       Gelecekte kalkınma, illerin koşullarına uygun eğitim yapılanmasından, özellikle üretime yönelik eğitim düzenlemeleriyle gerçekleşecektir…

 

 İ – SÜREKLİLİK VE SÜREKLİ YENİLEYİCİLİK :   Eğitim  Kompleksi,  ( Bünyesindeki  kurum  ve  kuruluşlar, programlar, planlama  tesisler, araç-gereçler vb.) çağın gelişen koşullarına uygun olarak sürekli düzenlemeler   yapılmalı ve  çalışanların da  sürekli  hizmet-içi  eğitimlerle kendilerini  yenilemeleri sağlanmalıdır. Ayrıca  insanın  değişen  koşullara  sağlıklı  uyumu  ve  direncini  azaltıcı  ve yenilikleri   sağlıklı kabul  etmesini  sağlayıcı  çalışmaları  yapmalıdır. ( Türk  toplumun  ve  insanın  doğası  gereği  yeniliklere  direnme  karşı  çıkma  kabullenmeme,  kendini  açık  tutmama  tutum  ve  eğilimleri  egemendir. Bu  daha  çok  karşılaştıkları  güçlükle  mücadele  ve  yeni  duruma uyum  güçlüğünden  çok  ataerkil  aile  yapısının gelenekçi  bağımlılığından  kaynaklanabilir. )

 

       Gelecekte çağa ve çağdaş gelişmelere uygun düzenlemeler yapmaya geç kalan toplumlar, çağın dışına itilmeye ve gerilemeye mahkum olacaklardır

 

J – HER YERDE- HERZAMAN KARMA EĞİTİM :   Eğitim  okul  çağındaki  çocuklara  ve  gençlere   belirli  mekanlarda  örgün  eğitim  yolu  ile verilen eğitimle  sınırlandırılmamalıdır. Türkiye Cumhuriyetinin  her  yaştaki  bireylerine, yaşantılarının her döneminde yeteneklerine uygun istedikleri  programlarda ki  dersleri alıp, belirli dönemlerde (Gece, tatil süreleri, mesai dışında, Internet ortamında vb. Eğitim komplekslerinden yönelebilecekleri programlarını almaları. ) eğitim-öğretimlerini  örgün  ya da  yaygın  eğitim yolu ile tamamlamalarına olanak tanınmalıdır. Diğer değişle öğrenim  görmek  isteyen her bireyin öğrenimine eşitlik ilkesi ile açık olmalıdır. Yaygın eğitimde, (Zorunlu eğitim çağı dışında) okul çağı olsun olmasın her yaşta ve her mekanda  ( Ev de, ceza evinde, iş yerinde, İnternet ortamlarında çağın iletişim araç ve olanaklarından yararlanılma yolu  ile mekan sınırlanması  yapılmadan uzaktan  eğitim  modeli)  gerekli  eğitimi  almaları,  kendilerini  geliştirip, yenilemeleri sağlanmalıdır. Karma eğitim ise kız erkek ayrımına gidilmeden sınıf ve dersliklerde birlikte eğitim yapısıdır. Pedagojik yönden ve bireylerin sosyalleşmesi, insan ilişkilerinin gelişimi , ayrımcılık ve farklılık duyguları yerine eşitlik duygularını geliştirdiği için çok sayıda yararı bulunmaktadır. Kız ve erkek ayrımcılığı bir çok konuda olumsuzlukla birlikte ayrımcılığa yada dışlanılmışlığa  da kapı aralamakla kalmaz, cinsel ayrımcılığı, sosyalleşmeyi, sağlıklı aile yapısı vb. bir çok olumsuzlukları tetikler. Bu durum göz ardı edilmemelidir. 

 

       Sosyalleşme ve sağlıklı bir toplum yapısı, karma eğitimden geçer…

 

      Bu nedenle, bu gün olduğu gibi gelecekte de  kız ve erkek öğrencilerin bir arada eğitim aldığı; karma eğitim, esas alınmalıdır. 

 

K – SORUN  ÇÖZÜCÜLÜK: Eğitim-öğretim  ortamında  ortaya  çıkan  sorunları  çözmek  yerine  sorunun  bir  parçasına  dönüşen  klasik  eğitim  yaklaşımlarından  vazgeçilerek, ortaya  çıkan  sorunları  tüm  tarafların  katılımı  ile  oluşturulan komisyonlarda ; bilimsel, akılcı  ve  gerçekçi  yaklaşımlar  ve  ekip  çalışması  anlayışı ile  anında  çözümler  üretilmelidir. Bu  çözüm  yolları  anında  , kararlılıkla  sorunu  ortadan  kaldırıcı  yaklaşım  modeli ile  uygulamaya  konulmalıdır. Sorunların  anında  çözülmemesi  eğitim  kurumunu  zora  sokup ,  dedikodulara  yol  açmakla  kalmayacak, bireylerin  güvenini  sarsarak,  acizlik içine düşmesine ve sorunların  büyümesine  ve  çözümün  güçleşmesine  yol  açacaktır. Eğitim Komplekslerinde çözülemeyen sorunlar İl Üst Eğitim Kuruluna ya da Eğitim Kompleksleri Üst Kuruluna götürülür. Her aşamada amaç sorunun yasalara uygun ve bilimsel yöntemle geciktirilmeden çözümü ve sorunun ortadan kalkmasını sağlayıcı  olmalıdır.   

            Gelecekte, çıkabilecek her sorunda, sorunun parçası olmak yada çözümsüzlük yerine; sorunu çözmek için çaba gösterilmelidir.

 

L – MÜKEMMELLİ HEDEFLEME VE YAKALAMA :  Eğitim, bir ülkenin gelişip kalkınmasında ve  çağdaş ülkeler seviyesine  gelmesinde; Atatürk’ün çeşitli söylevlerinde belirtip, tahlil ettiği gibi çok önemli bir unsurdur. Çünkü her türlü sektör kurum, kuruluş ve alandaki bireylerin yetişmesi, verimli, sağlıklı, üretken, kişilik sahibi, yararlı bireyler olarak topluma kazandırılmaları eğitimle; gerçekleştirilmektedir.  Bireylerin  bu  anlamda  eğitimi  gerçekleştirilmeden  demokratiklikten, çağdaşlık tan ve kalkınıp, gelişmeden söz etmek olası bile değildir. Eğitim her alandaki bireyin  yetiştirilme sinin  temel  taşı  olduğuna  göre,  Türk  toplumunun  fertlerine  en  kaliteli  en uygun ve  en yararlı olan eğitimin  en  mükemmel  olanını  vermek  gerekmektedir. Çünkü  bizim  insanımız da  her şeyin  en  mükemmeline  layık olduğu gibi eğitimin en  mükemmelini  ve  en  çağdaş  olanını  hak etmektedir. Bu  amaçla,  eğitim  kurumları kendi  eğitim  koşullarına  ve  işlevlerine  uygun, verilecek  eğitimin  en  mükemmeli hedeflenmeli,  mükemmele  ulaşmak,  mükemmeli  bulup, uygulamak  için  bireylerin kişiliğini ve sağlığını tehlikeye atmadan azami  gayret  tüm  taraflarca  gösterilmelidir.

          

       Gelecekte mükemmeliyetçilikten çok mükemmeli yakalama, mükemmele ulaşmak için çaba göstermek amaç edinilmelidir.

                                                

M- ÇOK  AMAÇLILIK : Eğitimin yörelerin koşullarına, ihtiyaçlarına uygun ve eğitimciler tarafından düzenlenmesi olgusu; programların birden çok amacı gerçekleştirme ve  birden çok amaca  uygun  nitelikli  ve üretken  bireylerin  yetişmesini  hedeflemektedir. İl merkezine  uzak  küçük  yerleşim  birimlerinde  bile  farklı  amaçlara  uygun  bireylerin o yörede bir meslek edinecek şekilde yetiştirilmesi  gerçeğini  gündeme  getirmektedir. Eğitim Türk  toplumunun  bireylerini  vatanını  ve  milletini  seven, koruyan  ve  gözeten,  laik, insan  haklarını  ve  özgürlüklerini  benimseyen,  güven  ve  özgüven  duygusu  gelişmiş  vb.  istendik  niteliklere  sahip  kişilik  ve  karakter   sahibi  davranışların  kazandırılmasını  hedeflemekle  yetinmemelidir. Her  zaman  kendini  geliştiren,  yenileyen ,üretime  katkıda  bulunarak,  üretken  ve  yararlı  bireylere  dönüşmesini de  hedeflemelidir.

      İlin  koşulları  gereği  oluşan mesleki ve teknik eğitimin, iş alanlarının ;  her  basamağındaki ( Ortaöğretim, Ön lisans,Lisans, Lisans üstü, Doktora vb.)  insan  gücü  ihtiyacının  ilin  ve  bölgenin  koşullarına  uygun yetiştirilmesi, her sektör ve alanın ihtiyaç duyduğu her alanda ve kademede personelin nitelikli olarak yetiştirilmesi  amaçlanmalıdır.

      Diğer  değişle  Eğitim  Kompleksi  bünyesinde, genel, mesleki,  teknik, iş ve  hayata  hazırlayıcı  her türlü eğitim programları  yer  aldığı  için  her  programın  amaçlarının  farklı  olması  nedeni  ile  bu  kurumların  hedefi  birden  çok  amacı  gerçekleştirmeye  yönelik programların  hazırlanıp,  uygulanmasını  esas  almalıdır.

        İllerin koşullarındaki çeşitlilik ve farklılık, eğitim düzenlemelerinde de birden çok amaç edinmeye zorlamaktadır… Bu nedenle, bir sorunun çözümünde birden çok faktör deneniyor ise çeşitli mesleklerde de, her mesleğe uygun çok amaçlılık esas alınmalıdır.

 

N– ÇOK PROGRAMLILIK :  Bulunduğu  ilin  ihtiyaç  ve  koşullarına  uygun , belirlenen  amaçlarda  insanın  eğitimi  söz  konusu  edildiğinde;  amaçlara  uygun genel programların  sayısı da  bu  oranda  fazla  olması  gündeme  gelmektedir. ( Fen, Matematik, Türkçe, Dil, Eğitim, Sağlık, Sosyal Bilimler, İletişim, Bilgisayar, Sanat, Spor, Ekonomi vb.)

     Bu  Programlar,  her  ilin  Milli  Eğitim  Üst  Kurulunda  ( Bu kurul, Vali, Kaymakam, Belediye  Başkanı, İl Milli  Eğitim  Müdürü, Milli  Eğitimin her  alandaki  yöneticilerin, Eğitim  Kompleksinin  her  kademedeki yönetici  ve  temsilcilerinin,  Öğrenci  Kurulu  temsilcilerinin, Sivil  Toplum  Örgütü  temsilcilerinin  vb. eğitim  ile  ilgili  tüm  sektörlerin  temsilcilerinin  katılımından  oluşur.) o ildeki çeşitli  sektörlerdeki ihtiyaçlar,  bu  ihtiyaçları  karşılamaya  yönelik yetiştirilecek  insan  gücü  sayısı, kontenjanlar, istihdam, eğitimin  finansmanı,   tesisler  ve  yeri  vb.  konularda  görüşler  alınıp,  görüşlerin  tartışılması  sonucu  alınan kararlar  rapor  edilerek  MEB ‘na  gönderilir.

    Bu  doğrultuda  illerden  gelen  raporlar,  Milli Eğitim Bakanlığının  ilgili  komisyonlarında  görüşülerek,  3  veya 5 yıllık  kalkınma  planları,  Türkiye  Genel Eğitim  Programı  belirlenebilir. Bu  doğrultuda  hazırlanıp  belirlenen  hedefler,  planlama,  genel  program  uygulanmak  üzere  il  Milli  Eğitim  Üst  Kurulu ‘na  oradan da  karara  bağlanarak  Eğitim  Komplekslerine  uygulanmak üzere gönderilir. Burada  MEB.’nın  onay  ve  denetim  dışında  herhangi  bir  yetkisi  bulunmadığı  gibi  denetim  birimleri  ayrıca  bölgelerde  ve  illerde  teşkilatlandırılmalıdır. Mahallinde  anında  denetimler  yapılabilmelidir. Ayrıca  bu  genel  kararlar  ilin  ve  çağın  koşullarına  uygu  3  veya 5  yıl  için  hedeflenmişse, siyasi  iktidarlar değişmiş  bile olsa; devamlılık ilkesi ile her  hangi  bir  değişiklik  ve  düzenleme  yetkisi  bulunmayacak  şekilde  yasal  düzenlemeler  gerçekleştirilmelidir. Belirlenen  yılın  sonunda  bile  düzenlemeler yapılması  düşünülüyorsa bu tepeden  alınan  kararlarla  değil, illerdeki eğitim komplekslerinden  gelen  raporlar  doğrultusunda  düzenlemeler  yapılmalıdır.

    Eğitim  Komplekslerine  gönderilen  genel  program, planlama,  kontenjan, finansman, bireylerin  istihdamı  vb.  doğrultudaki  düzenlemeler,  yönetim  kurulunca  bağlı  birimlere  gönderilir.             (  Özellikle  programlar, Okul öncesinden  Yükseköğretim  Amfilerine  kadar  tüm  bağlı  birimlerin  Program  Komisyonları  tarafından  genel  programa  uygun  ama  ağırlıklı  Eğitim kurumunun  koşullarına  ve  ihtiyaçlarına  uygun  düzenlenir.)  Bu  kurumlardaki   ilgili  komisyonlarca  görüşülüp  bu  doğrultuda  düzenlemeler  yapılarak  son  şekli  verilir. Milli  Eğitim  Üst  Kurulu ‘nun  onayından  sonra  uygulamaya  konulur. Diğer  değişle  tüm  kararlar  merkezden  alınma  yerine  yerinde  yönetim  ilkesi  ile  bizzat  uygulayıcılar  tarafından  alınır.

 

        Tüm illeri aynı koşullara sahipmiş gibi düşünerek, eğitim düzenlemeleri ve yapılanmalardan kaçınılmalıdır… Çünkü, insana ve insanın eğitimine esas olan hataların telafisi mümkün olamaz….  

                                      

O - PROGRAM DEĞİL ÖĞRENCİ MERKEZLİLİK :Gerek Milli Eğitim Genel  Programı, gerekse Eğitim  Komplekslerine  bağlı  kurumlarca hazırlanan programlar; çevrenin, ilin  öğrencinin özelliklerine  ihtiyaçlarına ve  koşullarına uygun  olarak  yeniden  düzenlenir. Diğer  değişle  gelenekçi  eğitim  sistemlerinde  olduğu  gibi  öğrencilerin hazırlanan  programlara  uygun  yetiştirilmeleri yerine, hazırlanan programların  öğrencilerin  hizmetine  sunulması ve seviyelere uygun  sürekli eklemeler ve düzenlemeler genel program doğrultusunda yapılması; zorunlu  hale  gerekmektedir. Öğrenciler  programlar için  amaç değil, onların gizil güçler dediğimiz bireysel ayrıcalıklarını geliştirici, güçsüz ve yetersiz yönlerini zorlamadan optimum seviyede geliştirici, güçlü yönlerini alabildikleri kadar üst düzeylere çıkarıcı ve uzmanlaşmasını sağlayıcı biçimde onların hizmetine sunulan, işlerine yarayan, ihtiyaçlarına uygun ve zorlanmadan, germeden ve sağlığını bozmadan gelişmelerine katkı sağlayan araçlar olacak şekilde düzenlenmelidir. Tüm eğitim-öğretim materyallerinden öğrencilerin, bireysel  ayrıcalıklarına  uygun  yararlanabilmeleri  hedeflemelidir.

 

       Her öğrenci kendi eğitiminden söz sahibi olmalıdır… Eğitim bireysel özellikleri geliştirecek biçimde ve eğitimde söz sahibi olan eğitimcilerce düzenlenmelidir…

 

Ö – GELİŞİM  ÖZELLİKLERİNE  UYGUNLUK : İnsan  yavrusunun, bebeklikten - çocukluğa, çocukluktan - ergenliğe  ve  ergenlikten - yetişkinliğe  kadar,  gelişimlerinin  her  döneminde  belirli  özelliklere  sahip  oldukları  ve  çevresel  faktörlerin  etkisi  ile  belirli  davranış  örüntülerini  kazandıkları  bilinen  bir  gerçekliktir. Bu  nedenle  eğitim-öğretimi  gerçekleştirirken,  bireylerin  her  dönemdeki  özelliklerinin, bireysel  ayrıcalıklarının,  beklenti  ve  ihtiyaçlarının, eğitim-öğretimde nelerden ne derecede yararlanabileceklerinin dikkate alınarak  hazırlanan  programlarla;  üretken, verimli, sağlıklı, kişilik sahibi  bireyler olarak topluma kazandırılmaları sağlanabilir.

    Öğrencinin  tüm  koşullarını dikkate  almadan  hazırlanan  programlarda  öğrenciler  başarısız  olmakta, zorlanmalar, dışlanmalar, baskılar, hayal  kırıklığı, yetersizlik, güvensizlik vb. duyguları  yaşayan öğrencinin sağlığı bozularak, sağlıksız kişilikli bireyler topluma  kazandırılmaktadır. Bu eğitim güçlüğü nedeniyle, yaşantıların belirli dönemlerinde  eğitimlerini çeşitli nedenlerle yarıda bırakıp tamamlayamayanlara ya da kendini yeterli bulmayıp daha üst seviyelerde geliştirmeyen kişilere eğitim olanağı sağlanmadığında; hem eziklik yaşayarak, hem de kişilikleri zedelenip, yaralar alarak,toplum içinde zararlı bireyler olarak toplumda yer almaktadırlar. Gelişim Dönemleri ile ilişkili aşağıdaki sözümü dile getirdim.

 

   İnsan  gelişiminin  her  döneminin  ayrı  bir  özelliği  ve  güzelliği vardır. Önemli olan her döneme uygun  davranmak ve  yaşamaktır.

   

    Her bireyin bireysel özelliklerine uygun verilen eğitimdir ki... Çağdaş, demokratik ve geleceğe uygun bir eğitimdir…                                                                                  

 

P – SÜREKLİ  DEĞİŞİM  VE  GELİŞME:  Atatürk, “ Devrimler yalnız başlar, bitişi diye bir şey yoktur.”  Sözü ile değişim ve gelişmenin sınırı olmadığı, süreklilik esas olduğunu, çağımız değiştikçe değişimlere uygun gelişmenin devam edeceğini, bu gelişip, değişmelere uygun gerekli düzenlemelerin yapılması gerektiğini, bunu gerçekleştirmeyen ulusların çağdaş uygarlıkları gerisinde kalmaya mahkum olduğunu vurgulamaya çalışmıştır.

 

   “Uygarlık yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal yaşamda, ilim ve fen alanında başarı için yegane olgunlaşma ve ilerleme yolu budur.”

 

        Uygar ,çağdaş uluslar seviyesine , hatta üzerindeki seviyelere gelmenin; kültür alanında, insani ve sosyal ilişkilerde, ilim ve fen alanında yeni icatlar ve keşiflerde bulunarak ülkeyi geliştirip, kalkındırmada, kısaca çağdaş  ve başarılı bir ulus olmanın yolunun  sürekli yenileşmeden geçtiğini vurgulamıştır.  Türkiye’yi  “Çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmanın.”  Eğitimde, bilimde, teknolojide, bilişimde vb. her alanda ve sürekli olarak değişim ve gelişmelere açık olmamız, ona ulaşmak için çaba gösterip, uygulamaya koymamız gerekmektedir.

    Her şeyin başı eğitim olduğu anlayışı ile değişim ve gelişmelere ilk kapıyı eğitime açarak başlatmamız, yeni nesilleri çağdaş, demokrat, laik ve insan haklarına saygılı ve koruyan, kısaca uygar, çağdaş ve üretken bir insan olmanın gereklerini kavratabileceğimiz bir eğitim felsefesi oluşturmakla ilişkilidir. Bu felsefe ile yenileşmelere ayak uyduracak bireyler yetiştirerek, ülkemizi geliştirip, kalkındırabiliriz.

     

      Gelecekte, çağdaş değişmelere ve gelişmelere uygun düzenlemeler yapmakta geç kalan uluslar, çağın gerisinde kalmaya mahkumdurlar

 

R –   EĞİTİMDE  BİRLİK- GENELLİK  VE DEVAMLILIK : Cumhuriyet öncesi, birbirine kapalı olan, bireyin gelişimini engelleyen, yalnız belirli kesimlere hitap eden ve üç ayrı kanalda yapılanmış ( Mahalle Mektepleri-Medreseler, İdadiler-Sultaniler, Kolejler ve Azınlık Okulları) dağınık yapıdaki eğitim kurumları, üç ayrı insan tipini yetiştirme görevini üstlenmişlerdi. Atatürk’ün 1924 ‘de çıkardığı 430 sayılı, Eğitimde Birlik Yasası ile ( Tevhit-i Tedrisat Kanunu ) yeni bir yapıya kavuşmuş ve eğitim öğretim birleştirilerek, laikliğin ve demokratikleşmenin yaşam biçimine dönüştürülmesi, çağın koşullarına uygun kültürümüzü yozlaşmadan geliştirerek, koruyan, çağdaş gençler yetiştirilmesi hedeflenmiştir. Bu amacı gerçekleştirme görevi Talim Terbiye Kuruluna verilmiştir. Süreç içinde bu kurul siyasi yapılandırılarak, bilim ve uzmanlar kurulu olarak bu görevlerini yapmaktan uzaklaşarak, siyasi ve çıkara uygun kararlar alan bir kurula dönüşmüştür. Günümüze gelinceye dek  eğitimde birlik ilkesinden  uzaklaşmakla  kalınmamış ,benzer  öğretim  kurumları arasında bile farklı  yapılanmalara gidilerek, eğitimde fırsat eşitliği ortadan kaldırılmış ve birlik ilkesi ihlal edilmiştir. 

        Bilhassa  Ortaöğretim  Kurumlarında  hiç bir ülkeye nasip  olmayan  çok  çeşitlilik  ve  bu  çok  çeşitliliğin  beraberinde  getirdiği  olumsuzluklar  ve  eşitlik  ilkesine  aykırı  uygulamalar  yaşanmaktadır. ( Ortaöğretimde  Fen  Liseleri, Anadolu  Liseleri, Süper  Liseler, Genel  Liseler,  Mesleki  Teknik  Eğitim  ve  Meslek  Liseleri ‘ne  kadar tüm bu ortaöğretim okullarına yönelen öğrenciler farklı, farklı seviyelerde olmalarına, lise birinci sınıf dışında farklı programları almalarına rağmen  ÖSS sınavlarında aynı sorular  sorul maktadır. Eğitimde fırsat eşitliğine aykırı bu uygulamalar yetmezmiş gibi ÖSS başarı durumları  yukarıda  sayılan lise sıralaması ile ilişkili  yukardan aşağıya doğru indikçe  verilen ek puanların düştüğü bir uygulama ile öğrenciler elenmektedir. Bu standardı bir ilke olarak belirgin olmayan ve sürekli yeni düzenlemelere ve eşitsizlikleri arttırmaya yönelik ÖSS  öğrenciler arasında eşitsizliklerin uçurum yaratmasına neden  oluşturmaktadır.

      Oysa  tüm  bu  kurumlar,

         Bilgi çağının, bilgi  toplumunun  özelliği  gereği  bireyleri,  yani insan  denilen o yüce değerin eğitilip  yetiştirilmesini ve topluma yararlı, üretken  bireylere  dönüşmesi genel ve temel  hedef  olarak  almalıdır.

      O halde   eğitimine yıllarını bir o kadar maddi kaynak  ayırarak, toplum içinde bir yer statü edinerek  kendini gerçekleştirmek, ailesine bağımlı olmaktan kurtulmak, toplumda üretken bir birey olarak yer almak isteyen bu bireylerin bir anda kendilerini sokakta bulmalarına ne dersiniz...Eğitimin genel amacı bu mu olmalıdır. Bu delikanlılar, bu genç kızlar bu yaştan sonra kendi kaderlerine terk edilerek, toplumda bir yer edinmeyerek, bütün kapılar yüzlerine kapanarak, ne yapabilirler... Bunlara ülkemiz koşullarında ancak ne yaptırılabilir...

      

        Herkesin ayrı doğruları olamaz!  Doğrular tektir ve herkes için aynıdır. Bu yol bilimsel, çağdaş ve demokratik eğitimin yoludur.

 

       Böyle bir eğitim yapısında tüm  bireylerin, bireysel  ayrıcalıklarını  dikkate  alınarak, yönlendirilecekleri, yönlendirildikleri programlar için seçeneklerin sunulduğu, seçeneklere uygun programlara yönelmelerinin kendi istekleri ve özgür kararları ile olduğu, yönlendirildiği programlarda zorunlu derslerde bile başarısız olduğunda, bu dersi almaya zorlanmadığı, ağırlıklı ve isteğine uygun seçmeli dersleri seçme fırsatı verildiği, ders alacağı öğretmeni kendisinin seçtiği, kuru kuruya ezber bilgi değil bilimsel yöntemlerle, araştırarak, deneyerek, gözlemleyerek, çağın tüm araç ve gereçlerinden yararlanarak, öğrenebildiği oranda öğrenmesini ve kalıcı bilgiye sahip olması, daha da önemlisi hangi seviyede ve hangi programı bitirirse bitirsin, üretken bir birey olarak toplumda bir yer edinmesi ve kendini gerçekleştirmesi vb. olanağı verilmelidir.   Bu amaçla Cumhuriyetin ilk yıllarında olduğu gibi hatta daha ileri gidilerek, okul öncesinden, üniversitesine  tüm eğitim kurumları yeniden  yapılandırılıp,  aynı  eğitim  kompleksi  çatısı  altında  birleştirilerek, bu  eşitsizlik  ortadan  kaldırılabilir.  Ulu  Önder  Atatürk,  bu  tehlikeyi  ileri  görüşlülüğü  ile  yıllarca  önce  görerek  eğitimde  birliği  savunmuştur.

        Bir  ülkede  eğitimin  gereklerinden  birisi,  bireyler  arasında  ırk, cins, renk, din,  dil, mezhep, zeka, yetenek, kişilik vb. ayrıcalık ve  ayrım  yapmadan  Türkiye  üzerinde  yaşayan her bireye, eşit mesafede yaklaşılmalıdır. hatta  dünyanın globalleştiği çağımızda, Dünya devletleri ailesi içinde yer almayı hedefliyorsak! Çağımızda yukarıda  belirlenen  koşullarda  tüm  insanların; bireysel  ayrıcalıklarına  göre  yararlanmak  istedikleri  her  derecedeki  eğitimden  yararlanmalarını sağlamak, temel  hedef  olmalıdır. Eğitim tüm  bireylere  yaşamlarının  her  döneminde, her  zaman  ve  her  mekanda   kendilerini  geliştirme  ve  yenileme   yolu  sürekli açık  tutulmalıdır. Bu  amaçla  illerin  kendi  özel  koşullarına  uygun  düzenlemeler  saklı  tutulmak  koşulu  ile  Program  konusunda  değindiğim  gibi  nasıl  bir  birey , ne  özellikleri  davranışa  dönüştürecek bireyler  yetiştireceğiz. Bu  çağın, dünyanın  ve  ülkemizin   koşulları  dikkate  alınarak  bu günümüze ve geleceğimize uygun  genel  bir  program  oluşturulmalıdır.

      Bireylerin  yaşantılarının  belirli  dönemlerinde   aldıkları  eğitimin, başka  dönemlerde  ve  zamanlarda  daha  üst  aşamalarda  gerçekleştirmesi, tamamlaması ve kendini geliştirmesi yolu, yani eğitimde devamlılık her bireye  sürekli  açık  tutulmalıdır. Bununla  kalınmayarak,  bir  programı  tamamlayan  bireylerin  farklı  programların, farklı  derslerini  alarak;  farklı  programları da  tamamlama  hakları  sürekli  saklı  tutulmalı  ve isteyen bireylere  birden  fazla  programı  bitirmelerine olanak sağlanmalıdır. Ayrıca  programlar  arası  yatay  ve  dikey  geçişler  sürekli  düzenlenip, uygulanmalıdır.

 

S –  GÖNÜLLÜLÜK  VE PAYLAŞIMCILIK :   Her  eğitim  kompleksinin  bünyesindeki  tüm kampus, kurum  ve  kuruluş ve birimlerin  bünyesindeki personelin, ( Öğretmeni, öğretim görevlisi, akademisyen, uzman, teknik kadrolar, yardımcı hizmetler vb. her  kademedeki  bireylerin) zorlayıcı  değil,  gönüllülük  ve katılımcılık anlayışı  ile görev ve sorumluluklara görevleri gereği katılıp, paylaştığı ve seçilerek yönetimde yer aldığı katılımları esas alınmalıdır. Diğer değişle, her bireye  konumu  ile  ilgili  görev  verilirken  sorumlulukta  yüklenmelidir.Bu  görev  ve  sorumluluklar açıklık, saydamlık  ilkesi  anlayışı ile yerine göre bireysel ve  ekip çalışmaları  ruhu  ile  herkesin  katılımı  ile  gerçekleştirilmelidir. Gelenekçi  eğitim anlayışlarında  olduğu  gibi  yetki ve görevler tek elde  toplanmamalıdır. Her  birey konumu gereği  görev, yetki ve  sorumluluk yüklenmeli, görevleri  dışında  belirli  oranlarda ve  isteğe  uygun görevler alarak özveride bulunmalıdır.  Tüm çalışanlar, paylaşım, katılım, işbirliği,  eşgüdüm  ve  koordinasyon  içinde  karşılıklı  güven  ve  özgüven içinde ferdi ve ekiplerce tüm görevlerinin sonuçlarını açıklık ve saydamlıkla, gerçekleştirilmeli ve paylaşmalıdır.

 

Ş – ARAŞTIRICILIK VE SORGULAYICILIK :  Çağdaş ve geleceğe yönelik ve insanın ihtiyaçlarına ve toplumun yararına olan,her türlü bilimsel araştırma desteklenmeli,geliştirilme olanağı verilmeli ve yapılan bilimsel araştırma sonuçlarından mutlaka yararlanılmalıdır. Kısaca Eğitim Kompleksleri bilimin merkezlerine dönüştürülmelidir.

      Yapılan tüm çalışmalar, düzenlemeler, alınan  kararlar, sürekli ilgili  kurullarda  ve  komisyonlarda katılımcı ve paylaşımcı bir anlayışla  tartışılmalı, sorgulanmalı, yapılan  bilimsel  araştırma  sonuçları  doğrultusunda aksaklıklar  giderilip, uygulanabilir olan  düzenlemeler  yapılmalıdır.

       Her  eğitim kompleksine  bağlı  kurumların  bünyesindeki kurullar ve  komisyonların  ( Bu  kurul  ve  komisyonlarda esaslara  uygun,görevleri ile ilişkili ya da demokratik usullerle seçilmiş her kesimden, her kademede  eğitimci  ve  eğitilen yer alır.) alanları  ile  ilişkili  araştırma  ve  geliştirme  çalışmalarına  katkıda bulunacak,  her  türlü  çalışmalara  katılımları  ve  bilgi,beceri, çalışma  ve  deneyim ve ürünleri  paylaşmaları  sağlanır.                                                                      

 

T –PLANLILIK : Planlama illerden başlanarak, ülke genelinde yapılan bilimsel araştırma sonuçları doğrultusunda, her ildeki ihtiyaçlar, meslekler,iş alanları, her kademede istihdam edilecek personel belirlenir. istatistik veriler elde edilir. Türkiye’nin koşulları, ihtiyaçları ve hedefleri doğrultusunda  illerdeki Eğitim Komplekslerine bağlı planlama komisyonlarından raporlar istenir. Bu raporlar 5 yıllık bir süre için hazırlanır. Eğitim Kompleksleri Üst Kurulunda  görüşülerek son şekli verilir ve Eğitim Kompleksleri Üst Kuruluna gönderilir.Üst Kurulca oluşturulan planlama komisyonu, Türkiye koşullarına uygun Genel Planı hazırlamakla görevlendirilir. Genel Eğitim Planı Türkiye’deki 5 Yıllık Kalkınma hedeflerini gerçekleştirmek amacı ile planlama yapar.Her ildeki Eğitim  Kompleksinin ve Kampusun, bu komplekse bağlı her derecedeki eğitim kurumu, genel planlama doğrultusunda  “ Kurum Planlama Kurulunun “ hazırladığı planlamaları yapar ve onaylanmak üzere üst kurula gönderir. Onaylanan İl  5 Yıllık Kalkınma Planını, uygulamaya konulur. Yapılan planlamalar için  5 yıl hedeflenir her yıl yapılan uygulamalar, yapılması gerekli değişiklikler ve öneriler raporla üst kurula iletilir. Eğitim komplekslerince yapılan planlamalar ve çalışmalar  5 Yıllık Genel Kalkınma Planları ve  İl Kalkınma Planları doğrultusunda yapılmak zorundadır.

 

U- YETKİ  DEVRİ  VE  İŞBİRLİĞİ : Eğitimde kalitenin ve verimliliğin sağlanmasının koşullarından biri her kademedeki bireye belirli sorumlulukların verilmesi yani yetki devridir.Bireylere yalnız sorumluluk verildiğinde yetki karmaşası yaşanmakta ve çalışanla, daha az çalışan arasındaki fark bilinse bile, bireyin kendi yetkisinde olmayan görevler istenerek yapılmamakta ve savsaklanabilmektedir.Daha doğrusu çalışmalar bireye bağlı olarak yürütülmekte ve bireysel çabalardan ileri gidememektedir. Çağdaş sistemlerde her bireye yaptığı görevle ilişkili görev kadar yetki verilmelidir.Bu yetkilerinin ve sorumluluğunun gereklerini de yapması istenmelidir. Böylece o kurum içinde herkesin yetkileri gereği sorumluluklarını yerine getirmesi beklenirken, tüm çalışmalar ekip çalışması anlayışı içinde, karşılıklı eşgüdüm ve koordinasyon içinde kurul ve komisyonlarda aktif görevler alarak, aldığı görevin sorumluluğunu paylaşarak işbirliği ve koordinasyon içinde yürütülmelidir. Bireyler herhangi bir yetki karmaşası yaşamadan ekip çalışmasının gereği işbirliği ve paylaşımla kendi sorumluluğundaki görevleri yerine getirmelidir.

      Merkez teşkilatı birimleri, taşra  teşkilatı  birimleri arasında sürekli işbirliği, eşgüdüm ve koordinasyonu  sağlayıcı, yetkilerin tek elde toplanması yerine, görevleri ile ilişkili en üst birimden  en alt birime kadar yetkilerin dağıtıldığı, paylaşıldığı bireyler arası iletişim kadar çalışanların iş doyumu ve mutluluğunu sağlayıcı, görevlerini yapanların ödüllendirildiği vb. yasal ve idari  tüm  düzenlemeler önceden yapılmış olmalıdır. Ayrıca her eğitim kampusundaki birimler arasında iletişim ve işbirliğinin sağlıklı yürütülmesi için oluşturulan, kurul ve komisyonlarda alınan kararlar ve yapılacak çalışmalar konusunda bilgi aktarımı ve işbirliği, paylaşım gerçekleştirilmelidir. Yapılan çalışmalar alınan kararlar açıklık ilkesi ile duyurulmalıdır.

    Aynı şekilde bir yapı eğitim kompleksi içindeki kampus, kurum ve birimlerin arasında önce görevleri ile ilişkili adil bir dağılım; daha sonra her kurumun ilgili yönetmelik, mevzuat alacağı kararlar doğrultusunda tüm görevlilerin yetki, görev ve sorumlulukları belirlenmiş; en üst birimden en alt birime kadar yetki devri ve paylaşımı yapılmış olmalıdır.

 

Ü – EKİP  ÇALIŞMASI  VE  KOORDİNASYON : Çağımızda  bireysel çabalarla  başarı  sağlanamayacağı, sağlansa bile çevresine fazla katkı sağlayamayacağı için  gelişme, kalite ve verimlilik için yeterli olmayacağı bilinen bir gerçekliktir. Bireysel çalışmaları gerektiren görevler dışında kalan tüm görevler mümkün olduğu kadar ekiplerce yürütülmeli, bireysel çalışmalar bile, çalışmalarla ilgili olan birimleri bilgilendirmek amacı ile paylaşılmalıdır. Eğitim kompleksinin tüm bağlı kurum ve birimleri arasında başarı, kalite ve verimliliğin sağlanması, şüphesiz ekip çalışmalarının sağlıklı bir yapıda oluşturulması ile gerçekleşir. Alınacak her türlü kararlar, yapılacak her türlü çalışmalar ; oluşturulacak kurul, komisyon ve diğer ekiplerin katılımı ve çalışmaları ile gerçekleştirilmelidir. Bu çalışmalar, karşılıklı güven, işbirliği, eşgüdüm ve koordinasyon içinde  katılımcı,  paylaşımcı ve açıklık ve saydamlık ilkesi ile yürütülmelidir.

     Görev, ürün ve başarıların paylaşımı tüm kesimlerin katılımı ve çabası ile gerçekleş tiği unutulmamalıdır. Eğitimde istendik hedeflere ulaşılmasında, herkesin belirli oranda payı olduğu ve nimetlerinden de herkesin eşit yararlanması gerçeği unutulmamalıdır.

 

V – KALİTE  VE  VERİMLİLİK : Eğitimde kalite ve verimliliği  gerçekleşmesi için öğrenmenin oluşmasını sağlayan  ön  koşulların  gerçekleştirilmesi gerekir. Kalite  ve verimlilik adına,uygulanmayacak ve öğrenci merkezli olmayan uygulamalara yer verilmemelidir. Öğrenciler  yeteneklerine uygun, istek ve ihtiyaçlarını karşılayan programlarda, uygun eğitim  ortam ve koşulları oluşturulduğun da her öğrenci başarılı olabilir. Ancak öğrenci merkezli, Çağdaş ve Demokratik Eğitim Dizgesine uygun programlarda, tam öğrenme  kolaylıkla sağlanabilir ve öğrenciler öğrenmeyi öğrenirler.

    Bu koşulların düzenlenmediği klasik program  merkezli  eğitim  sistemlerinde kalite ve verimlilik çabaları sonuçsuz kalır. Öğrencilerin isteklerine, ihtiyaçlarına, bireysel ayrıcalıklarına ve yararlarına uygun olmayan programlarda ; kuru kuruya bilgi aktarmaya yönelik, ezberci  ve  yararsız bilgi aktarmaya yönelik yaklaşımlarla, programları öğrenmelerini sağlama uğruna kişilikleri, sağlıkları ve insani ve sosyal değerleri dejenere olmuş, makine gibi duygusuz bireyleri topluma kazandırarak, üretime katkıda bulunmayan verimsiz bireylerin yetişmesini sağlayabiliriz.Böyle bir yapıda kuru bilgi yükleme uğruna eğitim verme işlevinden söz etmemiz olası olamaz.

                 

Y – ÇALIŞANLARIN  İŞ  DOYUMU  VE  MUTLULUĞU :  Eğitim kurumlarında görevli her personel kendi alanında yeterince ihtisas sahibi olmalıdır.Yetersiz olanlar hizmet-içi eğitimden geçirilmelidir.Ayrıca çağın teknolojik ve bilişsel gelişmelerine uygun sürekli personelin eğitimi ve uyumunu sağlayıcı çalışmalar yapılmalıdır.

      Tüm yönetim kademelerindeki kişiler ilgili kurumda demokratik usulle ,seçimler yapılarak belirlenmelidir. Her düzeydeki eğitimcinin rahatlıkla ders verebileceği her türlü çağdaş donanımı düzenlenmiş bir mekanı olmalıdır. Öğrenciler derslerini bu mekanda alabilmelidir.(Derslik ilerde değinileceği gibi her öğrencinin rahat bir şekilde eğitim-öğretim görebileceği çağdaş fiziki donanımı düzenlenmiş,küçük bir çalışma odası ile bölünmüş bir mekan.)

    Her personelin  konumları ile ilişkili  görev , sorumluluk ve yetkileri  yönetmeliklerle belirlenmiş olmalıdır. Diğer değişle klasik eğitim sistemlerinde olduğu gibi yalnız sorumluluk verilmekle kalınmamalıdır. Her bireyin görevi ile ilişkili yetkisi olmalı, bunun sorumluluğu yüklenmeli ve her bireyden sorumluluğunun gereklerini yapmalarını sağlayıcı kurallar belirlenmelidir. Diğer değişle her kademedeki birey ekip çalışması anlayışı içinde belirli bir görev alarak, bu görevini en iyi şekilde yerine getirme çabası içinde olmalıdır. Bunu gerçekleştirici ağırlıklı ödül, bazı hallerde caydırıcı ceza kullanılmalıdır.Ödül için bir fon oluşturulmalıdır.

   

          Bir öğretmen ya da öğretim görevlisi, kafasında bazı soru işaretleri ile derse girdiğinde; zil çaldı ders sona erdi…

        

          Mesleklerin içinde yaptığı görevi vicdanı ile baş başa kalarak istediğince yerine getiren ve bu konuda sorumluluk yüklenilmemiş mesleklerden biri eğitimciliktir.İşte eğitimde kalitenin önündeki en büyük engellerden biri ! Eğitim çalışanları geçimini sağlayacak standart da maaş, ekonomik ve sosyal haklara sahip olmadığı, kafasında bazı soru işaretleri ile derse girdiği zaman derste verimli olmak istese bile bunun gerçekleşmesi çok güç olacaktır. Kalitenin verimliliğin koşullarından biri bireyin mesleğini sevmesi, işini severek ve isteyerek yapması, bundan mutluluk ve haz duyması, huzuru, iş güvencesi, iş doyumu vb. unsurlar olduğu asla unutulmamalıdır. Eğitimci bu gün, gelecek korkusu ve kaygısı taşımamalıdır. Bireylerin mutlu olmadığı bir kurum ya da kuruluşta kalite ve verimlilikten söz etmek olası değildir.

 

Z-)  FIRSAT EŞİTLİĞİNE UYGUNLUK : Eğitimin başlıca işlevlerinden biri Türk Çocuklarını insan hak ve hürriyetleri, hukuk devleti ve demokratik ilke ve değerleri tanımaları,öğrenmeleri,yaşam şekline dönüştür meleri, yaşantısının her döneminde seviyeye uygun olarak benimsetilmesi esas olmalıdır. Değişen ve gelişen dünyamızda bu niteliklere sahip bireylerin yetişmesi fırsat ve imkan eşitliğine katkı sağlayacaktır.   

     Eğitimde Anayasamızdaki eğitim hakkı, eğitimde fırsat ve imkan eşitliğinin gereği tüm kurumlardan eşit şekilde, ülkemizde yaşayan tüm bireylerin yararlanması esastır. Ancak isteyen veli çocuğunu özel okul olanaklarından yararlandırabileceği gibi maddi koşulları uygun olmayan velilerimizin çocuklarına yatılılık, bursluluk vb. olanakların da sunulması esastır.Devlete bağlı kurumlar dışında özel kurumlarda da İl Eğitim Komisyonu kararları doğrultusunda belirlenen sayıda bu gibi öğrencileri bu olanaklardan yararlandırmaları zorunludur. 

 

W- TÜRK  DİLİNİN  GELİŞTİRİLMESİ  VE  ZORUNLULUĞU : Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, ana dili Türkçe’dir. Türk Dilinin dünyadaki diğer diller arasında yerini alabilmesi,yabancı dillerden arındırılması, eğitim dilinin Türkçe  yapılması, yaygınlaştırılması, geliştirilmesi  için öncelikli olarak, Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumunun özerk ve siyasetten bağımsız bir hale getirilmesi ve her Eğitim Kompleksinden bu alanla ilgili seçilen üyelerden oluşan, başkan ve yönetim kurulunun üyelerin seçimi ile belirlenen demokratik bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir.Diğer değişle atanmışlar değil her eğitim kompleksinin seçtiği uzmanların, katılımcılık anlayışı ile belirlediği üyelerden oluşmalıdır.

     Ancak böyle bir yeni yapılanma ile bu kuruma işlerlik kazandırılabilir,alınan kararlar doğrultusunda geliştirilebilir. Türk Dili, Eğitim Komplekslerinin bünyesindeki tüm eğitim birimlerinde zorunlu olmalıdır.Ana dilinde yeterli seviyede gelişmeyen ve ana dilini güzel,doğru ifade edemeyen kişiler, başka diller öğrenmede güçlük yaşayacağı gibi iletişim ve kültürümüzün gelişmesine de  katkı sağlayamayacaklardır.

      Türk Dilinin dışında yasalara uygun 2. 3.4. diller üniversitelerimizde bilim dalı, okullarda seçmeli ders olarak konulabilmelidir. Bu dilleri öğrenmek  isteyen öğrencinin isteğine uygun olarak açılabilmelidir. Gerekirse istekliler dikkate alınarak belirli bir merkezden almaları sağlanabilir. ( Kürtçe, Çerkezce, Abazaca, Gürcüce, Azerice, Afganca, Bulgarca, İngilizce, Uygurca, Almanca vb.)

      Yükseköğretimde bile bazı bilim alanları dışında, dersler ana dillimizle verilmelidir. Bu derslerden hangilerinin ana dille hangilerinin farklı dillerle verileceği gibi hususlar bu alanın uzmanlarından oluşan ilgili eğitim kompleksindeki komisyon ve kurul kararları dikkate alınarak, Türk Dil Kurumunun mevzuat ve kararları doğrultusunda yürütülmesi sağlanabilir.

      Bu gün dünyada ve Avrupa Birliği Devletlerinde İngilizce ön plana çıkmıştır. Buna rağmen İngilizce Ana Bilim dalı, özel ihtisas ve uzmanlık gerektiren, yabancı dil koşullu bilimler ve bölümler dışında eğitim komplekslerinde kesinlikle zorunlu olmamalı ve seçmeli olmalıdır. Hatta ayrı bir yapılanma ile herkesin isteğine ve seviyesine  uygun bu dersleri her zaman almalarını sağlayıcı bir yapıya kavuşturulmalıdır. Dil Programları’nı öğrenciler dışında öğrenmek isteyen tüm vatandaşlara belirli bir ücret karşılığı açık tutulmalıdır. Seviyelerine uygun başarı sertifikaları buna göre düzenlenebilmelidir. Yani yabancı dil dersleri, zorunlu bilim dalları dışında eğitim kampusunun-kurumun müfredat programlarından bağımsız  bir yapıya kavuşturulmalıdır. Ayrıca zorunlu yabancı dil bulunan bilim dalları bile öğrencilerini istenilen-belirlenen ölçüt ve seviyede yabancı dil sertifikasının alınması koşulunu getirerek, bu dersin verilmesini kendi bünyesine almayabilir. Yabancı dil sertifikası verme yetkisi o Eğitim Kompleksi bünyesindeki  Yabancı  Dil  Akademisinin bünyesinde yürütülür. ( Bu şekilde Eğitim Kompleksine Bağlı her bilim dalı için Ortaöğretim Programı, Yüksek Okul ve Akademiler oluşturulmalıdır.)

      

         Her ülkenin resmi dili ülkesinin adı ile anılmaktadır… Türkiye Devletinin de resmi dili Türkçedir. Şayet devlet içinde devlet üretmek istenmiyorsa, diğer diller zenginliğimizdir kapsamında değerlendirilip, 2.,3.  vb. diller olarak kullanılmasında sakınca görülmemelidir…

 

X – ELEYİCİLİK DEĞİL YÖNLENDİRİCİLİK :  Eğitimimizde, yönlendirme ve yöneltme kavramlarının her ikisi de birbirinin yerine kullanılmaktadır.Oysa her iki kavram arasında farklılıklar bulunmaktadır.

 

YÖNLENDİRME: Öğrencileri çeşitli yönleri ile tanıyarak, güçlü ve zayıf yönlerini, bireysel ayrıcalıklarını belirlemek.Öğrencilerin ilgi,yetenek,kişilik,değer,zeka ve derslerdeki başarı vb. bireysel özelliklerini dikkate alarak kendilerine en  uygun olan programlar arasından istediği bir programa geçişlerini sağlamaktır.Belirlenen ölçütler dışında bir programa başlangıçta gidebilme yolu kapalı gibi görülüyorsa da, “ yönlendirme Komisyonu karaları ile” yaşantısının her döneminde gitmek istediği programla ilgili dersleri alıp, başarması,   eşitlik ilkesine uygun ilgili programa geçiş için belirlenen ölçüt ya da normları uygun olması halinde geçişleri sağlanmaktadır. Yönlendirmede, öğrenciler kendi bireysel ayrıcalıklarına uygun olsun olmasın belirlenen zorunlu dersleri almaları ve aldıkları bu derslerdeki başarı durumları ölçüt alınarak, belirlenen programlara gitmeleri zorunlu olmaktadır. Oysa yönlendirmede öğrenciler zorunlu dersler dışında aldıkları diğer derslerdeki durumları ve diğer bireysel ayrıcalıkları değerlendirilip, Yönlendirme Komisyonunun üyeleri tarafından verilen puanlarla hangi programlara istekli oldukları, hangi programlar da başarılı olacakları ve mesleki doyuma ulaşacakları konularında seçenekler bulunmakta ve tercih ettiği bir programa geçişi ve bu programlarda istedikleri dersleri ve ders öğretmenlerini kendi özgür iradeleri ile seçmeleri olanağı verilmiştir. Bu yönü ile yönlendirme daha öğrenci merkezlidir.

 

Yönlendirme Öncesi Neler Bilinmelidir:

 

1- Pedagojik olarak 15-16 yaşlar bireylerin yeteneklerinin kalıplaştığı yaşlardır

2- Yetenek doğuştan getirilen potansiyel (soyağacına bağlı,irsi-kalıtsal özelliklerle belirlenir).Yaşantısı sonucu edindiği bilgi ve deneyimlerle pekişir ve o bireyin halihazır yeteneğini oluşturur.

3- Başarı her ne kadar zeka bölümü (IQ) ile ilişkiliyse de çevre olanakları olumlu veya olumsuz etkileyerek başarının şekillenmesini sağlıyor.

4- Bireylere ilgi ve yetenek testleri uygulanarak özel,özgün,ayrıcalıklı vb... Yetenek ve ilgileri belirlenmelidir.(sonra ayrıntıları yazılacak)

5- Yönlendirme 8.yılın sonunda yapılmalıdır. 4,5,6,7,8.sınıf derslerindeki başarı durumları ölçüt alınarak akademik başarıya göre üst programlara yönlendirme yapılmalıdır.

6- İlgi ve yetenekler belirlenerek (ölçme araçları ve sınıf öğretmeni,sınıf rehber öğretmeni gözlemlerinden yararlanılarak) ortaya çıkan yetenekleri ve başarı durumu dikkate alınarak farklı bir yönlendirme yapılmalıdır.

7- Başarı durumları ders notları dışında öğretmen görüşlerine de yer verilerek belirlenmelidir. (Ders içindeki etkinlikler konusunda alınan görüşler,öğrencinin aktiviteleri ve performansı etkili olmalıdır).

8- Öğrencilerin her birinin ayrı ayrı başarı ve yetenek ve diğer bireysel ayrıcalıkları objektif olarak yönlendirme öncesi belirlenmiş olmalıdır.

9- Öğrenciyi tanımak, İlgi ve yeteneklerini tespit etmek amacı ile gözlem, görüşme, yetenek ve psikolojik ölçme araçlarının uygulanması yani rehberlik hizmetleri 3. sınıftan itibaren seviyelerine uygun başlatılmalıdır.

10- Kesinlikle üst programlara yönlendirme zorunlu eğitimin sonunda yapılmalı ve tüm bireysel gelişimleri,güçlü ve zayıf yönleri dikkate alınmalıdır.

11- Bu amaçla 6,7,8. sınıflarda üst programlara geçişi sağlayacak çok amaçlı ve çok programlı dersler bulunmalıdır.Gerekirse 15. Eğitim Şurası toplantısında da belirttiğim gibi  9. sınıflar yönlendirme ağırlıklı ders programların yer aldığı yönlendirme sınıflarına dönüştürülebilir.

12- Yönlendirme, okul rehber öğretmenleri, sınıf öğretmenleri, sınıf rehber öğretmenlerinin katılımı ile oluşturulan Yönlendirme Komisyonu kararları ile gerçekleştirilmelidir. Bu kararlar kesin olmalı ve ihlal edilmemelidir.

 

          Bu gün gelişmiş ülkelerin eğitim sistemlerini incelediğimizde yönlendirmeyi en iyi uygulayan ülkelerden biri Almanya’dır. Alman eğitim sisteminde bu yönlendirmenin eksik bulduğum yönü bireylerin eğitim sürecinin herhangi  bir aşamasında belirli alanlarda başarılı olduğunda ya da gerekli performansı gösterdiğinde geçişleri düzenlememiş olmasıdır.Yani bireyin eğitim hakkının demokratikliği ve eşitliği tartışma konusu olabilmektedir. Bu nedenle yönlendirme yapısı çok katı olduğu görüşleri ile eleştiriler almaktadır. Oysa bireye yaşantısının her döneminde kendini geliştirdiği belirlendiğinde, her türlü dikey ve yatay geçişlerin eşit koşullarda düzenlendiği bir yapı bu sorunları ortadan kaldırıp,daha eşitlikçi,daha demokratik, daha fırsat eşitliğine uygun ve daha adil ve daha esnek  bir yönlendirme yapısını oluşturacaktır.

        

      Alman Eğitim Sisteminde, zorunlu eğitim 6 yaşında başlar,12 yıl sürer.Bu 12 yılın 9 yılı tam zamanlı, üç yılı ise yarı zorunludur ve mesleki eğitim yolu ile yapılır.Bu on iki yıllık süre içinde ilköğretim ortaöğretimi de kendi kapsamına alır. İlkokul 4 yıl tüm eyaletlerde zorunludur.Bu nedenle 6 yaşında eğitime başlayan bir öğrenci  10 yaşında zorunlu eğitimini tamamlamaktadır. Yine ilkokuldan sonra  aşağıda adı geçen okullardan birine gitmesi zorunludur.

 

 

1.  Hauptschule : Temel  Eğitim Okulu

 

2.  Realschule : Ortaokul

 

3. Gymnasium : Genel  Lise

 

4. Gesamptschule: Çok Amaçlı  Lise

 

         Öğrencilerin  4. sınıfın  ilk  yarısından  itibaren,  Hayat Bilgisi, Almanca, Matematik derslerindeki  başarısı, ilgi  ve yetenekleri  dikkate  alınarak, sınıf  öğretmeni ve okul müdürü tarafından yukarda belirtilen okullardan hangisine gidebileceği kararlaştırılır.

       Yönlendirmede, üstün başarılı öğrencileri yükseköğretime hazırlayan Genel Liseye, orta derecede başarı gösterenleri daha nitelikli olan mesleki eğitim ortaokuluna ve başarı düzeyi düşük öğrencileri alt düzeydeki meslek alanlarına hazırlayıcı bir eğitim veren Temel Eğitim okuluna gönderilirler.   

   

      Alman Eğitim Sisteminde 4 ve 5. sınıflar deneme devresidir. Buradaki amaç öğrencilerin yukarda sayılan eğitim programlarına uyumu ve verilen yönlendirme kararının denenmesidir.6. sınıf sonunda durumu uygun olan programlara geçişleri düzenlenmiştir.

     

      Bana göre, ülkemizde yönlendirme esas alındığında; günümüzde ve gelecekte yönlendirmenin aşağıdaki sakıncalarını ortadan kaldırıcı düzenlemeler yapılmalıdır.

   

     1-Yönlendirme yaşı yetenekler kalıplaşmadan yani 4,5,6. sınıfların sonunda yapılmaktadır. Oysa yetenekler bu yaşlarda da değişikliğe uğramaktadır.

     2- Bu yaşlarda çocuklar gerekli sorumlulukları kazanacak yaşta değillerdir. Oyun çağının çocukları ve ergenliğe girişteki sorunlu dönemleri yaşamaktadırlar.

     3- Deneme devresinde sınıfta kalmanın olmaması öğrencinin aleyhine olan bir durum yaratmaktadır.

     4- Öğrencilerin yalnız derslerdeki başarı durumu dikkate alınarak yönlendirme oluşturulmuştur.

     5- Öğrencilere bireysel ayrıcalıklarına uygun seçenekler sunularak istediğini seçme şansı verilmemiştir.

     6- Öğrencilerin akademik başarılarının tespitinde, öğretmenlerin kullandıkları ölçme araçları sonuçları ne derecede objektiftir.

     7- Farklı sosyal çevre ve koşullardan gelen farklı seviyede eğitim olanaklarından yararlanan öğrencilerin yalnız akademik başarılarını ölçüt alarak yönlendirmek ne kadar demokratik ve eşitlikçidir.

        Alman eğitim sistemindeki tüm bu düzenlemeler, kişiler arasında ayrımcılık oluşturmaya yatkın olması, ülkemiz koşullarına  ve özellikle öğrencinin yönlendirme yaşının yönlendirmeye uygun olmaması nedeni ile geliştirilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Ayrıca yeteneklerin yönlendirme sonrası yıllarda da değişikliklere uğrayabileceği düşünülerek, öğrencilerin her yılın sonunda durumları yeniden değerlendirilerek; her türlü yatay ve dikey  geçiş olanakları düzenlenmiş olmalıdır.

       Görüldüğü gibi, Alman Eğitim Sistemi benim ele aldığım eğitim sistemi ile benzerlik göstermektedir. O da sadece yönlendirme açısından bir benzerlik göstermektedir. Önerdiğim yönlendirme, öğrencilerin yeteneklerinin fazla değişikliğe uğramayacağı 8.-9. sınıf sonunda yapılması, öğrencilerin tüm bireysel ayrıcalıklarını dikkate alınarak komisyon kararları ile yönlendirilmesi, öğrenciye üst programlara yönelmede seçenekler sunması ve bu seçeneklerden istediği birine kendi özgür iradesi ile gitmesi koşulları oluşturulmuştur. Bu günkü eğitim sistemimizde ise bu yönlendirme sınavlarla ve yalnız başarı durumları ölçüt alınarak yapılmaktadır. Üstün başarılı olanlar sınavlarla Fen, Anadolu, Mesleki ve Mesleki Teknik Eğitim Liselerine, Not ortalaması belirli seviyede yüksek olan ve bu sınavı kazanamayan başarılı öğrenciler Yabancı Dil Ağırlıklı ( Süper )  Liselere, bunların dışında kalan öğrencilerin büyük bölümü Genel Liselere ve azınlıkta kalan bölümü ise sınavla ya da sınavsız geçişi sağlayan Meslek Liselerine yönelmektedir. Dolayısı ile Alman Eğitim Sistemi, Şu anki eğitim sistemi ve yeni  önerdiğim eğitim sistemlerini irdeleyerek hangisinin çağdaş ve demokratik olduğu konusunu okuyucularımın takdirlerine bırakıyorum.          

     Benim belirttiğim yönlendirmede, öğrenciler ilkokul birinci kademede  yaşlarının gerektirdiği temel bilgi, beceri ve davranışlar zorlanmadan en uygun ve kolaycı yöntemlerle ve çağdaş teknolojinin olanaklarının seferber edildiği, derslerin ilgi çekici hale getirildiği, her seviye-düzey ve kademedeki gelişimsel ve bireysel özelliklerine uygun çok sayıda duyu organına hitap eden araç-gereç ve yöntemlerle etkinliklerin uygulama ağırlıklı programlarla yeteneklerinin geliştirildiği ve tüm bireysel ayrıcalıkları dikkate alınıp, değerlendirilerek gidecekleri üst okullarla ilgili seçenekler sunulduğu ve bu seçenekler doğrultusunda istedikleri üst öğrenip programına yönlendirilmesi gerçekleştirilmiştir. İlköğretim İkinci kademedeki ders programları üst programlar dediğimiz, üç tip liseye geçişi sağlayıcı zorunlu ve seçmeli dersleri  de aynı şekilde çağdaş program, araç-gereç ve yöntemlerle almalarına ve mezuniyet durumu ile ilgili belirlenen  başarı düzeyleri ve bireysel ayrıcalıkları dikkate alınıp, değerlendirilerek;     “ Yönlendirme Komisyonları ” kararları doğrultusunda yönlendirilmeleri gerçekleştirilmiştir.

        Bu amaçla, İlköğretim  4. sınıftan itibaren mezun oluncaya kadar, sınıf ve sınıf rehber öğretmenlerinin gözlem ve diğer değerlendirme sonuçları, öğrenciyi tanımaya yönelik psikolojik ölçme araçları sonuçları dikkate alınarak, ilgi, yetenek, kişilik, istidat, başarı vb. tüm bireysel ayrıcalıkları dikkate alınıp, değerlendirilerek, yönelebileceği uygun  programlardan kendine uygun ve istediği bir programa yönelme koşulları oluşturulmuştur.  “Yönlendirme Komisyonu kararları”

   

Yönlendirmede diğer bir farklılığı, İlköğretim ikinci kademede üst programlara yönelmesini sağlayan zorunlu dersler tüm sınıflara eşit dağıtılarak almaları sağlanmıştır. Yine yöneldiği  lise programından diğer liselere ve farklı programlara  sürekli geçişlerine olanak sağlayan  zorunlu ve seçmeli dersler bulunmakta, öğrenci ilerde geçmeği düşündüğü programa uygun dersler alarak, yıl sonunda mevcut koşullar oluştuğunda, istediği uygun bir programa geçebilmektedir. Burada önemli olan öğrencinin yaşantısının her döneminde başarabildiği oranda başarısının ödüllendirilmesi  ve istediği bir programda daha başarılı ve mutlu olacağı düşüncesi ile kendini geliştirdiği sürede  her zaman ve her koşulda istediği programa yatay ve dikey geçiş olanağının kendisine tanınmasıdır. Ancak kendisi ile aynı koşulları taşıyan akranları ile aynı performansa ve başarı düzeyine sahip olduğunu kanıtlaması yeterli olmaktadır. Yine her programda başlangıçta ilköğretim sonu, ortaöğretimde her yılın sonundaki performansına uygun yöneleceği alanla ilgili düzey sınıflarının oluşturulmuş olması hem öğrenci hem de öğretmen yararına bir düzenlemeyi getirmiş olmasıdır ki bu sistemin diğer üstün bir özelliğidir. Öğrenciyi sürekli zorlanmadan, psikolojisini ve kişiliğini olumsuz etkilemeden, yeteneği oranında kendini geliştirmeye yöneltmekte ve sürekli kendini geliştirmeye çalışarak, sağlıklı bir rekabet ortamının oluşturulmasına katkı sağlamaktadır.

 

 

YÖNLENDİRME NE ZAMAN NASIL YAPILMALIDIR:

 

1-    Sekizinci sınıfın diğer deyişle zorunlu ilköğretim sonunda yapılmalıdır. Alternatif olarak, Dokuzuncu sınıflar yönlendirme sınıfına dönüştürülebilir.

2- Yönlendirme sınıfında çok programlı ve çok amaçlı programlara, öğrencinin yönlendirilmesini sağlayıcı ders programlarına yer verilmesi zorunlu olmalıdır..                                                                            

3- Yönlendirilme sınıfından çok ilköğretim sonu yapılan yönlendirmelerin daha önce uygulandığı göz önüne alınarak, (Almanya vb. Avrupa ülkeleri) belirttiğim şekilde bir yönlendirmenin “ Yönlendirme Komisyonunca”  yapılması daha sağlıklı ve verimli olacaktır.

 

Her iki yönlendirmeden hangisi kararlaştırılırsa, kararlaştırılsın; yönlendirmede ilköğretim sonunda, aşağıda adı geçen ortaöğretim-lise  programlarına yönlendirilme  gerçekleştirilmelidir.                                                                          

 

   A- ORTAÖĞRETİM-LİSE TÜRLERİ

   

1. Öğrencilerin akademik başarı durumları, yetenekleri ölçüt alınarak, isteklerine uygun olan; Çok Programlı Liselere,

 

2. Akademik başarıdan çok ağırlıklı ilgi ,yetenek ve istidatları dikkate alınarak, isteklerine uygun, Çok Programlı Mesleki -Teknik Liselere.

3. Başarı, ilgi  ve  yeteneği  yönlendirme  için  gerekli  ölçütleri  tutmayan  öğrenciler, isteklerine uygun,  İşe-Hayata Hazırlayıcı Lise Programlarına yönlendirilirler.

   Her Eğitim Kompleksi bünyesinde bu üç tür lise programı dışından, ortaöğretim kampusları oluşturulamaz. Özel girişimciler bunlardan bir veya birkaçını  oluşturabilirler.  Bu kampuslarla ilgili ayrıntılı bilgi Ortaöğretim Programları konusunda verilecektir.

    Her iki programa yönlendirilmeye hak kazanan öğrenciler, isterlerse bir alt programa yönelebilirler. Üst programlarda kesinlikle koşulları diğer öğrencilerin girişi için gerekli olan ve İlköğretim sonu, Yönlendirme Komisyonu kararları, Ortaöğretim de ise her yıl yada en az dönem sonu, yöneleceği programla ilgili alan derslerinin başarı ölçütleri Ortaöğretim Yönlendirme Komisyonu kararlarında dikkate alınır ve yönlendirilir.

    Bugünkü Türkiye koşullarında çok değişik tür ve amaçta liseler bulunmaktadır. Bu liselere başarı-yetenekleri çok farklı olan öğrenciler devam etmektedir.Bu öğrenciler yalnız 9.Sınıflarda ortak programları görmekte ve bunun sonucu yüksek öğretim program sayılarının yetersiz olması nedeniyle ÖSS sınavı uygulanarak başarı durumları ve yetenekleri üst seviyede olan öğrencilerin yüksek öğretim programlarına yerleştirilmesi ön görülmektedir.

     Bu şekildeki mevcut uygulamalar eğitim-öğretimde ilerdeki bölümlerde, belirteceğim bir çok sorunları da beraberinde getirmektedir.


     Ülkemizde yukarıda belirtilen yönlendirme sistemine hemen geçilmesinin sakıncalı görüldüğü durumlarda “Ortaöğretimde Yeniden Yapılanma” gerçekleştirilmelidir. Bu yapılanma belirli bir sürede tamamlanacak bir geçiş dönemini kapsamalı; geçiş dönemindeki sorunlar belirlenir, çözüm yolları üretildikten sonra yönlendirme sistemine geçilmelidir.

İSELERİNDEN

 

Halil TÜRKMEN
Psikolog-Danışman
Rehber Öğretmen

DEVAMI iÇiN TIKLAYIN

 


YASAL UYARI : Tüm
Hakları Kitabın Yazarı Halil TÜRKMEN 'e aittir.
 

 

 

I.Bölüm

II.Bölüm

III.Bölüm

IV.Bölüm

V.Bölüm

VI.Bölüm